Hint Bağımsızlık Savaşçısı Bhagat Singh’e Açık Mektup
Çeviri ve Sunuş: T. Mert Saygın
Sunuş
Hindistanlı sosyalist devrimci Bhagat Singh, İngiliz sömürgesine karşı politikleşen ve bağımsızlık mücadelesi veren kuşağın en radikal temsilcilerinden biriydi. İngiliz sömürgecileri tarafından katledilmeden önce yaşadığı 24 senelik ömründe, sömürge ülkelerinde verilmesi gereken mücadelenin burjuva liderlerden, emperyalizmden tamamen kopması gerektiğini ifade eden bir miras bıraktı. Kısa ömrü boyunca çok küçük yaşlardan itibaren içine girdiği mücadelede işbirlikçi Hint burjuvazisinin egemenliği altında Hindistan halklarının hiçbir geleceği olamayacağını daha o günden görüyordu.
Bhagat Singh, henüz 12 yaşında, yüzlerce kişinin General Dyer’ın emriyle öldürüldüğü kanlı Jallianwala Bagh katliamına tanık oldu. Genç bir vatansever bir genç olarak başladığı siyasi mücadelesi, bir Marksist olarak sona erecekti.
Önceleri sivil itaatsizlik hareketine sempati duyan Singh, ılımlı burjuva Gandi’nin hareketi 1922’de tek taraflı bitirmesiyle büyük bir hayal kırıklığına uğrar. Singh 1925 yılında Hindistan Cumhuriyetçi Birliği isimli bir halk ayaklanma yanlısı gruba katılır. 1928’e gelindiğinde, diğer birkaç grubun da katılımıyla ismi Hindistan Sosyalist Cumhuriyetçi Birliği olarak değişir.
Bhagat Singh, Marx ve Engels’in eserlerini okuyarak devrimci fikirlerle tanıştı. Ona göre ‘beyaz’ sahiplerin boşalttığı yeri ‘kahverengi’ sahipler alacaksa, bağımsızlık içi boş bir kavramdı. Hindistan’ın bağımsızlığı, yalnızca sömürgeci İngilizlerin gitmesiyle değil, ancak işçilerin mevcut toplumsal düzeni yıkarak onu sosyalizmle taçlandırmasıyla mümkün olabilirdi. To Young Political Workers adlı broşüründe aynen şöyle diyor: “’Yaşasın Devrim’ diye bağırıyorsunuz. Gerçekten bunu kastettiğinizi varsayalım” … “Nitekim devlet ve onun aygıtları, egemen sınıfın elinde, çıkarlarını daha da ilerletmek ve korumak için sadece bir silah. Marksist temeldeki toplumsal yeniden yapılanmayı gerçekleştirmek için onu ele geçirmek istiyoruz.”
23 Mart 1931’de İngiliz efendiler, tıpkı Denizlerin öyküsünde olduğu gibi Bhagat Singh ve iki yoldaşı Sukhdev ve Shivram Hari Rajguru ile birlikte idam edildi. Ölmelerinden önce mahkeme salonlarında işçilere, Hindistanlı yoksullara devrim çağrısı yaparak; İngiliz sömürgeci güçleri ve onların Hint burjuva işbirlikçilerini teşhir ederek tutukluluklarını bir kampanyaya dönüştürdüler. Zaten onlar, düzmece bir basit saldırı eylemi ile tutuklanmalarını bu yüzden kendileri istemişlerdi. Bhagat Singh, dönemin işbirlikçi Komünist Partisi ve pasifist burjuva lider Ghandi’nin ülkesinde gerçek bir devrimci partinin var olmamasının sıkıntılarını yaşıyordu. Bu yüzden sömürgecileri kovmak ve sosyalist bir Hindistan kurma programına sahip bir örgüt inşa etmeye çalışıyordu. Emekçilere hitap edebilmek ve devrimci mücadeleyi büyütebilmek için bu tutukluluk sürecini bir fırsata çevirmek istiyorlardı. Kısmen büyük bir kampanyanın başlamasının vesilesi de oldular. Ancak bu devrimci ateşin Hindistan’da yayılması, sömürgeciler için tam bir felaket olacağından, basit gerekçelerle tutuklanmalarına rağmen idam edildiler. Sürekli devrim programı olmadan Hindistan’da hiçbir şeyin değişmeyeceğini söylüyordu Singh. Hatta Hindular ve Müslümanların birbirlerine kırdırılıp savaşlarla ülkenin bölüneceğine dair de uyarıları o dönemde sık sık yapıyordu. Öngörülerinin tamamı ne yazık ki doğrulandı.
Burjuva medyanın Gandi’yi iyilik timsali bir kahraman gibi gösterirken Bhagat’ın adını anmaması tesadüf değil. Anti-emperyalist hareketin anti-kapitalist bir perspektif olmadan başarıya ulaşamayacağını anlamış ve bunu kitlelere anlatmayı kafasına koymuş biri sömürgecilerin korkulu rüyası olabilirdi ancak. İnkılab Zindabad! [Yaşasın Devrim!]
Aşağıda çevirisini sunduğumuz mektup, bağımsız bir gazeteci olan Hindistanlı Ali Malik tarafından Bhagat Singh’in doğum günü vesilesiyle kaleme alınmıştır. Mektup aynı zamanda Hindistan’da bugün iktidarda olan aşırı sağcı Modi iktidarının niteliği konusunda önemli noktalar içermektedir.
Sevgili yoldaş Bhagat Singh,
Doğum günün kutlu olsun.
İngilizler 70 yıl önce Hindistan’dan ayrıldılar ve senin dediğin gibi, sadece yöneticilerin renginin beyazdan kahverengiye dönüşmesi Hindistan’a özgürlük getirmezdi, dediğin gibi de oldu. Sana şehit olmandan neredeyse bir yüzyıl sonra yazıyorum. Kahverengiler’in yerine de aşırı sağ Hindu milliyetçisi iktidarın rengi olan Safranın yerine geldiği bir zamanda.
Bugün Hindistan’da, özellikle aşırı sağ Bharatiya Janata Partisi’nin (BJP) yönetimine bakınca, vizyon ve fikirlerine hala ihtiyaç olduğu görülüyor.
Boşuna ölmedin. İngiliz hükümeti, bedenini öldürdü ama fikirlerini öldüremedi. Bize onurumuzla ölmenin aşağılanarak yaşamaktan daha iyi olduğunu öğrettin. Bize “sağır kulakların duyması için ancak gürültülü bir ses gerekir”i öğrettin ve bize “Kırmızı Broşür”ü gösterdin.
O broşürde, İngiliz hükümetinin “yeni baskıcı önlemlerle” (Kamu Güvenliği, Ticaret Anlaşmazlıkları ve Basında İsyana Teşvik ile ilgili yasa tasarısı) size saldırdığını belirtmiştin.
Sana göre, bu yasalar “aşağılayıcı bir saçmalık” idi. Bugünse Hindistanın aşırı sağcı muktedirleri iktidarı, İngilizlere benzer bir şekilde, 5 Ağustos 2019 tarihinde Keşmir’den 370 sayılı maddeyi kaldırdıktan sonra 82 yaşındaki Keşmir lideri (Hindistan’ın bağımsızlığından çok önce doğan) Farooq Abdullah’ı küçük düşürmek için bir saçmalıktan ibaret olan “Kamu Güvenliği Yasası”nı kullandı.
“Beware, Ye Bureaucracy” adlı broşüründe İngilizleri “dünyadaki bütün hükümetler arasında en gaddarı” olarak adlandırmıştın. Hindistan’ın “Safran Tugayı” da zulmetmeyi kendi efendisinden öğreniyor.
Fırsattan istifade, aşırı sağ hükümetin ülkedeki mevcut emek yasalarında değişiklik önerdiğini belirtmek istiyorum. Dev şirketlerin milyonlarca işçinin hayatını tehlikeye atmaya devam etmesine yardımcı olmak için 44 kadar mevcut yasa dört kanun altında birleştirilecek bir önerge gündemde.
1926 Ticaret Anlaşmazlığı Kanunu’nda, Hindistan’daki İngiliz hükümeti tüm grevleri yasakladı ve bunları hükümete karşı ayaklanma olarak değerlendirdi. Böylece yasa, işçilerin yargılanmaksızın ağır hapis cezasına çarptırılmasına müsaade ediyordu. Bugün Hindistan’a hükmeden faşistlerin keyfilikte İngilizlerden aşağı kalır yanı yok: artık işçiler bir eylem yapmak isterlerse 42 gün önceden bildirmeleri gerekiyor Daha önce bu süre 14 gündü.
Matematiksel bir hesaplamayla, Safran iktidarının şu anda, İngilizlerin olduğundan üç kat daha zorba olduğunu görebiliriz.
Hayalini kurduğun ülkenin eli kolu bağlanıp susturuldu. Konuşmaya ve senin yolundan gitmeye cesaret edenler, İsyana Teşvik yasasıyla şamarlandı. Hükümet mevcut “terörle mücadele” yasalarına da bir değişiklik getirdi.
Yasadışı Faaliyetleri Önleme Yasası’nda değişikliğe giderek “terörizm” tanımını değiştirdi.
Adil yargı ilkelerine göre, yasalarca suçlu olduğu kanıtlanana kadar herhangi bir kişi masumdur. Ayrıca, ispat yükümlülüğü iddia makamına aittir. Bu yargı parodisinde muhalefetin, Kongre’nin ve Bahujan Samaj Partisi’nin (BSP) desteğini alan hükümet, değişiklikler içeren yasa tasarısını geçirdi. Bu yasa, bir bireyin herhangi bir iddianame veya yargılama olmadan terörist olarak adlandırılmasına olanak sağlıyor. Bu dünyanın neresinde olur sevgili yoldaş?
İngilizler sana terörist dediklerinde, bu ne kadar gülünç olsa da, seni yargıladılar. Şimdi bunların hepsi demode şeyler. Bugünün Bhagat Singh’i, hükümeti tüm çıplaklığıyla teşhir edecek kadar şanslı olamazdı.
Sevgili Yoldaş, ülkede tanınmış bir profesör olan kuzenin Jagmohan Singh ile konuştuğumu bilmekten memnun olacaksın. Bana, “İsyana teşvik yasası mantığı, yöneticilerin ve yönetilenlerin birbirlerinin düşmanı oldukları fikrinden gelir” demişti.
Sadece şu anki Hindistan Başbakanı Narendra Modi’yi eleştirdiği veya iktidardaki partiye karşı çıktığı için bu arkaik yasa uyarınca yüzlerce kişi tutuklandı. Gazeteciler ve aktivistler hapishanelerde çürüyorlar.
Hükümetin eleştirisinden nasıl isyana teşvik anlaşılabilir? Yargıtay’ın kıdemli hakimlerinden biri, İngilizlerin 1947’de ayrılmasıyla İsyana teşvik yasasının aslında kaldırılabileceğini söyledi. Bir Hintli, kendi halkını nasıl böyle suçlayabilir?
Sevgili yoldaş, bu hükümet, İngilizlerin kokuşmuş mirasını sadece sürdürmekle kalmadı, onu güçlendirdi de.
Profesör Jagmohan’ın söylediklerinden bir çıkarım yapılacak olursa şurası apaçık: iktidarlar halkının düşmanıdır.
Ülkenin sana ihtiyacı var, belki her zamankinden daha fazla.
Belki aramıza geri dönmenin ve “sağır kulakların duyması için biraz gürültü yapmanın” zamanı gelmiştir.
Yoldaşça,
Amir Malik