Haziran Günleri ve Kürt Ulusal Hareketi
Gezi Parkı’ndan başlayan alevler ülkeyi sardığında Kürt ulusal hareketi ve temsilcileri oldukça çelişkili bir duruma düştüler. Sırrı Süreyya Önder, ilk günlerde Gezi Parkı direnişinin en ön saflarındaysa da daha sonraları BDP Eş Genel Başkanı Demirtaş’tan gelen açıklamalar, Kürt ulusal hareketinin eylemlere dair olumlu düşünceler içerisinde olmadığını net bir şekilde ifade edecekti. Türkiye tarihi açısından önemli kırılmalar yaratan Haziran Günleri ne yazık ki Kürt ulusal hareketi tarafından yanlış değerlendirilmiştir. Genel bakış, eylemci kitlelerin ulusalcı – şovenist ve Kürt düşmanı olduğu yönündeydi. Nitekim AKP ve BDP’nin domine ettiği Kürdistan’da eylemlerin hemen hemen hiç yaşanmaması, Haziran Günleri’ne dair şüphelerin Kürt ulusal hareketinin tabanında da paylaşıldığını gösteriyordu. Bu konuda neredeyse tek istisnanın yaygın sol ve sosyalist tabana sahip olan Dersim olması tesadüfi değildi.
Eylemlerin sahip olduğu büyük meşruiyet ve toplumsal destek, Kürt ulusal hareketini durumu toparlamak yönünde demeçler vermeye zorladı. Neticede Öcalan’ın eylemcileri selamladığı haberleri geldi. Bunun ardından da daha önce ulusalcı ve şoven denen eylemlere Öcalan resimlerinin olduğu bayraklar getirildi. Bu da eylem alanlarında kimi ulusalcı gruplarla ufak tefek sürtüşmelere yol açacaktı.
Kürt ulusal hareketini böyle inişli çıkışlı ama neticede bariz bir mesafeli tutum içerisine sokan nedir? Buna yol açan Haziran Günleri’nin müzakere sürecini tehlikeye sokması şüphesidir. Bu şüphede haklılık payı da bulunmaktadır. Zira, Kürt ulusal hareketi devletle tarihi pazarlıklar yürütmektedir ve bu çerçevede binlerce gerilla sınırın diğer tarafına geçmektedir. Kürt ulusal hareketi açısından bu kadar büyük önemdeki bir süreçte evvela karşı tarata yani devlet tarafında güçlü bir iradenin olması gerekmektedir. Bu irade de T.Erdoğan’dan başkası değildir. Gelgelelim Haziran depremi T.Erdoğan’ı yerinden edemese de zayıflatmaktadır. Zayıf bir RTE ise hele 2014 seçim arifesinde Kürt sorununda ciddi adımlar atamaz. İşte bu durum Kürt ulusal hareketini zora sokmaktadır. Bu yüzden de Haziran Günleri’ne bir hayli şüpheci bakışları vardır.
Ulusalcılar – Özgürlükçüler
Eylemlerin temel motivasyonunun AKP karşıtlığı olduğu bellidir. Kitleler AKP ve RTE’yi yasakçı, diktatör, baskıcı vb şekillerde kodlarken ve karşılarında gaddar bir devlet terörü bulurken ister istemez kendilerini de özgürlükçü olarak tarifleyeceklerdir. Bu açıdan da karşımızda Cumhuriyet Mitingleri’nden bambaşka bir profil bulunmaktadır. Cumhuriyet Mitingleri ordunun müdahalesine, yargının yasaklarına güvenirken, katılımcıların yaş ortalaması 40’ın üzerindeydi ve esas olarak çok dar görüşlüydü. Haziran Günleri ise dinamosu gençlik olan popüler bir halk hareketine dönüştü. Özgürlükçü bir damara sahip ve çoğulcu bir karakterde. Kesinlikle dar laikçi ve ulusalcı şekilde damgalanamaz. Bunu her kim yapmaya kalkarsa büyük bir çarpıtma içerisindedir.
Kitleler sola kaymaktadır. Ulusalcığın etkisindeki ellerinde Türk bayrağı olan kitleler bir yandan da solun işareti saydıkları zafer işareti yapmaktadırlar. Bu, kitlelerin politik bilincindeki çelişkileri gösterse de bahsini ettiğimiz çelişki, kitlelerin ileriye doğru ilerlemeleri ile mümkün olmuştur. Kitlelerin daha da ileri gitmesi, zaman meselesidir ve bunun için mücadelenin sürmesi şarttır. “Türk bayrağı nihayet doğru ellere geçti” diyen TKP gibi sol-şovenist unsurlar, kitlelerin gerisine düştüklerini gösterseler de diğer taraftan Türk bayrağı karşısında alerjik olmaya gerek yoktur. Kitlelerin birden bire ellerinde kızıl bayrakla yürümesini bekleyemezsiniz. Böyle olması temel gayemiz, ama bunun için kitlelerin çok daha fazla sola kayması gerekiyor. Bugün için doğru tavır ne kitlelerin mevcut geriliğine tepeden bakarak burun kıvırmak, ne de bu geri bilince uyum sağlamaktır. Vargüçle kitlesel radikalizmin içerisinde olmak ve kitleleri ileriye çekmek zorundayız.
Kürt ulusal hareketi belki kısa ve orta vadede devletle olan pazarlık sürecinde bir takım handikaplarla karşılaşabilir, ama AKP ile halkların kardeşliğinin nereye kadar mümkün olduğu da hesaba katılmalıdır. Diğer taraftan Haziran Günleri’nin açtığı özgürlükçü damar, halkların kardeşlemesi için büyük umutlar yaratmaktadır. Bu açıdan S.S. Önder’in eylemlerin ilk günlerindeki direngen tavrı geniş halk kesimlerinden büyük sempatiyle karşılanmıştır. Ne yazık ki sonradan gelen olumsuz değerlendirmeler hayal kırıklığı olmuştur. Kürt dostlarımızın Haziran Günleri’ni halkların kardeşliği için ileriye doğru atılmış, özgürlükçü, büyük bir adım olarak görmeli ve hareketin durulması için değil ilerlemesi için çaba harcamalıdırlar.