Elazığ Deprem Bölgesinden Gözlemler – Gökçe Şentürk

Elazığ Deprem Bölgesinden Gözlemler – Gökçe Şentürk

24 Ocak Cuma akşamı gerçekleşen depremin ardından, SEP Ankara İl Örgütü olarak yaklaşık 1 hafta boyunca Ankara sokaklarında yaptığımız dayanışma çağrısı karşılık buldu. Elazığ depremzedeleri için toplanılan yardımları bizzat kendimiz götürüp ulaştırdık ve önemli gözlemlerde bulunma fırsatı yakaladık.

Depremin ardından kendi çevremizde de gözlemlediğimiz şey genel olarak halkın Elazığ’a yardım gönderme çabası, isteğiydi. Fakat bu noktada haklı olarak neredeyse herkeste, devletin afet, kurtarma, sonraki süreçte rehabilitasyon ve yeniden inşa çalışmalarından sorumlu kurumlarına olan güvensizlik ortaya döküldü.

Herkesin bildiklerini çarçur edilen vergileri, fonları, maaşlara yapılan 20, 30 kat zamları değil, kendi gördüklerimizi aktarmak her şeyin kanıtı olacak. Çünkü malzemeleri toplarken dahi kendi ellerimizle götüreceğimizi söylediğimizde insanların içine su serpildiğini söylemek herhalde abartı olmaz.

Genel olarak Durum Nasıl?

Elazığ’da şu anki sürece bütünüyle hâkim olduğumuzu iddia etmeyeceğiz. Fakat, depremden en çok etkilenen ve merkez sayılabilecek Mustafapaşa Mahallesi’nde gördüklerimiz genel tablo açısından derdimizin hiç de boş atıp dolu tutmak olmadığını gösterir vaziyette. Ne yazık ki!

Bir defa Mustafapaşa özelinde ve aktarılanlardan genel olarak da yıkılmayan binaların büyük kısmının oturulamayacak kadar hasarlı olduğunu tespit ettik. Çok güçlü çatlaklar, kolon ve kirişlerde; yani bir yapının sağlamlığının temel göstergelerinde, uzman olmayan gözlerin bile görebileceği, dökülme ve yıkıntılar var.

Bu sebepten ve ana deprem sonrası birçok artçının da etkisiyle neredeyse adım başı asansörlü taşınma sistemleriyle bir an önce taşınmaya çalışan insanlarla karşılaştık. Bu durum ne yazık ki kentin genelinde sağlam olduğunu ispatlayan(!), henüz yıkılmamış ev fiyatlarının ciddi oranda yükselmesine neden olmuş. Hatta kiracısını çıkarıp evini daha fahiş fiyattan kiralayanlar da sokaklarda rahmet yağdırılanlar(!) arasında.

Daha da kötüsü; farklı farklı insanlardan duyduğumuz ve öfkemizi bileyen bir durum daha var. TV’lerde her şeye hâkim olunduğunu ve hummalı bir çalışma içerisinde yaraların sarıldığını gösterdiklerine bakmayın. AFAD ve Çevre Bakanlığı’ndan görevlilerin birçok kişiye evlerinde oturabileceklerini söylediklerini öğrendik. Hatta Ankara’dan geldiğimizi öğrenen bir yurttaş kendisine;

“Sen evini kiraya ver çık, daha sağlam bir yere geç “denmesi karşısında neredeyse ilk an duymuş kadar öfkeliydi. Yani, muhtaç olanın, yoksul, garibanın kıymetini ölçer biçimde insan yerine konulmadığının kanıtı olarak bizimle yaşadıklarını paylaşırken. Çok farklı bir beklentimiz yoktu ama gerçeği bilme hissettiklerinizi hafifletmeye yetmiyor tabii.

Peki, malzemelerin dağıtımı, yardımların ulaşması ne durumda?

 

 Çadır Sıkıntısı

Gönül ister ki okurun içini ferahlatacak bir şeyler de söyleyelim ama bu kısım daha da iç yakıcı olacak. Çünkü merkezde ana çadır bölgesi olan Kültür Park dışında herkes organizasyondan şikayetçi. Bahsettiğim bölge TV’lerde de bolca gösterilen ve buradan hükümetin organizasyon yeteneğini ve hızını, yardımların çapını kanıtladığı bölge.

Ama, içerilere doğru gidildikçe ciddi bir çadır sıkıntısı ile karşılaşıyoruz. Bir çadırda 4,5 aile kalabiliyor ama evi sağlam olup AFAD tanıdıkları üzerinden eşeğini sağlam kazığa bağlayanlar da var.

Yemek Organizasyonu

Bir defa Mahalle için farklı farklı bölgelerde 3,5,20,50 şeklinde kurulan çadır bölgeleri var. Kimisinde aşevi çadırı var kimisinde yok. İnsanlara kendileriyle ilgilenen bir bölge sorumlusu olup olmadığını sorduğumuzda hayır yanıtı aldık. Bazı yerlerde yemek dağıtımı yapıldığını söylediler ama çoğunlukla tüplerle kendi yemeklerini kendilerinin pişirdiklerine tanıklık ettik. Onun dışında bazı yurttaşlar zaman zaman belli bölgelerin yemek ihtiyacını karşılıyormuş. Dolayısıyla ertesi gün doymak, ısınmak gibi temel ihtiyaçlar konusunda ciddi bir belirsizlik var.

Tuvalet

Bizim gezdiğimiz Mustafapaşa genelindeki çadırların hiçbirinde seyyar tuvalet yoktu. İnsanlar gündüz komşularına ya da gece boş buldukları arazilere ihtiyaçlarını giderdiklerini söylediler.

Kıyafet, Battaniye vs

Dağıtımları genel olarak bir çadır bölgesine gelip duyuru yoluyla yaptıklarını dolayısıyla herkese ihtiyacı doğrultusunda değil de o an orada olan, duyan, gücü yetenin, sıraya aileden daha çok fert sokanın aldığı şeklinde bir dağıtım olduğunu depremzede yurttaşlar ifade ettiler.

Yağma Var mı?

Afet bölgelerinde gerçekleşen bu şikayet yine karşımıza çıktı. Ama gördüklerimizden sonra bunu yağma olarak değil, ertesi gün nasıl ısınacağını, besleneceğini hatta daha çok çocuklarını nasıl doyuracağını düşünen insanların ilk fırsatta kendilerini garantiye alma yolu olarak düşünmek daha doğru olur. Bu masumane bir yorum değil. Çünkü gördük ki deprem sonrası sefaleti yaşayan da gariban oluyor. Asıl yağmadan bahsedilecekse halkı bu sefalete mahkum edenleri konuşmak lazım. Tabi fırsattan istifade fiyat yükseltenleri de unutmuyoruz.

Ama toparlayacak olursak, organizasyon berbat, bunun köyler açısından daha da kötü olduğunu öğrendik. Gelecek için bu tablo insanlara umut vermiyor. Hala korku da mevcut. Ama bize yine, içimizi ısıtan ve emekçi halka olan güvenimizi tazeleyen tablolarla da karşılaştık.

Bütün bu süreç boyunca tek derdi ihtiyaç sahiplerine ulaşmak olan ve bizi yönlendiren insanlar var ve özveriyle çalışıyorlar. Hakkaniyetli olması için gördüklerimiz sonucu dağıtımı kendi ellerimizle tek tek çadırları gezerek yaptığımızda, yalınayak haliyle kendisinden daha çok komşusunun ihtiyacı olduğunu söyleyen yurttaşlarla da karşılaştık.

Depremin bir felakete dönüşmemesi için yapılacaklar için örgütlenmek, sorulacak hesaplar bir yana, şimdi Elazığ için dayanışma zamanı. Gerçekleri bilerek ve insandan umudu kesmeyerek. Sefalete terk edileni suçlamak kolay, asıl ülkeyi bu hale getirenleri hedefe oturtmalı. Elazığ depremi ve sonrasında yaşanılanlar bunu bir kez daha kanıtlıyor.

 

 

 

 

 

KATEGORİLER
ETİKETLER