İsyanlar, Savaşlar, İklim Krizi: Dünya “Yeni Normal”ini Ararken – Emre Güntekin
Yapısal bir kriz içerisinde debelenen kapitalizm yeni normalini hangi yönde bulacak? Gelecekte bu soru gündeme daha çok oturacak gibi görünmektedir.
Bir yıldan uzun süredir, Sarı Yelekliler’le başlayan ve Aralık 2019’de genel grevle yeniden harlanan bir protesto dalgasıyla sarsılan Fransa’da bu soruya en net cevap Le Monde Diplomatique’den geldi. Derginin Ocak sayısında yayınlanan “Protest is the new normal” (Protestolar yeni normalimiz) başlıklı makalesinde Latin Amerika’dan Kuzey Afrika’ya, Ortadoğu’dan Avrupa’ya birçok coğrafyada gelişen emekçi isyanları örnek gösterilirken şu uyarıda bulunuluyor: “2000 yılından beri, insanlar düzenli olarak kapitalizmin ölümünü, mücadelelerin yakınlaştığını ve küreselleşmenin sonunun geldiğini ilan ettiler. Tekrar tekrar düşmanın ölüyor veya ölmüş olabileceği deklare edildi, fakat düşman başka bir kılıkla geri dönmeyi sürdürüyor.” (1)
Geriye dönüp bakıldığında neoliberal saldırılara karşı sürdürülen protestolar ve isyanlar egemenlere belirli limitler dâhilinde bedeller ödettiler: Sudan’da Ömer El Beşir rejimi devrildi, Cezayir’de Abdulaziz Buteflika’nın yeniden seçilmesinin önüne geçtiler ve diktatörlüğünü sonlandırdılar, Irak ve Lübnan’da başbakanlar koltuklarından oldular, Şili’de kitlesel protestolar Pinochet rejiminden kalan anayasanın sorgulanmasına yol açtı.
Protesto ve Genel Grev Dalgası Macron’u Geri Adıma Zorladı, Ama Yeter mi?
Aynı şekilde son örnek Fransa’yı gösterebiliriz. Geçtiğimiz ay Macron’un gündeme getirdiği emeklilik yaşının 62’den 64’e çıkarılmasını öngören reform paketi, hâlihazırda öfkeli olan Fransalı emekçileri genel grev mücadelesine yöneltti. 5 Aralık’ta başlayan genel grev hareketi Macron’a şimdilik geri adım attırdı ve 64 yaş sınırının geri çekileceği açıklandı. Muhalefet ise Macron’un bu adımı karşısında tatmin olmuş değil. Sol ve sosyalist muhalefet cephesinden, Macron’un neoliberal saldırılarını sağ-popülizm için bir muhalefet eksenine dönüştüren aşırı sağcı Marine Le Pen’e kadar muhalefet 64 yaş meselesinin Macron tarafından diğer bazı saldırıları gözden kaçırmak için yem olarak kullanıldığını belirtiyor. Sendikalar reform paketinin tamamen geri çekilmesini talep ederken, 16 Ocak’ta ülke genelinde büyük bir eylem çağrısı yapıldı.
Kısacası Fransa’da mesele sokakta çözülecek ve ülkenin “yeni normal”i haline gelen protestolar ve grevler bir süre daha kendisini gösterecek.
Bu durum elbette sadece Fransız egemenleri rahatsız etmiyor. Zira Fransa 18. yüzyıldan bu yana devrimci geleneğiyle Avrupa’ya ilham kaynağı olan bir ülke. Geçtiğimiz yıl Sarı Yelekliler eylemi de neoliberal saldırılardan muzdarip Avrupalı emekçiler için önemli bir örnek yaratmıştı. Avrupa’nın efendileri de bu yangının kendi ülkelerine sirayet etmesinden rahatsız. Onlara göre, emeklilik bir hak değil lüks ve bütün argümanları genç kuşağın neden yaşlıları beslemek zorunda olduğu fikrine dayanıyor.
Economist dergisinde bu fikirler açıktan dile getiriliyor:
“Emmanuel Macron’un reformları, son derece adil, çünkü genç vergi mükelleflerinin, daha iyi ekonomik koşullara sahip yaşlıları sübvanse etmesini gerektirecek hiçbir şey yok. Bu reformlar gerekli, çünkü şu anda mümkün olan erken emeklilik, Fransa’yı gerçekte olduğundan daha yoksul bir ülke haline getiriyor ve devlet maliyesini tehlikeye atıyor. Üstelik bu reformların demokratik bir meşruiyeti var, çünkü Macron, 2017’de başkanlık ve parlamento seçimlerinden zaferle çıkmadan önce, planlarını seçim programında açıkça ortaya koymuştu. Sokaktaki vatandaşın siyaseti belirlemesi fikri, 16. Ludwig’in mutlakiyetçi döneminde bir ölçüde haklıydı. Ama devrimin üzerinden 231 yıl geçti.” (2)
Aynı şekilde Le Figaro’da yayınlanan Gaëtan de Capèle imzalı makalede de emekçilerin haklarını savunması “Geçtiğimiz yüzyıldan miras kalan ayrıcalıklar, demiryolu işçileri ve diğerlerine, halkın kalan kısmından daha önce emekli olma ve rahat yaşamayı sağlayacak bir maaş hakkı veriyor.” sözleriyle hedef alınırken, grevlerin Fransız halkına yarattığı “problem”lerden bahsediliyor: “…Fransız halkından, seslerini bile çıkarmadan iki kez mağdur olması bekleniyor. Önce gündelik yaşamlarını cehenneme çevirecek ulaşım araçlarının bloke edilmesi, ardındansa bu pahalı özel sistemlerin finansmanına devam edilmesi.” (3)
Avrupa basınında işçi sınıfının mücadelesine yönelik bu tarz karşı propagandaları bulmak zor değil. Sermaye düzeninin sözcüleri elbette, mümkünse emekçiler yaşamları boyunca kölece çalışsın ve emeklilikten sonra onlara fazla yük olmadan ölsün gitsin isteyecek; işçi sınıfının geçmiş yüzyılda büyük mücadeleler sonucunda kazandığı sosyal haklarını bir yük olarak görecek!
“Yeni normal”in bir yönü bu. Bundan böyle neoliberal kapitalizm emekçilere saldırmadan ayakta kalamayacak, emekçiler de direnmeden insanca yaşam şartlarına ulaşamayacaktır. Ancak sadece protestolara indirgenen bir direnme sürecinin kesin bir çözüm olmayacağını belirtmek gerek. İşçi sınıfı bağımsız bir sosyalist öncü etrafında dümeni kendi eline, toplumun ezilen sömürülen yığınlarını bu kavgada önderliği altına almadan bu kavga nihayete ermeyecektir. Le Monde’un yazısında belirtildiği ve geçmiş tecrübelerin de bize gösterdiği üzere, Fransa özelinde konuşacak olursak, Macron emeklilik yaşının yükseltilmesi meselesini hareketin geri çekildiğini, enerjisinin dağıldığını hissettiği ilk an geri getirecektir. Bizim yeni normalimiz mücadeleyse, onlarınki de bu!
“Yeni Normal”in Bir Başka Yüzü: Savaşlar, Etnik Çatışmalar
Günümüzün bir başka fenomeni de çokça, Türkiye’nin özel gündemlerinden ötürü, sıkça üzerinde durduğumuz vekâlet savaşları, kimlik çatışmaları ve emperyalist rekabet.
Fransa’daki, Latin Amerika’daki, Sudan’daki emekçilerle Ortadoğulu emekçilerin yolu geçtiğimiz sonbaharda belli noktalarda kesişmişti. Irak’ta sosyal kesintiler, işsizlik ve savaşın getirdiği yıkım; Lübnan’da Whatsapp vergisi, İran’da akaryakıta yapılan zam zaten hâlihazırda bir kıvılcımın yeterli olduğu coğrafyayı ateş topuna çevirmeye yetti. Irak ve Lübnan’da emekçiler uzun yıllar sonra ilk kez etnik veya dini kimliklerini bir kenara bırakarak sokağa dökülmüşlerdi. İran’da da Molla rejimine karşı var olan toplumsal öfke yeniden harekete geçmişti. Ancak süregiden emperyalist rekabet, özellikle İran-ABD çatışması ekseninde isyan dalgasının üzerinin kara bulutlarla kapanmasına yol açtı. Ortadoğulu emekçiler kısa bir süre için olsa da Ortadoğu’da gerçek bir çözümün, barışın, kurtuluşun nasıl kazanabileceğine dair ışığı gösterdiler.
Kıyamete Doğru: Ekolojik Kriz Dünyayı Yok Ediyor!
İnsanlık acımasız sömürü ve savaşların ortasında bir başka felakete daha koşar adım ilerliyor: Ekolojik kriz ve onun yarattığı olağanlığın dışına çıkan çevresel felaketler…
Bunun son örneğini Avustralya’da gördük. Hollanda kadar bir ormanlık alan, sayısız canlı ve yaşam alanları aylarca süren yangınla birlikte kül oldu. Daha ne kadar süreceği ise belirsiz. Bütün bunların sadece Avustralya’nın sıcak yaz mevsimiyle ve olağan yangınlarıyla açıklanamayacağı ortada. Kapitalist üretim tarzı, genişleyebilmesinin bir önkoşulu olarak emekçilerin muazzam sömürüsünün yanına doğanın sınırsız talanını da ekliyor. Dünyanın hemen her bölgesinde benzeri felaketlerle daha sık karşılaşıyoruz ve gelecekte daha büyük yıkımlarla karşılaşacağımız kesinlik kazanmış durumda.
Kapitalistler de bunun fazlasıyla farkında. Paul Krugman’ın New York Times’ta yayınlanan “Apocalypse Becomes the New Normal” başlıklı makalede (4), bilim adamlarının sıkça dile getirdiği bir gerçek tekrar vurgulanıyor: İklim krizinde daha yolun başındayız! Kıyamet hemen her yerde gözümüzün önünde cereyan ediyor!
Fakat bir yanda Trump, Bolsonaro, Morrison gibi aşırı sağcı veya liberal figürler ülkelerinde ve uluslararası düzeyde çevre düşmanı politikalara gaz verirken; tehlikenin “farkında olanlar” ise kapitalizme dokunmadan sadece görünüşü kurtarmaya çalışıyorlar. Sonuç olarak yıkımın hızı dışında ortada değişen bir şey olmayacak.
Peki, ne yapacağız?
Kriz içerisindeki kapitalizm elbette biz müdahale etmediğimiz sürece kendisine öyle ya da böyle bir “yeni normal” bulacak ve bu elbette emekçilerin haklarına, doğaya pervasızca saldırmaktan; gerekirse dünyayı kan gölüne çevirmekten başka bir şey olmayacak.
Öyleyse emekçi sınıfların kendi “yeni normal”ini yaratması gerek. Eşitlikçi, özgür bir toplumsal düzen; sadece insanların eğil doğanın ve diğer canlılarndan sömürü düzeninin boyunduruğundan kurtarıldığı bir dünya yaratmak için çare ortada!R
Rosa Luksemburg’un da belirttiği gibi: Ya barbarlık, ya sosyalizm!
Referanslar
1) Serge Halimi, Protest is the new normal, Ocak 2020, https://mondediplo.com/2020/01/01world-protest
2) Emmanuel Macron should not give in to the strikers paralysing Paris, https://www.economist.com/leaders/2020/01/09/emmanuel-macron-should-not-give-in-to-the-strikers-paralysing-paris
3) Gaëtan de Capèle, Un problème et un scandale (Bir problem ve bir skandal), 9 Ocak, https://www.lefigaro.fr/vox/politique/l-editorial-du-figaro-un-probleme-et-un-scandale-20191209
4) Paul Krugman, Apocalypse Becomes the New Normal, 2 Ocak, https://www.nytimes.com/2020/01/02/opinion/climate-change-australia.html