G-7 ZİRVESİNİN ARDINDAN – Emre Güntekin
Kanada’da yapılan G7 zirvesi küresel kapitalizmin içine düştüğü çelişkileri bir kez daha gün yüzüne çıkardı. Trump yönetiminin çelik ve alüminyum ticareti konusunda Meksika, Kanada ve Avrupa Birliği ülkelerine koyduğu ek gümrük vergileri küresel ortakları bu kez karşı karşıya getirdi. Bunun yanında ABD’nin Paris İklim Anlaşması ve İran ile yürütülen nükleer müzakerelerinden çekilmesi gerilimi besleyen diğer konular oldu. ABD’nin ek gümrük vergileri kararı sonrası AB’den sert yanıtlar gelmiş, aynı zamanda da Kanada, Meksika ve JAponya’yla ortak hareket edileceği açıklanmıştı.
Gerginlik daha zirve başlamadan önce liderlerin ifadelerine yansımıştı. Fransa Cumhurbaşkanı Macron zirve öncesi attığı tweetlerde şunları dile getirmişti: ”İkna edici olmaya ve ABD’yi uluslar topluluğu içinde tutmaya çalışmak zorundayız, ama çıkarlarımız ve değerlerimizi de asla feda etmemeliyiz… Ticaret savaşı kimse için iyi değildir, Amerikalı işçilerden başlayarak… Dost ve müttefik ülkeler arasında ticari yaptırımları haklı göstermek için ulusal güvenlik gerekçesi göstermek uygunsuzdur… Amerikan çıkarları dahil çıkarlarımız ve değerlerimiz çok taraflılık sayesinde inşa edilmiştir. Tarihe bakarsak, izolasyonalizm Amerikan halkı için kötüdür… G7 bildirisinin içeriği, 7 ülkenin hepsi tarafından imzalanması iradesinden daha güçlü olmalıdır. İlkesel olarak 6+1 tipi anlaşmayı dışlamamalıyız.’
Macron tepkisini gerekirse zirve sonunda bildirinin 6 ülke tarafından imzalanmasına kadar götürdü: ”Amerikan Başkanı izole edilmeyi dert edinmiyor olabilir, ama biz de gerekirse 6 ülkeli anlaşma imzalamayı dert edinmiyoruz. Çünkü bu 6 ülke değerleri, gerisinde tarihin ağırlığı olan ve artık gerçek bir uluslararası güç olan bir piyasayı temsil ediyor.”
Macron dışında ABD’nin en sadık müttefikleri olan Kanada Başbakanı Justin Trudeau ve İngiltere Başbakanı Teresa May de Trump yönetimi ile gerginlik yaşadı. İngiliz Daily Telegraph gazetesi konuyla ilgili olarak şunları dile getirdi: ”Yakın çevresine söylediklerine bakılırsa; kendisiyle gümrük vergileri konusunda ders verir tonda konuşan May’in okul müdiresi havasından usanan Trump, dört gözle beklediği Kim’le zirve öncesi İngiltere Başbakanı’nın canını sıkmasını istemedi.”
Aşağıdaki fotoğraf liderler arasındaki gerilimin boyutlarını ortaya seriyor: Trump’a birşeyler anlatmaya çalışan AB liderleri ve onları umursamadan dinleyen Trump.
Batı medyası da mevcut sistemin sürdürülebilirliği konusunda umutsuz görünüyor. The Times konu hakkında “Donald Trump’ın korumacılık siyasetiyle durduk yerde küresel büyümeyi zayıflatması zaten yeterince kötü. Ama daha da kötüsü, ABD başkanının dünyanın en güçlü ülkesi olarak çok taraflı düzenlemelere uymayacağının sinyalini vermesi. G7’nin altı devleti, yedinci devletin işlemediğine inandığı bir sistemi savunmakla meşgul. Bu yüzden zirveden beklentiler oldukça düşük. Ama bundan kötüsü zaten olamaz. Mevkidaşları Trump’ın fikirlerini değiştirmek için ne gerekiyorsa yapmak zorunda.” yorumunu yaparken; Die Presse G7 zirvesini batılı devletler arasında süren işbirliğinin cenaze törenine benzetiyor: “Quebec’te Lawrence Nehri üzerindeki romantik lüks bir otelde yapılan G7 zirvesi, ekonomi devlerinin arasında on yıllardır süren işbirliği ve güvenin cenaze törenine benziyor. Eskiden de alınan kararlar hep muğlak, fotoğraflardaki gülümsemeler hep zorakiydi. Ama Irak Savaşı sırasında bile temel konularda ortak kararlar alınmıştı. G20 Çin’in yükselişiyle daha da önemli bir platform olmuştu olmasına, ama Çin’e ve Moskova’ya karşı bir duruş sergileyebilmek için bir değerler birliği olarak G7’ye de ihtiyaç vardı. Şimdi Amerika bunu devam ettirmek yerine eski partnerlerine ihanet ediyor ve onları ne yapacaklarını çok iyi bilen otokratların kucağına itiyor. Trump için bir hezimet bu, … ama onun zayıflattığı ve sildiği Batılı değerler için de bir hezimet.”.
Ortada bir cenaze olduğu konusu tartışmalı. Zira G7’yi oluşturan ülkeler bugüne kadar birçok savaşta yan yana davrandılar ve hala da Suriye, Ukrayna gibi birçok çatışma bölgesinde ortak tavır alıyorlar. Söz konusu savaş ve yağma olduğunda Macron’da, Trudeau’da, Merkel’de ABD’nin başını çektiği Batılı emperyalist bloğun sadık bir parçası olduklarını hatırlayacaklardır.
Fakat Trump’ın başlattığı ticaret savaşları bu işbirliğinin geleceği üzerinde kara bulutların dolaşmasına neden oluyor. Tüm dünyada popülizm ve milliyetçilik giderek güçlenirken, kapitalist rekabetin üzeri örtülemez hale geliyor. Bu durumun gelecekte düşman kardeşler arasındaki çelişkileri ne derece keskinleştireceğini ise kapitalizmin krizi belirleyecek.