Faiz, Enflasyon ve Muhalefet – Y. Can Derdiyok
Erdoğan’ın “faiz sebep, enflasyon sonuçtur” söyleminin etkilerini bugün ekonomik olarak yıkıcı bir şekilde yaşıyoruz. Gerçek enflasyonu söylemeye lüzum yok, memleketin en çok yetişen ürünlerinden biri olan kuru soğanın kilosu bile 30 TL’ye dayandı. Bugüne gelene dek Erdoğan’ı memnun etmek adına politika faizi belirli aralıklarla ve genellikle 100’er baz puan düşürülürken hem Hazine ve Maliye Bakanlığı’na hem de MB’ye Erdoğan’ın politikasına “uyum sağlayacak” isimler atandı.
Bu faiz indirimleri sırasında kur seviyeleri ve enflasyon yükselmeye devam etti. Para Politikası Kurulu’nun (PPK) politika faizi kararlarına bakılacak olursa, “istikrarlı” bir faiz indirimi görülecektir:
Görüldüğü üzere yaklaşık olarak 4 yıllık bir süreç içinde politika faizi yine yaklaşık olarak 16 puan (1600 baz puan) indirilmiştir. Ancak bu süreçte kur ve enflasyonun seyri emekçilerin üstünde baskı oluşturacak ve para sahiplerinin çeşitli para araçlarıyla kazançlarını artıracak şekilde yükselerek gerçekleşmiştir.
Temmuz 2019’da 5,58 seviyelerinde olan Dolar/TL oranı, 4 Nisan 2023 itibariyle 19,21 seviyelerinde görülmüş 4 yılda yüzde 244 artış gerçekleşmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) 2019 sonunda yıllık bazda yüzde 10,56 seviyelerinde görülürken 2023’ün ilk aylarında yüzde 50 seviyelerinde seyretmektedir.
Son dört yıla gıda, ulaşım, giyim ve eğitim gibi alanlarda fiyatlar ciddi oranda yükselirken, ücretler ise fiyatların yükselişi karşısında günden güne eridi. İktidarın yarattığı bu enkaz tablosunu çok fazla konuştuk bugüne dek… Ancak burjuva muhalefetin de emekçi sınıflar adım adım uçuruma sürüklenirken seyretmekten öteye gidemediğini, olası sokak hareketlerini sandık uğruna absorbe etmeye çalıştığını ve bir anlamda enkaz düzeninin yaratılmasına refakat ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Düşünün, yoksullaşma günden güne ve katlanılmaz boyutlarda artacak, burjuva hak ve özgürlükler günden güne eriyecek ancak muhalefet birkaç yüzde oy yükselişine sevinmekten öteye geçemeyecek! Becerisizlik değil de nedir? Şimdi bu beceriksizliğin fotoğrafına bakalım.
“Bilimsel Ekonomi” Söylemi ve Hareketsiz Burjuva Muhalefeti
Erdoğan’ın kurduğu faiz ve enflasyon bağına dair burjuva muhalefetin temel söylemi, bu bağın bilimsel olmadığı ve dolayısıyla bilimsel olmayan politikaların piyasa nezdinde karşılık bulamayacağı üzerinde şekillenmektedir. Burada yöntemsel bir tartışmanın kapıları açılmaktadır.
Bilimsel olan nedir? Hangi program hangi koşullarda ve hangi çerçevede bilimseldir? Eğer “faiz sebep enflasyon sonuçtur” söylemi irdelenecek olursa burjuva ekonomi literatüründe “bilimsel” karşılığının şu ya da bu şekilde bulunabileceği görülecektir. Nitekim, faiz ve enflasyon arasında (enflasyonun nereden kaynaklandığına dair de bilgi varsa) bağ kurulabilir ve kimi durumlarda enflasyonun artışı faiz düşürülerek engellenebilir. Yani bu bağın belirli koşul ve durumlarda doğruluk payı taşıdığını belirtmek gerekir.
Yine de biz piyasa ekonomisinin tuzaklarına düşmeden olabildiğince eleştirel bağlamda ilerleyelim. Muhalefetin, “bilimsel” olarak belirttiği ekonomi politikaları, piyasa ekonomisinin isteklerine, taleplerine ve vaatlerine tam bir entegrasyon sürecini işaret etmektedir. Bir başka deyişle, kapitalizmin ve neoliberal politikaların insafına terk edilmiş, uluslararası tekellerin ve finans kapitalin alanına entegre olmuş, kâr hırsıyla ilerleyen bir ekonomik süreç!
Erdoğan’ın yaptığı ve yapmak istediği şey nedir? Tersinden, burjuva muhalefetin -kimi popülist söylemler dışında- Erdoğan’dan farklı olarak önerdiği ne vardır? Buradaki “kimi popülist söylemler” başlığı ise adaletin ve özgürlüğün sağlanması ve ucundan da olsa “kamucu” kimi politikaları benimsenmesi çerçevesinde oturmaktadır. Adalet nedir? Özgürlük nedir? Adalet ve özgürlük kimlerle sağlanacaktır? Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu, Temel Karamollaoğlu, Meral Akşener…
Bu sürecin ardı apaçık biçimde restorasyonu işaret etmektedir. Enflasyonun hızla yükseldiği ve siyasal anlamda Erdoğan’ın görece zayıfladığı 2022 yılının ortasında ülkeyi seçime götüremeyen, aksine süreci Erdoğan’ın yönetmesine ve yeniden güç kazanmasına engel olamayan burjuva muhalefetin restorasyon sürecini sorunsuz ilerletebileceğini düşünmek abesle iştigaldir.
Tıpkı Türkiye burjuvazisi gibi burjuva muhalefetin de sinikliği ve korkaklığı gözler önündedir. Nitekim, her koşulda sokaktan ve protestolardan çekinmeleri ve yine her defasında güvenliği konusunda büyük soru işaretleri bulunan sandığı işaret etmeleri bu durumun göstergesidir.
Restorasyon sürecinin emekçiler üzerinde ciddi bir baskı oluşturup oluşturmayacağını öngörebilmek için İzmir’de düzenlenen İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nde Ali Babacan’ın yaptığı konuşmaya bakabiliriz. Zira Babacan’ın restorasyon sürecinde ekonomi yönetiminde önemli görevler alacağı büyük bir ihtimal gibi görünüyor. Kürsüye çıkan Babacan, AKP’nin ilk yıllarında sergilediği “başarı”yı anlatmakta ve gelir adaletsizliğinin oluşturduğu uçurumu “ekonominin temeli olan orta gelir grubunun dağılması” olarak nitelendirmektedir. Babacan’ın konuşurken arkasındaki tabloya bakıp anladığı ama söyleyemediği şey şudur: Emekçiler hızla yoksullaşıyor, sermaye büyüyor! Ekonominin temelini orta gelir grubuna endekslemek restorasyon sürecinin nasıl ilerleyeceği konusunda başka fikirler de vermektedir: Yaptığımız şeyi bir daha yapacağız! Yani, krizleri öteleyen ve belki de bu ötelemeyle daha da büyüten şeyleri yeniden gerçekleştireceğiz!
AKP’nin ilk yıllarında Babacan’ın da dahil olduğu ekonomi yönetimi sürecince dünyada dolaşımda olan para bolluğu söz konusuydu. Kamusal olan pek çok şeyi özelleştirme yoluyla elde edilen paranın da ekonomik dönüşümde önemli bir etkisi vardı. Ancak şimdi özelleştirmelere alan kalmadı. 2008 finansal krizinin etkileri hâlâ devam ediyor, sıcak para akışı da 2001 sonrası kadar yoğun değil. Dolayısıyla, Babacan ve altılı masanın ekonomide “eskiye dönüş” söylemlerinin de bir karşılığı bulunmuyor.
Restorasyon Değil, Örgütlü Mücadele!
Burjuva restorasyona sürecine şu ya da bu noktasından eklemlenmek devrimcilerin, sosyalistlerin görevi olamaz, olmamalıdır. Devrimci sosyalistlerin özgül varlıkları düzeni yıkma ve yeni bir dünyayı kurabilme iradesinde yatmaktadır. Bu iradeden en ufak bir sapma, siyaseten boşluk anlamı taşıyacaktır.
Emekçiler yoksullaşırken ve kısmi olarak da olsa bulunan burjuva hak ve özgürlükler yerle yeksan edilirken yeniden bir restorasyon sürecine ortak olmak yahut yine restorasyonla ilişkili olacak biçimde cumhuriyetin kazanımları söylemine yedeklenmek boşluğun ortasına düşmek anlamına gelmektedir.
Zeminin sağlamlığını oluşturan şey, sokaktır, fabrikalar ve atölyelerdir. Emekçilerle kurulan çıkarsız ilişkilerdir. Bu zeminde ilerlemeye başlandığında, emekçilerin sesi sandıkların orta yerine yerleşecektir. Zaten, bir sandığı devrimciler ve sosyalistler için anlamlı kılan tam olarak bu değil de nedir?