Kazdağları, Salda, Munzur… Mücadeleyi Ülke Sathına Yayalım!

Kazdağları, Salda, Munzur… Mücadeleyi Ülke Sathına Yayalım!

Resim

Bugün on binlerce insan Kaz Dağları’nı talan eden altın madenine yürüdü ve tel örgüleri aşarak şantiye alanına girdi. Bölge halkı 26 Temmuz’da bölgeye ekolojik bir felaket getirecek olan maden ocağına karşı Su ve Vicdan Nöbeti’ne başlamıştı. Altın elde etme çalışmalarında siyanür kullanılacak olması ve bu çalışmaların Çanakkale’nin tek içme suyu kaynağı olan Atıkhisar Barajı için oluşturacağı tehlike tepkilerin daha güçlü bir şekilde yükselmesine neden oluyor. 

Son bir hafta içerisinde Kaz Dağları, Munzur ve Salda Gölü hedef tahtasına oturtulurken, bu durum meseleyi lokal bir sorun olmaktan çıkarıp tüm ülkenin sorunu haline getiriyor. Bugüne kadar özellikle İstanbul Kuzey Ormanları başta olmak üzere, Karadeniz Sahillerinden, Doğu Karadeniz’e, Ege’den Akdeniz’e kadar ülkenin en nefes almasını sağlayan sayısız ormanlık alan sermayenin talanına, iktidarın beton dökme iştahına kurban edilmişti. Geçtiğimiz on yılda Karadeniz’de doğal yaşamı mahveden HES’lere, Gezi’deki ağaç kıyımına, ODTÜ’deki talana karşı ülke gündemini sarsan direnişler ortaya koyulmuştu. Nitekim ODTÜ hala kampüsünü korumak için direniyor.

Kaz Dağları’ndaki yıkım bir örnek olmalı. Sermayenin ve onun her daim hizmetinde olan iktidarın söz konusu rant ve kar hırsı olunca bu coğrafyanın doğal zenginliklerini barındıran, sayısız bitki ve hayvan türüne ev sahipliği yapan ormanlarına saldırmaktan bir an bile sakınmayacağı ortadadır. Dahası yaşam alanlarımız giderek daraltılmaktadır. Milyonlarca insan beton yığını haline gelmiş, plansız bir şekilde büyüyen, kendisinin doğayla olan ezeli bağlarını ortadan kaldıran şehirlerde adeta hapsedilmiş bir şekilde yaşamaktadır. Peki bu sürdürülebilir mi?

Neden her yaz son yüzyılın en sıcak günleri gibi haberlerle karşılaşıyoruz? Neden en olmadık mevsimlerde en olmadık iklim felaketleri yaşıyoruz? Daha on gün kadar önce Düzce’de sel felaketinde en 5 kişiyi neden yitirdik? Tüm dünyada milyonlarca insan neden açlığa ve susuzluğa bağlı nedenlerden göç etmek zorunda kalmaktadır? Hepsinin kökenine inildiğinde dünyanın doğal kaynaklarının kapitalist sistem tarafından sürdürülemez bir şekilde tüketilmesi yatar. Ormanları, nehirleri, gölleri, kıyıları kendi tapulu malı olarak görerek sermayedarlara bahşeden; bu alanlarda yaşayan halkların ne dediğini umursamayan iktidarlar bu yıkımın hizmetkarlarıdırlar. AKP iktidarı ise ekolojik yıkımda adeta ustalık devrini yaşıyor. Sermaye nereye göz dikerse oranın doğal ve tarihi özelliklerini gözetmeden ranta ve talana açıyor. Mesele sadece Kanadalı şirketle de sınırlı değil. Cengizler, Limaklar, Kolinler, Koçlar, Sabancılar… Bütün kapitalistler az ya da çok bu yağmadan payını kapmaktadır. 

Daha da vahimi iktidarın yüzsüzlüğüdür. Devleti bir şirket gibi yönetmekten bahseden Erdoğan 24 Haziran’da cumhurbaşkanı seçildikten sonra kabineye patronları doldurmuştu. Özel okul sahibinden Milli Eğitim Bakanı, özel hastane ve üniversite sahibinden sağlık bakanı, turizm patronundan Kültür ve Turizm Bakanı yapılmıştı. Sonuç… Sağlık bakanı 80 yıllık tren garını kendi üniversitesine hibe ediyor, turizm bakanı kıyıları yapılaşmaya açıyor, imar affıyla kaçak otellerini affettiriyor. Bir de utanmadan bu durum “Çok büyük avantaj niye kaçırayım? Rakamlar yüksek değil. İşletmelerin yarım sezonluk kârı” sözleriyle savunuluyor. Bu yüzsüzlük değildir de nedir?

Resim

Kaz Dağları, Salda ve Munzur gibi doğal alanların yıkımına karşı mücadele yürütürken bu gerçek akıldan bir an olsun çıkarılmamalıdır. Bir kez geçit verdiğimiz takdirde doymaksızın her yeri işgale yeltenecekler, her yerde geleceğimizi çalacaklar, son bir ağacı son bir nehiri son bir çiçeği kurutana kadar doğayı bir ham madde deposu olarak kullanmaya devam edecekler. 

Yapılması gereken net: Bulduğumuz her alanda sığınacak tek evimiz, nefes alacak tek ciğerimiz olan doğayı kapitalist yıkımdan korumak… Bu lokal bir sorun olarak düşünülmemelidir. Ülke çapında kararlı bir mücadeleyle iktidarın ve sermayenin önüne set çekilemediği sürece yaşam alanlarımızı tek tek kaybetmeye mahkumuz. Kaz Dağları bir başlangıç olmalı ve kararlılığı, kitleselliği ülke geneline yaymalıyız.

KATEGORİLER