KESK Üyesi Bir Kamu Emekçisinden Mektup: İktidar Sendikasına Karşı KESK Bir Seçenek Yaratabilir, Ama Nasıl?
İktidar ile kamuda yetkili sendika olan Memur-Sen arasında toplu sözleşme görüşmeleri sonuçlandı ve sonuç önceki toplu sözleşme dönemlerinde olduğu gibi yine fiyasko oldu. Herhalde kimse Memur-Sen’in bu dönem milyonlarca kamu emekçisi ve emeklisini şaşırtmasını beklemiyordu. Önceki dönemlerde de olduğu gibi yine göstermelik ses yükseltmeler ve eylemler eşliğinde sergilenen bir ortaoyunuyla kamu emekçileri ve emeklileri yoksullaşmanın tam orta yerine terk ediliverdi.
AKP iktidarı yıllardır kamuyu tasfiye etmek, kamusal hizmetleri serbest piyasanın insaf(sızlığ)ına terk etmek için elinden geleni ardına koymuyor. Eğitim ve sağlık artık tamamen özel sektörün kar hırsına terk edilmiş vaziyette. Neredeyse cumhuriyetle yaşıt KİTler, son olarak MKE ve TEİAŞ örneklerinde olduğu üzere, özelleştirmelerden nasibini alıyor. Mevcut kurumlar Varlık Fonu gibi dipsiz bir kuyunun içine atılarak denetimden kaçırılırken; buralarda esnek, güvencesiz, taşeron, sözleşmeli vs. gibi adlar altında sömürü daha da derinleşiyor. Bunlar her birimizin artık tekerleme gibi dile getirdiği gerçekler.
Konuşmadığımız bazı başlıklara el atmanın zamanı geldi de geçiyor. Birincisi iktidara bu cesareti veren şey kamu emekçilerinin örgütsüzlüğüdür. Memur-Sen’in neredeyse bir milyonu aşan bir üye sayısına sahip olması onu bir sınıf örgütü haline getirmiyor. Aksine Memur-Sen kamu emekçileri için iktidarın bir prangasına dönüşmüş durumda. İşyerlerinde kamu emekçilerine yapılan sendikal dayatmalarda oynadığı role her gün pek çok örnekle şahit oluyoruz. İşe girişlerde yeni memurlara yapılan baskılardan, lojman tahsisinde Memur-Sen’e üye olma baskısı yapılmasına; tayin ve terfilerde Memur-Sen üyesi olmanın neredeyse bir önkoşul haline getirilmesine kadar pek çok şey sayabiliriz. Bunun da ötesinde toplu sözleşme dönemlerinde Memur-Sen iktidarın elini rahatlatma konusunda üzerine düşen görevi layıkıyla yerine getiriyor.
Önceki toplu sözleşme süreçlerinde Memur-Sen diğer konfederasyonları masadan kovalamak için elinden geleni yapardı; bu dönemse imza atacağı ihaneti tek başına üstlenmeme kaygısıyla KESK ve Kamu-Sen’e birlikte hareket etme çağrısı yapıldı. Doğal olarak KESK böyle bir ihanetin parçası olmadı. Kamu-Sen ise son ana dek kapalı kapılar ardından yapılan pazarlıkların yancısı olmaktan çekinmedi. Böylece Cumhur İttifakının sendikal alandaki işbirliği nihayete ermiş oldu.
Burada mevcut denklemi bozabilecek tek seçenek KESK kalıyor. Yıllar içerisinde KESK baskılar, sürgünler, ihraçlar dolayısıyla büyük bir abluka altına alındı. Öte yandan KESK’e hakim olan sendikal yapıların atıllığı da krizi derinleştiriyor. Sınıf mücadelesini reddeden, sendikayı bir sınıf örgütünden ziyade sivil toplum örgütüne dönüştüren, dikkatini daha çok kongre dönemlerinde köşebaşlarını tutma üzerine yoğunlaştıran bir sendikal hareketle kamu emekçileri mevcut seçeneksizliğe mahkum ediliyor.
Bu toplu sözleşme dönemi tabanda iktidara ve sendikal alandaki uzantılarına yönelik tepkiyi somut bir şekilde göstermiştir. Daha şimdiden tepki istifalarının yoğunlaşacağı kendisini gösteriyor. Bu aynı zamanda KESK’i bir seçenek olarak ön plana çıkarma fırsatını da getirecektir. İşyerlerinde yapılacak enerjik bir çalışma, ülke genelinde emekçilerle yüz yüze örgütlenecek (ve sadece sosyal medya çalışmasıyla sınırlanmayacak), kamuda çalışan taşeron, sözleşmeli vs. emekçileri ve özellikle atanamayan öğrenmenler gibi genç işsizleri de kapsayacak emek eksenli kampanyalarla KESK mevcut krizini bir nebze olsun aşabilecek imkana sahiptir. Tabanda bu çalışmanın taşıyıcısı olacak bir kadro birikimi bulunmaktadır. Eksik olan bu birikimi harekete geçirme iradesidir.
Böylesine bir kriz ortamında sadece günü geçiştirme ve mevcut rutinle yetinme lüksümüz yok! KESK’in görevi sadece yetkili sendikayı eleştirmek değil, kamu emekçileri için bir alternatif ortaya koymaktır. Sadece KESK adının bunun için yeterli geleceğini düşünüyorsak hata ederiz. Gereken yukarıda sıraladığımız örnekleri hayata geçirmektir.