Felaketler Karşısındaki Çaresizlik Kaderimiz mi? – Emre Güntekin
Türkiye, günlerdir süren orman yangınlarıyla boğuşuyor. Hemen her felakette karşılaştığımız üzere yine felaketi yakından yaşayanlar derin bir yalnızlığın içerisinde. Çünkü bugünler için hazırlık yapmakla, felaketlere öngörüler çerçevesinde önlem almakla yükümlü iktidarın buna dair en ufak bir çabasının bile olmadığı açıkça ortaya seriliyor. Deprem, sel, yangın fark etmeksizin hemen her felakette sınıfta kalmak, eldeki bunca maddi imkana rağmen, ancak art niyetle açıklanabilir.
Yangın bölgesinde vatandaşın tepesine çay fırlatmalar, yangının çıkış kaynağı üzerine üstelik Meram’da yaşanan ırkçı katliamın üzerinden birkaç gün geçmişken iktidarın trolleri tarafından ortalığa salınan provakatif paylaşımlar, sorumluluktan yırtma çabaları iktidarın kriz yönetiminin özeti…
Orman Yangınları Neden Kaynaklanıyor?
Öncelikle orman yangınlarının nedenlerini açmak gerekiyor. Bu sadece Türkiye’nin değil, son günlerde de gördüğümüz üzere, Akdeniz coğrafyasındaki ülkelerin de önemle takip etmesi gereken bir konu. İtalya’da da son günlerde 800’ü aşkın noktada yangınla cebelleşiyor. Komşu Yunanistan’da da 58 farklı noktada orman yangını olduğu belirtiliyor. https://firms.modaps.eosdis.nasa.gov/map/#t:adv;d:2021-07-27..2021-08-02,2021-07-27;@37.9,38.3,3z adresine girip incelediğinizde özellikle yaz mevsimini yaşayan Kuzey Yarımküre’de ve Orta Afrika’da orman yangınlarının sıklığı göze çarpacaktır. Hal böyleyken yangınların kaynağı olarak sabotajı işaret ederek halklar arasındaki düşmanlığı fitillemek ancak bizde ki gibi aciz iktidarların işi olabilir.
Yangınların çıkış sebepleri üzerine iklim değişikliği ve doğa-insan ilişkisinin yaşadığı dönüşüm üzerinden hareket etmeyen her yaklaşım yanlış bir hedefe odaklanacaktır. Günümüzde burjuva çevre örgütleri, medya vs. yangınlar konusunda topu doğrudan bireylerin üzerine atma konusunda birbirileriyle yarış içerisinde. Topu bireyleri atmanın bir adım ötesi kapitalizmin ve doğanın yıkımı konusunda elinden geleni ardına koymayan iktidarların suçunu örtbas etmek anlamına geliyor.
Elbette bireylerin neden olduğu yangınlar da bu işin bir parçası. Ancak kasıtlı olarak çıkarılan yangınlar istatistiklerde en son sırada yer alıyor:
Eğer yangınların sorumluluğu bireylerin üzerine atılacaksa bu mevcut üretim şeklinden bağımsız düşünülemez: Türkiye’de hemen her dönem turistik alanlarda çıkan yangınlar kamuoyunun gündemine yansıyor ve bu yanan alanların büyük çoğunluğu iktidar ve sermaye işbirliğiyle ranta açılıyor. Yangınların öncesinde, 28 Temmuz’da Resmi Gazete’de yayınlanan bir kararla kıyılar ve ormanlar üzerindeki tasarruf yetkisinin Turizm Bakanlığı’na bırakılması bu rant iştahının felaketin ortasında bile işler olduğunu gösteriyor. Ortada gerçekten bir fail aranacaksa çok uzaklara bakmamak gerekir. Rant odaklı bir zihniyetle doğal yaşam alanları talan edildiği; endüstriyel üretim, kentleşme ve yapılaşma doğal yaşamın içine daha fazla sızdığı ölçüde halihazırda yanmaya oldukça elverişli alanlarda insan kaynaklı sebeplerin ortaya çıkması kaçınılmaz hale gelmektedir.
Öte yandan orman yangınlarının çıkışı konusunda iklim değişikliğinin riski oldukça artırdığını belirtmeliyiz. Özellikle mevsim normallerinin üzerindeki sıcaklıklar, yanmaya yapısal olarak oldukça elverişli ağaç tiplerinden oluşan Ege ve Akdeniz ormanlarında sürekli tetikte olmayı zorunlu hale getirmektedir. Kuraklık artışı da burada bir etken olarak ele alınmalıdır. Doğanın kendini yenileyebilme gücü burada şimdiye kadar ormanlık alanların kendisini yangınlar karşısında yenileyerek yaşamını sürdürebilmesine imkan tanırken; iklim krizinde belirli eşikler aşıldıkça bu yenileme kapasitesi de zayıflamaktadır.
İktidar İklim Kriziyle ve Felaketlerle Başa Çıkabilir mi?
Şimdiye kadar iktidarın verdiği sınavlar bu soruya olumlu yanıt vermeyi imkansız kılmaktadır. Öncelikle şu ayrımı yapmakta fayda var: İklim krizine karşı alınacak önlemlerle, felaketler gerçekleştikten sonra alınacak önlemler birbirinden ayrı düşünülmelidir. Sonuç olarak yangın, sel, fırtına gibi doğal felaketlerin önüne geçmenin yüzde yüz mümkün olmadığını düşünürsek olağan şartlarda bir siyasi iktidarın bunlara karşı hazırlıklı olmasını beklersiniz. Hem Karadeniz’de ve Van Başkale’de yaşanan sel felaketleri hem de Ege ve Akdeniz’deki orman yangınları gösterdi ki böyle bir hazırlığın zerresi yok. Orman yangınları konusunda ülkenin en önemli müdahale unsuru olan THK’nin ne hale getirildiği ortada.
Bunun yanında iktidarın iklim değişikliğine karşı politikası evlere şenlik. Paris İklim Anlaşması çerçevesinde sunulan niyet beyanlarında iktidarın bırakın kısa ve orta vadede karbon salınımını azaltmayı daha fazla artırmayı planladığını görmüştük. Erdoğan, Nisan ayında düzenlenen İklim Zirvesi’nde 2030’a kadar karbon salınımında % 21 azaltım yapacaklarını açıklasa da, bu açıklama oldukça eksik. Gerçekte Türkiye verdiği niyet beyanına göre hedeflenen 1.175 milyar ton CO2 üzerinden gerçekleşecek. Yani aslında bırakın düşüşü, Türkiye’nin emisyon salınımı neredeyse iki kattan fazla artış gösterecek.
Yapılması gereken kısa vadede yanan bölgelerin yeni bir rant hikayesine konu olmasının önüne geçmektir. Zira Ege ve Akdeniz’in turistik açıdan en değerli noktalarında yanan ormanlar üzerine akbabaların çok kısa sürede üşüşeceğini öngörmek zor değil. Kamuoyu iktidarı yanan bölgelerin bilim insanlarının görüşleri doğrultusunda kendini yenileyebilmesi ve bölgede insani mağduriyetlerin gerçek anlamda giderilmesi konusunda zorlamalıdır. Böyle bir basınç oluşturulmadığı müddetçe iktidarın mağdur halkın tepesine fırlattığı çayı yeterli göreceği açıktır.
Öte yandan bu basınç, felaketler karşısında neden bu kadar aciz kalındığı, neden gerekli önlemlerin felaketler yaşanmadan alınmadığı sorularına cevap arayacak şekilde genişletilmelidir. Zira iktidar yazlık kışlık sarayından, lüks jetlere kadar itibardan hiçbir şekilde kısmazken; ahbap çavuş üçer beşer maaşla kamu kaynakları üzerinde semirirken elbette yangın uçaklarının bakımı için neden kaynak ayrılmadığını sormak gerekir.
Soru çok… Felaketler karşısında yaşadığımız çaresizlik iktidarın siyasi bir tercihidir. HEr felakette bu açık gerçekle yüzleşiyoruz. Kapıda bekleyen daha büyük felaketler öncesinde en iyi önlem bu iktidardan kurtulmak olacaktır.