Kapitalizmin Bir Hastalığı Olarak Yolsuzluk
Dünya 9 Aralık Yolsuzlukla Mücadele Günü’nde, yolsuzluklar kapitalizme içkin bir karakter olarak her yerde gerçekleşmeye devam ediyor. Özellikle Türkiye gibi devlet üzerinde denetim organlarının zayıfladığı, basının iktidarların kontrolüne girdiği ve muhalefetin ezildiği ülkelerde yolsuzluğa bulaşmayan yönetici bulmak neredeyse imkânsız. Dünya genelinde de paranın döndüğü her yerde yolsuzluk farklı türleriyle karşılaşmak mümkün.
Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün her yıl yayınladığı Yolsuzluk Algı Endeksi verilerinde özellikle Türkiye son 5 yılda 28 sıra gerileyerek en hızlı irtifa kaybeden ülkeler arasında yer aldı. Türkiye sıralamada 81. sırada yer alıyor. 2012-2017 yılları arasında Endeks’te en çok puan kaybeden beş ülke; Saint Lucia (-16), Bahreyn (-15), Suriye (-12) Türkiye (-10) ve Gine (-8) oldu.
Bunda ülkede son beş yılda yaşanan otoriterleşme, medyanın baskılanması, demokratik kontrol mekanizmalarının OHAL rejimi ve başkanlık sistemine geçişle birlikte ortadan kaldırılmasının rolü oldukça yüksek.
AKP ile birlikte kamu eliyle gerçekleştirilen neredeyse her ihale yandaş şirketlere aktarılırken, yasal düzenlemelerle bu ihaleler üzerindeki Sayıştay ve Meclis denetimleri devre dışı bırakılmış durumda. Bir önceki yıl yatırımlar ve kamu hizmet ve alımlarının %40’ı Kamu İhale Kurumu’nun (KİK) kapsamı dışında gerçekleştirilirken, KİK kapsamındaki ihalelerin de %27.7’sinde açık ihale usulünden farklı yöntemler kullanıldı. Belediyelerde, kamu kurumlarında AKP’ye yakın yönetici ve bürokratları soruşturmak neredeyse imkansız hale gelirken, iktidar zaman zaman kendi içerisindeki rant dağıtım mekanizmalarını yeniden düzenlemek adına yolsuzluk meselesini kullanıyor. Örneğin, yolsuzluklarla adı neredeyse eşanlamlı hale gelen Melih Gökçek ve Kadir Topbaş gibi isimler başkanlıktan istifa ettirilirken, istifaya direnenlere karşı iktidar elindeki yolsuzluk dosyalarını el altından bir baskı unsuru olarak kullanmış, tabi ki istifa etmeleriyle bu dosyalar yeniden rafa kaldırılmıştı. Yani yolsuzluklar bir sistem sorunu olmaktan çok bireysel bir mesele olarak kamuoyuna yansısa da bunun Türkiye’deki burjuva düzenin bir işleyiş biçimi olarak görmek gerekmektedir. Öyle ki bu konuda söz söyleyen isimler eski Cumhuriyet Gazetesi yazarı Çiğdem Toker gibi milyonlarca liralık tazminat davalarıyla boğuşmak zorunda kalabiliyorlar.
Yolsuzluk sadece akçeli işlerin döndüğü ihalelerle de sınırlı değil. Kamuya yapılan en basit memur atamasında bile ahbap çavuş ilişkileri devreye sokuluyor. Elbette bu kamuoyu tarafından oldukça kanıksanmış durumda. Böyle gelmiş böyle gider anlayışı toplumun her kesimine sirayet ederken, yolsuzluk olarak görülmesi ve mücadele edilmesi gereken birçok şey görmezden gelinebiliyor.
Yolsuzlukların dünya genelinde artışında hızlı neoliberal programa geçişin ve savaşların büyük etkisi var. Örneğin dünyada yolsuzluğun en yaygın olduğu ülkelerden biri olan Rusya ilk akla gelen örnek. 90’lı yılların başında SSCB’nin çöküşüyle birlikte neoliberal programa hızlı bir geçiş yapan Rusya’da kamusal zenginlik hızlı bir yağmaya açılmış ve oligarkların ellerinde toplanmıştı. Diğer taraftan Sudan, Somali, Yemen, Suriye gibi savaş ve iç çatışmaların pençesindeki ülkeler yolsuzluk sıralamasında dibe demir atmış durumdalar.
Kısacası yolsuzluk bu sistemin tedavi edilemeyecek bir hastalığıdır. Güç ve zenginliğin bir avuç asalağın elinde toplanmasının önüne geçilemediği müddetçe dünyayı yönetenler perde arkasında kirli işler döndürmeye devam edeceklerdir.