İsyan! Devrim! Ankaragücü! – Çağın Erdinç

İsyan! Devrim! Ankaragücü! – Çağın Erdinç

Önceki gün Ankaragücü ile Bugsaşspor arasında oynanan karşılaşmaya “Ankaragüçlü” tararaftarların isyanı damgasını vurdu. Stadyumun dışında bekleyen kalabalık, polisle çatıştı; içeridekiler “Hırsız Gökçek; FETÖCÜ Gökçek” şeklinde slogan attı. Şaşırmadık; çünkü Ankaragücü’nün, nam-ı diğer İmalat- Harbiye’nin geleneğinde baş eğmemek var; isyan var!

Ankaragücü’nün Tarihi, İsyan Tarihi!

Ankaragücü muktedirlerden çok çekti. Bunlardan biri Kenan Evren dönemi; diğeri Gökçek dönemi. Kenan Evren’in Ankaragücü’nün üzerindeki etkisine bir parantez açmak lazım.

Ankaragücü, 1980 darbesinden hemen önce, Türkiye Kupası’nı kazanmıştı; fakat birinci ligde değildi.  Kenan Evren, İspanya İç Savaşı sırasında futbolun kitleler üzerindeki etkisini anlayan ve başkent Madrid’in takımı Real Madrid’i sahiplenen Franco’nun yolundan gitti ve “başkent” Ankara’nın takımı Ankaragücü’nü birinci lige nasıl çıkartabileceği üzerine kafa yormaya başladı. Dönemin Beden Terbiyesi Genel Müdürü Yücel Seçkiner, Kenan Evren’in konuyla ilgili düşüncelerini anılarında şöyle anlatıyor: “…Ne zaman Kenan Evren’in yanına gitsem Ankaragücü konusunu duyuyordum. Evren Paşa, birçok kez Ankaragücü’nün 1. Lig’e çıkması için ne yapılması gerektiğini sormuştu. Emir verilerek bu işin yapılamayacağını bilen Evren, Ankaragücü’nü direkt 1. Lig’e çıkardıkları takdirde ‘Balıkesirliler de 1. Lig’de oynamak isterse ne yaparız?’ diye düşünüyordu. Yakın zamanda Türkiye Kupası finali vardı…”

Türkiye Kupası finalinin oynanacak olması Kenan Evren’in düşündüklerini hayata geçirebilmesi için iyi bir fırsattı. Sonunda, Kenan Evren düşündüğünü yaptı ve “başkentin” sarı-­lacivertli ekibini, kendisinin hazırladığı özel yasayla birinci lige yükseltti. Yasada şöyle deniyordu: “Türkiye Kupası’nı kazanan takımlar, hangi ligde olduğuna bakılmaksızın Türkiye Birinci Ligi’ne yükseltilir.” Bu yasanın Ankaragücü’ne özel çıkartıldığı gün gibi ortadaydı; çünkü söz konusu yasadan daha sonra hiçbir futbol kulübü yararlanamadı.

Ezilenlerin Kulübü Ankaragücü

Ankaragücü’nün tarihini büyük ölçüde egemenler belirlese de, tarihin ironisi Ankaragücü’nün kuruluş yıllarında kendisini fazlasıyla hissettirir. Ankaragücü 1910’da işçi takımı olarak kurulmuştur. İstanbul Ligi’nde maçlar oynanmaya devam ederken savunma sanayisinde çalışan işçi futbolcular ile savunma sanayisine işçi yetiştiren meslek okullarında okuyan gençler, Ankaragücü’nün kurulmasına ön ayak olmuş ve genç işçilerin çalışmaları sonucunda, Ankaragücü’nün temelleri 31 Ağustos 1910’da atılmıştır. (Söz konusu dönemde, kulübün ismi İmalat-ı Harbiye’dir. Kulüp Ankaragücü ismini Cumhuriyet’in ilanından sonraki yıllarda alacaktır)

İşçilerden kurulu dinamik, mücadeleci bir takım olan Ankaragücü, kuruluşundan bir yıl sonra yaptığı ilk maçta rakibiyle 0-0 berabere kalmıştır. (Kuruluşundan sonra oynadığı ilk maçta yenilmeyen çok az kulüp olduğunu vurgulamak lazım.) Bu tarihten sonra Ankaragücü,  Birinci Dünya Savaşı yıllarında futbolcuların bir kısmının hayatını kaybetmesi, diğer kısmının ise Anadolu’ya çekilmesiyle (o yıllarda tüm maçlar İstanbul’da oynanıyordu) sportif faaliyetlere ara vermek zorunda kaldı.

Cumhuriyet’in ilanından sonra, Ankaragüçlü sporcular futbol faaliyetlerine kaldığı yerden devam etti. Hatta, Ankara’nın başkent olmasıyla birlikte gelişen Ankara’da, Ankaragücü’ne maddi ve manevi destek giderek arttı. Takıma destek verenler genellikle diğer işçilerdi. Fabrikaların çerçevesinde dayanışma sandıklarıyla, işçi örgütleriyle birlikte gelişen kulüp, “işçi takımı” hüviyetini devam ettirdi.

Sendikal faaliyetlerle, tüm işçilerin dayanışmasıyla yükselen Ankaragücü, 1929 yılında Gençlerbirliği’ni 3-1 yenip Ankara kulüpleri arasında düzenlenen turnuvada kupayı kazandı; fakat “işçi takımı” Ankaragücü’nün bu başarısı, işçilere yukarıdan bakan CHP’li bürokratları rahatsız etmişti. Maçtan sonra dönemin CHP’li bürokratları, “Elleri kirli amele takımına Atatürk’ün kurduğu Hakimiye-i Milliye kupası verilir mi?” diyerek Ankaragücü’nü küçümsemek istemiş; ancak Ankaragücü’nde defans oynayan işçi Natık As “ellerimiz kirli olabilir fakat alnımız aktır!” diyerek kendilerini aşağılamaya çalışanlara gereken cevabı vermiştir.

Ankaragücü’nün “işçi takımı” hüviyetini yukarıda değindiğimiz Kenan Evren müdahalesine kadar sürdürdüğünü vurgulamak lazım. Ayrıca belirtmek gerekir ki sözünü ettiğimiz dönemde Ankaragücü’nün taraftarları da son derece bilinçliydi. Hatta Türkiye’de örgütlü hareket eden ilk taraftar topluluğu 1970’te kurulan Ankaragücü’nün Gecekondu Gurubu’dur. (En eski taraftar topluluğu Çarşı Grubu olarak bilinir; ancak Çarşı gurubu 1980’de kurulmuştur.)

Gecekondu Grubu Ankaragücü’nün politik dokusunun tribündeki temsilcisiydi.  Genellikle yoksullardan oluşan taraftar gurubu, kale arkasında söylediği politik tezahüratlarla söz konusu dönemde kendisinden uzun süre söz ettirmiştir.  Hatta bu dönemde Ankaragücü tribünlerinde söylenen “Bir şişe su liraya, maaş yetmez kiraya, kasaptaki sıraya bastır Ankaragücü! Vergi geldi her kula; fakire, yetime, dula, altımızdaki çula, bastır Ankaragücü…” tezahüratı, Kenan Evren’in müdahalesine kadar yoksulların isyanının bestesi olmuş ve tribünlerde kitlesel bir şekilde söylenmiştir.

Kenan Evren’den Sonra Ankaragücü

Kenan Evren, birinci lige çıkarttığı Ankaragücü’nü hemen sahiplenerek darbeden sonra kulüp üzerindeki etkisini her geçen gün arttırdı. Kenan Evren futbolu çok sevdiği ve futboldan iyi anladığı izlenimini vermeye çalışsa da gerçek bunun tam tersiydi. Kenan Evren’in, darbeden sonra, futbolu darbe zihniyetine göre şekillendirmesi için görevlendirdiği ve 1982 Anayasası’ndaki sporla ilgili faaliyetleri inşa etmesini istediği Yücel Seçkiner, Kenan Evren’in futboldan hiç anlamadığını, o günlerde kaleme aldığı fakat darbeden yıllar sonra ortaya çıkan anılarında şöyle anlatır: “ …Darbe günleri çok kötüydü! Allah bir daha yaşatmasın! Devleti yıllarca geriye götürdü. Kenan Evren beni (spordan gelen biri olduğum için) sporun başına getirdi. Yaptığım ilk iş, stadyumları kulüplere devretmek oldu; ancak bunu yapmadan önce elbette Kenan Evren’e söylemem gerekiyordu. Ona söyledim: ‘Stadyumları kulüplere devretmek gerekir. Ben böyle düşünüyorum’ dedim. Ben ‘kulüp’ deyince, Kenan Evren gece kulübü zannetti! ‘Gece kulüplerine devlet malı verilir mi?’ diye çıkıştı! Ona hemen izah etmeye çalıştım…”  İşte, söz konusu dönemde kendisini Ankaragücü’nün kulüp başkanı gibi gören Kenan Evren’in futboldan ne kadar anladığını (!) Kenan Evren’in bizzat görevlendirdiği dönemin Beden Terbiyesi Genel Müdürü Yücel Seçkiner böyle anlatıyor. Futboldan anlamayan muktedirlerin rant için Ankaragücü’nün başına çöreklenmesi Kenan Evren’le bu şekilde başladı, sonrasında Gökçeklerle devam etti.

Kenan Evren’in kulübe müdahalesiyle Ankaragücü taraftarında, devletin, takımlarına lütufta bulunduğu algısı oluşturuldu ve o yıllardan sonra Ankaragücü hızla “işçi takımı” takımı hüviyetinden uzaklaşarak “devletin takımı” haline geldi. Stadyumda devrimci tezahüratlar yapan Gecekondu Grubu da bu çürümeden nasibini aldı. Daha öncesinde tribünde söylediği siyasi tezahüratlarla gündeme gelen Gecekondu, sonraki yıllarda tribün kavgalarıyla gündeme gelmeye başladı.

Gökçekler Dönemi

Ankara’nın başına çöreklenen Melih Gökçek ve “familyasının” 2009’a kadar Ankara’da el atmadığı tek alan futboldu. Nihayet, 30 Ağustos 2009’da onu da yaptılar! Ankaraspor’un başkanlığından kısa süre önce ayrılan Melih Gökçek’in oğlu Ahmet Gökçek, 30 Ağustos 2009’da Ankaragücü’nün kulüp başkanı oldu. Türkiye Futbol Federasyonu o dönemde aldığı kararla bu yönetim değişikliğinin usulsüz olduğuna karar vererek Ankaraspor’un lisansını iptal etti.

Her şeye rağmen Gökçekler Ankaragücü’nün başında kalmaya devam etti. Hatta söz konusu dönemde Melih Gökçek futboldan iyi anladığını iddia eden Kenan Evren gibi Ankaragücü’nü şampiyon yapacaklarını dahi iddia etti; ancak gayet tabii her şey beklendiği gibi oldu ve Ankaragücü bir daha çıkamayacağı “koma halinin” ilk günlerini yaşamaya başladı.

Söz konusu koma halinin en büyük nedeni Gökçeklerin kulübü salt rant aracı olarak görmesiydi. Bunun en büyük kanıtı Ankaragücü’nde ortaya çıkan mali tablo oldu. Cumhuriyet Gazetesi’nde Nisan 2012’de belgelerle yayınlanan haberde Ankaragücü’nün borçlarının Ahmet Gökçek döneminde ayyuka çıktığı görülmüştü. Haberde, Ahmet Gökçek döneminde Ankaragücü’nün borçlarının 22,3 milyon liradan 94,9 milyon liraya çıktığı yani tam 72,6 milyon lira arttığına vurgu yapılmıştı.

Ankaragücü’nün mali yapısı Ahmet Gökçek dönemi boyunca kötüye gitmeye devam etti. Bu dönemde borçlar %325 artarak 94 milyon 886 bin 396 TL’ye çıktı. Bu borçlardaki artışın en önemli nedeni yöneticilere olan borçlardaki neredeyse 11 katlık artıştı. Yöneticilere olan borçlar bir önceki dönemde 3,9 milyon TL civarındayken Gökçek döneminde 41 milyon 178 bin 517 TL’ye çıktı. Aynı dönemde kulübün vergi ve sigorta borçları da 13 kata yakın artarak 18 milyon 659 bin 503 TL’ye yükseldi.

Sonuçta, Melih Gökçek takımı şampiyon yapacaklarını iddia ettikten sonra aradan üç yıl geçmeden Ankaragücü seri şekilde küme düşmeye başladı. Takım önce Süper Lig’in bitimine altı hafta kala ligden düştü; sonraki sene alt ligi de son sırada tamamlayıp ikinci lige düştü! Düşüş hızla sürdü

Sonuç

Ankaragücü taraftarının isyan bayrağını açması, şaşırılacak bir şey değil. Zira giriş cümlesinde de ifade ettiğimiz gibi Ankaragücü’nün mayasında baş eğmemek var. Egemenlerin, devletin gözü önünde, Ankara’da filizlenen işçi takımı Ankaragücü’ne türlü müdahalelerde bulunarak önce kulübün “işçi takımı” dokusunu yok ettiler, ardından Ankaragücü’nü kendi rant araçları haline getirerek tamamen sömürdüler. Ankaragücü’ne vurulan zincirin, Kenan Evren ilk; Melih Gökçek son halkası oldu. Fakat “İmalat-ı Harbiye’nin” isyankâr dokusunu yok edemediler. Ankaragücü taraftarlarının önceki gün yaşanan olaylardan sonra Kızılay’da haykırdığı slogan Ankaragücü’nün tarihine vurgu yapıyor: “İsyan! Devrim! Ankaragücü!”

bolsevik.org

KATEGORİLER
ETİKETLER