İngiltere’de Brexist Referandumu – Tilbe Akan
İngiltere 23 Haziran’da “İngiltere AB’de kalmalı mı?” sorusuyla AB üyeliğinin oylanacağı referandumu yapmaya hazırlanıyor. David Cameron 2015 seçimlerinde başbakan olduğunda kendi partisi Muhafazakâr Parti’ye ve İngiltere Bağımsızlık Partisi’ne kendisini desteklemelerine karşılık Bağımsızlık Referandumu sözü vermişti. Brexist İngiltere’nin AB’den çıkışı anlamına geliyor. Daha önce de Yunanistan’ın AB’den çıkması için yapılan referandumda Grexist denmişti.
İngiltere hali hazırda Euro bölgesinde bulunmuyor. Kendi para birimi olan Pound’u kullanıyor. Yani oylamaya gidecek olan şey AB’yle olan siyasi ilişki. Cameron ve kapitalistlerin büyük bir kısmı AB’de kalmayı savunuyor. Bütün düzen partileri, hatta bazı sendikalar… Ancak şunu her zaman aklımızda tutmamız gerekiyor; Avrupa Birliği patronların kulübüdür! AB’nin liderleri sınırları içerisinde neoliberal politikaları uygulamaktadır. Cameron ve şürekası İngiliz kapitalizminin karını maksimuma çıkartmak için AB’de kalmayı istiyorlar. CBI’in patronu “AB’de kalmak uzun vadede işlerimiz için en iyisidir” diyerek aslında AB projesinin amacını açıklamıştır.
AB, söylendiği gibi vatandaşlarının yaşam standartlarını yükseltmek gibi bir amaca sahip değil, emeğin serbest dolaşımını sağlıyor, ancak hiçbir zaman göçmenlerin ya da işçilerin lehine değil elbette. Asıl hedefi ise (Almanya, Fransa ve İngiltere gibi merkez ülkeler) Avrupa emperyalist güçlerinin birleşik bir piyasa etrafında ABD ve Çin gibi daha büyük güçlerle olan rekabet gücünü arttırmak.Aynı şekilde aynı AB Yunanistan halkını kriz içinde debelendiren yasalar ve kredi borçları ile tarihsel görevinin ne olduğunu göstermişti. AB, 1950’lerde kurulduğundan beri sermayenin bir cephesi ve devletlerin sınırlarındaki güvenliğin arttırılmasına yaradı. Avrupa sınırları içinde sermayenin dolaşımı ve NATO yoluyla emperyalist müdahalenin kolaylaştırılması da cabası.
Corbyn ise İşçi Partisinin sağ kanadının baskısıyla Avrupa Birliği’nde kalınmasını savunuyor. “Kalmayı ve reformlar yapmayı
savunuyorum çünkü birçok şeyi değiştirebiliriz” diyerek bu sayede sosyalist partilerin ve sendikaların birlikte hareket edebileceğini savunuyor. Ancak AB’de kalmanın böyle bir birlikteliği sağlamadığı aşikar. Aksine böyle bir mitle kitleye seslenmek oldukça riskli bir durum. En son yapılan kamuoyu yoklamasında İngiltere halkının yarısının ayrılmayı istediği yönünde.Corbyn’in tezleri tamamen bir yanıltmadan ibaret. AB egemenlerinin derdi ne demokrasidir ne de reformdur. Her birisi kendi içinde de amansız biçimde rekabet eden AB egemen merkez ülkelerinin tek derdi sermaye birikiminin ve rekabetin çıkarı. Öyle ki kuruşlundan bu yana kendisini “AB kriterleri” etrafından demokrasi timsali göstermeye çalışan AB ülkeleri yek vücut olmuş göçmenleri denizlerde boğuyor. Merkez ülkelerden olan Fransa’da polis terörü iş yasasının kölelik dayatmasına karşı emekçilerin üstünden eksik edilmezken o kriterler hiç gündeme gelmiyor. Medya, polis terörünün boyutlarını gizlemekle meşgul.
AB karşıtı kampanya yapabilecek güçlü bir figür çıkartmış durumda değil. Aynı zamanda hayır çağrısı yapan sol bunu ulusalcı bir çizgiyle yapıyor, enternasyonal dayanışma temelinde değil. Öte yandan faşistler gittikçe güçleniyor. Faşist Parti UKIP en son yapılan seçimlerde 3.8 milyon oy almayı başardı. Ayrıca referandum tartışmalarında baskın bir rol oynuyor ve tartışmaları yönlendirebiliyor. Ayıca sert bir şekilde göçmen karşıtı kampanyalar yapıyor.
AB karşıtı kampanya kala kala faşist çevrelere kalmış durumda. Oysa Corobyn rüzgarında görüldüğü üzere İngiltere toplumu emekten ve soldan yana bir gelişmeye, liderliğe hasret. Oysa İşçi Partisi gibi unsurlar AB’yi pazarlamakla meşgul. Hiç lafı eğip bükmeden söyleyelim İngiltereli sosyalistler AB’ye hayır kampanyası yürütmelidir. Ve bunu, AB’nin gerçek yüzünü göstererek, İngiltere emperyalizminin çıkarlarının işçi sınıfnın çıkarı olamayacağını söyleyerek yapmalıdır.Bunun en iyi yolu da Fransa’da yürüyen fiili mücadeleyle dayanışa içinde olmaktır.
AB’de kalma projesine karşı çıkmak ve AB gibi burjuva bir birlik yerine Sosyalist Avrupa perspektifini kitlelere ulaştırmak gerekir. Yola buradan çıkmak ve sermayenin birliğine karşı durmak, fakat bu yolda yürürken AB’yi de diğer tüm kapitalist-emperyalist birlikleri de dağıtacak tek çözüm olan sosyalist devrim perspektifini bir an dahi kaybetmemek gerekir.
Kısaca, kapitalizmin AB’lisini ya da AB’sizini seçmek geleneğimize uzaktır. Ancak İngiliz işçi sınıfına sosyalist sol bir alternatif önermezse var olan boşluğu burjuvazi ve onun tezahürleri doldurur. Sermayenin projesi AB’den çıkış, açık bir şekilde AB ülkelerini krize sokacaktır.
AB’ye hayır, işçilerin birlikte mücadelesine evet!