Kara Panterler, Güç, Örgüt, İktidar… – V. U. Arslan
ABD’de siyah özgürlük hareketinin en sol kanadını oluşturan Kara Panterler Partisi’nin hayatta kalan az sayıdaki liderlerinden birisi olan Elaine Brown Socialist Worker’a dikkat çekici bir mülakat vermiş.* Brown’un Siyah hakları, mücadele ve sistem konusunda yürüttüğü tartışma, aslında bugün tüm dünyada toplumsal mücadelelerin genelini keser nitelikte.
Kara Panterler, 1960’ların sonu ve 1970’lerin başında ABD’de ırkçılığa ve kapitalizme karşı çok keskin bir mücadele örgütlemişti. ABD’de devrimci sosyalizm, 1930’lardan sonraki zirvesini Kara Panterler ile yaşadı. Haftalık Black Panther gazetesi, zirvesinde, ülke genelinde çeyrek milyonluk tiraja ulaşmıştı. Kara Panterler imgesi hala o kadar güçlü ki birçok önemli esere konu olmayı sürdürüyor. FBI tarafından infaz edilen liderlerinden Fred Hampton‘un mücadelesi, geçen yıl vizyona giren Judas and the Black Mesiah adlı çok ses getiren bir filmle başarılı bir şekilde beyaz perdeye aktarıldı. Fred Hampton öncülüğünde Kara Panterler’in Siyah mücadelesini, yoksul beyaz örgütleri ve radikal Latin gruplarını sisteme karşı birleştirerek ırklar duvarını aşmasını burada bir kez daha anmakta fayda var.
Black Lives Matter – BLM’nin Sınırları
Aradan 50 yıl geçse de ABD’de ırkçılık güçlü bir şekilde varlığını sürdürüyor. Tam da Kara Panterler’in isyan ettiği Siyahların polisler tarafından sudan gerekçelerle öldürülmesi ya da şiddete maruz kalması, mazide kalmış kötü bir anı değil. Bu cinayetler sürüyor ve ABD’de büyük protestolara neden olmaya devam ediyor. Trayvon Martin, Michael Brown ve Eric Garner gibi genç Siyahların polis tarafından katledilmesi ülke geneline yayılan şiddetli protestoları tetiklemişti. Böylelikle BLM- Black Lives Matter (Siyahların Yaşamları Değerlidir) hareketi doğmuştu. Son olarak George Floyd’un kameralar önünde boğularak vahşi şekilde öldürülmesi tüm ABD’de toplumsal patlamaya dönüşen eylemleri başlatmıştı.
Elaine Brown, verdiği mülakatta BLM’ye ve mücadeleye dair çarpıcı açıklamalarda bulunmuş. Brown, kendisinin de liderleri arasında olduğu 50 yıl önceki mücadele ile günümüzü karşılaştırıyor ister istemez ve ekliyor: “Ben burada bir hareket görmediğimi defalarca söyledim. Sadece slogan var“. “Benzer olan tek şey, bu kadar çok acıya neden olan koşulların farkına varma sürecidir.” “Kara Panter Partisi veya Şiddet İçermeyen Öğrenci Koordinasyon Komitesi veya Güney Hristiyan Liderlik Örgütü veya bu kolektif öfkenin sonucu olarak oluşturulmuş başka bir organizasyon gibi bir şey görmüyorum” “Sorunların kaynaklarının işaret edildiğini, George Floyd cinayetinin temsil ettiği şeyleri, siyahların yoksulluğunun teşhir edildiğini ya da ABD hükümetine gerçekten meydan okuyan kimseyi görmüyorum.”
ABD’yi sarsan 2020’deki devasa BLM protestolarından yeni ve radikal bir örgütlenme ortaya çıkmadı. Bu anlamıyla Kara Panterler lideri Brown haklı. Ortada bir örgütlülük yok, devrimci sosyalist fikirler yok ve dolayısıyla egemenlerin uykusunu kaçıran güçler yok. Oysa ekonomik kriz ile beraber sınıflar arasındaki uçurum ve yoksulluk gün geçtikçe artarken ırkçılık ve sisteme karşı öfke de bir o kadar güçlü. Üstelik yapılan araştırmalar hep aynı sonucu veriyor: ABD’de gençliğin sosyalist fikirlere ilgisi güçlenmiş durumda. Ama saman alevi gibi parlayıp sönen öfkeli protestolarla ya da Bernie Sanders örneğinde olduğu gibi milyarderlerin partisi Demokrat Parti’nin sol yamacında ilerlemek mümkün değil.
50 Yıl Öncesi ve Bugün
50 yıl öncesi ile bugün arasındaki en önemli fark nerede? Kara Panterler, diğer devrimci sosyalist örgütler, savaş karşıtı hareket ve öğrenci örgütleri… 50 yıl önceki hareket, bir defa, örgütlüydü ve dahası fikirsel alanda da çok daha radikaldi. Marksizm, sınıfsal bakış açısı ve enternasyonalizm Kara Panterler Partisi’ni derinden etkilemişti.
Bugünse ABD’de örgütlenmeyi, iktidar hedefini ve devrimi kötüleyen bireyci, liberal ve kimlikçi politikalar fikirler alemini işgal etmiş durumda. Haliyle örgütlü mücadele ve bunun beraberinde getirdiği yoldaşlık, disiplin, fedakarlık, cesaret ve cüretkarlık gibi Kara Panterler Partisi ve 1968 ile özdeşleşen özellikler alanında çok gerilere gidildi. Oysa Brown’ın vurguladığı gibi Kara Panterler bugün hayranlık benzeri duygular uyandırıyorsa bu tam da sahip olduğu devrimci siyasi kültür yüzündendir. Gelgelelim günümüzde kötülenen ve mahkum edilen tam da bu devrimci anlayıştır. Bu büyük gerici dalga, başlı başına büyük bir bela, zira mücadeleyi şirketler, devlet yöneticileri ve Demokrat Parti üzerinde yapılan lobicilik ve baskı gruplarına indirgemekte ve ilerici güçlerin potansiyellerini tüketmektedir.
Irkçı kapitalizmi yıkmadan hiçbir toplumsal sorun çözülemeyecek. Toplumsal devrime odaklanmadan, bunun için güçlü devrimci örgütler inşa etmeden, ezilenlerin mücadelesini yükseltmeden ve bu arada sınıfsal perspektifi korumadan “başka bir dünya mümkündür” diyemeyiz. Kara Panterler’in büyük handikapları da vardı, bunlar bu yazının konusunun sınırlarını aşıyor ama şunu belirtmeliyiz ki Kara Panterler’in sahip olduğu, bahsettiğimiz nitelikler olmadan büyük toplumsal dönüşümler söz konusu bile olamaz.
Tüm Dünyada Aynı Sorun
Toplumsal mücadelelere dair bahsettiğimiz eksiklikler sadece ABD’de gözlemlenmiyor. Dünyanın birçok yerinde sisteme karşı yoksulların ve gençlerin öfke patlamaları yaşansa da hem örgütsüzlük hem de fikirsel alandaki gerilikler yüzünden mücadeleyi derinleştirmek, devrimci bir gelenek yaratmak ve geniş kitlelere ilham olmak çoğu durumda mümkün olmuyor. 20.yy’da işçi sınıfı belirleyici yenilgiler aldı, neticede işçi örgütleri ve devrimci gruplar büyük gerilemeler yaşadı. Ve bu yenilgilerin burjuva dünya görüşünün sol çevreleri teslim alması gibi uzun erimli bir etkisi oldu. Kara Panterler’de cisimleşen 1968 devrimci tipinin anti-tezi olan yeni bir sol peyda oldu. Bireyci, kimlikçi, sivil toplumcu, kültürelci, lobici, liberal bir sol… Böyle bir solun tüm dünyada devletler ve şirketler tarafından fonlanması elbette ki boşuna değil.
Brown’un kitabının adı bile bu konuda bizlere çok şey anlatıyor. “A Taste of Power—A Black Woman’s Story” Türkçeye “Siyah Kadının Hikayesi – Gücün Tadı” olarak çevrilebilir. Power’ı pekala iktidar olarak çevirmek de mümkündür. Brown’ın kitabına “A Taste of Power” ismini vermesi boşuna değil. Kara Panterler örgütlü gücü, güçlü olmayı, düzeni yıkmayı ve iktidarı almayı temsil ediyordu. Kadın Panterler de bu gücü en yoğun şekilde hissedenlerdi. Ama gelin görün ki bugün güç, iktidar, örgüt, parti, disiplin, devrim vb kavramlar post-modern sol tarafından büyük günah kategorisine sokulmuş durumda. Belirli bir tarih görüşümüz olmasın, toplum merkezli olmayalım, bunun yerine gerçekliğin söylem tarafından kurulduğuna inanalım ve birey ile deneyimleri merkezli olalım…
İdeolojik bozgun çok şiddetli bir hal almıştı. 1968 fırtınasının dinmesi, SSCB’nin çözülmesi, geride kalan berbat miras, solda Marksizme ve Ekim Devrimi’ne karşı bir haçlı seferinin başlamasına ve liberal hegemonyanın oluşmasına yol açtı. Devrimci sosyalizmin emperyalist kapitalizme karşı ortaya koyduğu evrenselci kolektif irade, küçültüle küçültüle birbirine düşman mikro aidiyetlere indirgendi. Sınıftan kaçış bir kural haline geldi ve genç kuşakların öfkesi, enerjisi ve yaratıcılığı kimlikler hapishanesinde söndürüldü. Bu hegemonyaya karşı ideolojik duruşu net olmayan yumuşak karınlı sosyalist yapılar, ya post-modern saflara geçtiler ya da çözülerek süreç içerisinde eridiler.
Karşı Koyuş İmkansız mı?
Devrimci sosyalist örgütlü güçlerin zayıflığı çağımızın en büyük problemidir. Kitle hareketleri dünya genelinde peşi sıra patlak verse de örgütlü güçlerin kendiliğinden patlak veren halk hareketlerinin çok gerisinde kaldığı ortadadır. Geçen yüzyılda alınan büyük yenilgilerden sonra devrimci sosyalistlerin dağılması ve post-modern dalgaya karşı konulamaması kaçınılmazdı diye düşünülebilir. Ama bu kadercilik olur. Stalinizmin iflası bir vaka ise devrimci Marksizmin varlığı da bir vakaydı ve gerçek Marksist geleneğin boşluğu doldurması pekala mümkündü. Arjantin’de yoldaşlarımız MST ve diğer Marksist örgütlerle kurdukları FIT-U bu konuda çok sağlam bir örnek. Devrimci örgütlenme geleneğinin sürdürülmesi ve kitlelerle bağlar kurması anlamında bu örneğin üzerinde çokça durulması gerekiyor. Tersinden Britanya’da bir zamanlar çok etkin olan SWP’nin krizlere sürüklenmesi, zayıflaması ama yine de ayakta kalması, Londra’da bir olay olduğunda yine SWP’nin başı çekmesi de farklı bir örnek. Buna karşın ABD’nin en etkili sosyalist örgütü olan ISO’nun tasfiye olması örneği de var. Dünya genelinde farklı örnekler ve farklı örgütsel öykülerle çeşitliliği arttırabiliriz. Ama şurası açık ki devrimci sosyalist örgütlerin yıkımı ya da tamamen etkisizleşmesi bir kader değildi.
Örgütlü güçler her zaman egemen sınıfın baskısı ve saldırıları altındadır. Bu baskılar gericilik yıllarında çok daha güçlüdür. Ne var ki devrimci örgütün var oluş gerekçesi de bu zor koşullara göğüs gerebilmektir. Dayanıklı bir örgütsel yapı için evvela ideolojik netlik, gençlikle ve emekçilerle bağ kurmanın araçları, çalışkanlık, enternasyonalist bağlar, örgüt disiplini, yapıları ve güçlü yoldaşlık bağları olmalıdır.
Çağımızda emperyalist kapitalizmin krizleri, devrimci sosyalistler için büyük olanaklar sunuyor. Diğer taraftan, genel olarak konuşursak, devrimci sosyalistler bu olanakları değerlendirecek kadar etkin değiller. Bu tarihsel bir sorun. Geri düşüşten kestirme bir çıkış yolu bulunmuyor. Kısa yoldan yükselme arayışları siyasi bağımsızlığın kaybedilmesine, perspektif kaybına ve nihayetinde dejenerasyona yol açacaktır. Devrimci sosyalist partiyi inşa etmek, kitleselleşmek ve zamanla kitlelerin odak noktası olmak dışında dışında başka bir yol bulunmuyor.
Yazıyı Brown’un sözleri ile bitirelim:
“Partide tanıdığım kız kardeşlerden her biri sert kadınlardı. Ve partiye katıldığımızda sert olmamız gerekiyordu. Bir erkek için katılmadık, bizler devrimciydik.” “Gloria Steinem gibi insanlar ya da onun gibilerin temsil ettiği zamanın ana akım kadın kurtuluş siyaseti, Amerika’da köklü bir değişim için tartışmıyordu. Sadece kadınların kariyer bariyerlerini aştığından emin olmak istediler, böylece biz de insanları ezebilir ve erkekler gibi şirket liderleri haline gelebilirdik.” “Bizler Kara Panterler Partisi olarak kadınların ve geylerin özgürlüğünü genel mücadelenin bir parçası olarak ele alan yegane yapıydık” “Eski yoldaşlarım ve ben şimdi bile bunun hakkında konuşuyoruz ve hayatımızın en güzel yılları olduğunu söylüyoruz ve hayatımızı ortaya koyuyorduk. Partiyi sevdik. Partide olmayı sevdik. Zor da olsa sevdik.”