Dünyanın Yeni Süper Gücü Çin mi Olacak?-Derya Koca
ABD’nin Çin ile yaşadığı ticaret savaşları, bir süredir var olan emperyalist gerilimleri gözle görünür hale getirdi. Amerikan Rüyası biteli çok oluyor. Tarihsel krizini aşamayan ABD, 2008 sonrası Trump liderliğine kadar düştü. Çin ise son 30 yılda muazzam büyüklükteki nüfusunu, ağır sömürüye dayalı düşük maliyetini ve gittikçe saldırganlaşan siyasetini yeni bir süper güç olma yolunda Şi Cinping liderliği altında seferber ediyor. Emperyalizmin en tepe iki gücü yer değiştirecek mi, ABD’nin devri kapandı mı? Bu yazıda bu sorulara yanıt arayacağız.
ABD’nin Tıkanışı
ABD neden ve nasıl süper güç? Burjuva düzeni geçmişin derin çelişkileriyle uğraşmak zorunda kalmadan kocaman bir kıtada hakimiyet kuran ABD, 2. Dünya Savaşı sonrası İngiliz emperyalizminin yıkılmasıyla yükseldi. İngiltere’nin plantasyonu bir yeni kıtanın içinden kendi egemen sınıfının güçlü dinamiklerini doğurdu ve içinden çıktığı yapıyı aştı. İngiliz emperyalizminin sömürgelerdeki mücadelelerin neticesinde zayıflaması, artık miadı dolmuş hakimiyet rejiminin yerine yenisinin gelmesi anlamına da geliyordu. Dünya emperyalizmi artık sömürge kurma modelinin yükü ile değil sermaye ihracının kurallarıyla, tekellerle yönetilecekti.
Kapitalizmin en yüksek aşaması olan emperyalizmin hiyerarşi piramidinin tepesinde şimdi(lik) ABD oturuyor. ABD güçlü bir teknolojik gelişme ve üretim, siyasi hakimiyet, kültürel etki ve askeriyle lider oldu ve varlığını korudu.
2008 krizinin verdiği startla ABD ekonomisinin tıkanması ve Atlantik merkezli dünya ekonomisinin ekseninin Doğu’ya kayması, hakim güçlerin taşlarının oynaması anlamına geliyor. Çin, makası kapatıyor ve yakın gelecekte olmasa da ABD’nin yerine oturacağının güçlü sinyallerini veriyor.
ABD, komplo teorileri ile dünyaya hükmediyor değil. Sanayi üretiminde dünya liderliğine oturmasının sayesinde dünyanın en büyük askeri, siyasi, finansal, kültürel ve ideolojik gücü haline geldi. ABD ekonomisi, tek başına ilk 7 ülkenin toplam hacminden daha büyük. Dünyadaki tüm finansal işlemlerin %87’si dolarla gerçekleştiriliyor. Euro’nun payı %39.1 iken Yuan %19 ile üçüncülüğe ancak ulaşabiliyor. Dünya ticaretinin hakim kuru yine %84.9 ile dolar. Dünyanın dört bir yanından ABD askeri üsleri ve varlığı söz konusu. Askeri teknolojik donanımıyla boy ölçüşebilecek tek bir güç yok. Ancak sorun, ABD’nin bu büyük süper gücünün rakibi Çin ile arasındaki makasın 2008 krizinin gölgesi altında beklenenden hızlı biçimde kapanması eğilimi. IMF, 30 yıl içinde Çin’in dünyanın en büyük gücü olacağı öngörüsünde bulunuyor. ABD de el cepte bu düşüşü bekleyecek değil elbette. Emperyalist kızışma Asya’da vuku buluyor.
Geçtiğimiz aylarda Çin mallarına Trump’ın çıkarttığı kararname ile gümrük vergisi konulması ile Obama döneminden beri devam eden emperyalist kızışma görünür hale geldi. Gerilimin altındaki nedenleri, Çin’in hakimiyet kapasitesini ve ABD için ortaya koyduğumuz liderlik kıstaslarını Çin açısından ne kadar tartışabileceğimizi görelim. Elbette Şi Cinping liderliği altındaki Çin’in içinden geçtiği siyasi süreçleri de bu anlam haritasına koymayı ihmal etmeyeceğiz.
Taşlar Yerinden Oynuyor
Dünyanın hakim emperyalist gücü ABD’nin başında olduğu dünya düzeni 2008’de ciddi bir krize girdi. Büyük başın derdi de büyük olur. ABD’den patlak veren krizden bu yana neo-liberal birikim modelinin, dizginsiz piyasacılığın artık kapitalizm için vazgeçilmez ve alternatifsiz olduğunu söylemiyor. Devlet eliyle kurtarılan dev tekellerin dünyasında “devlet kötüdür” tezi artık alıcı bulmuyor. Dünyada sınıfsal uçurumları artırmaktan, milyarlarca yeni yoksulu ve az sayıda multi milyarderi doğuran bu modeli artık kimse reçeteymiş gibi gösteremiyor. “Amerikan Rüyası” biteli çok oldu. Egemenler neoliberalizmin yerine yeni bir paradigma bulamazken neo-keynesçilik ısıtılıp önümüze kondu. Dünyanın başına bir dolu sağcı siyasetçi musallat oldu.
ABD’de Trump, Japonya’da Şinzo Abe, Rusya’da Putin, Türkiye’de Erdoğan, Çin’de Şi Cinping, Hindistan’da Modi, AB’de faşist partilerin yükseliş trendi… Dünyanın liderliği aşırı sağda. Dönemin rüzgarı, sağın dinamiklerini iktidara taşıdı. Trump’ın nev-i şahsına münhasır “muzırlıkları” gibi algılanan şey aslında dünya düzeninin eğilimlerinin uçlaşmasından başka bir şey değil.
Trump, seçim propagandası boyunca ABD’yi yeniden eski gücüne kavuşturmanın tek yolunun korumacı gümrük duvarları olduğunu söylüyordu. Çin’in yükselişi, piyasa hakimiyeti ve rekabet gücü karşısında bu söylem gelişti. Obama, “çevreleme siyasetiyle” Çin’in gelişen hakimiyetine karşı Asya ve Atlantik ülkeleri ile ticaret ortaklıkları kurmuştu. 2011’de Trans Pasifik Ortaklığı (TPP) kuruldu, Japonya, Avustralya, Yeni Zelanda, Vietnam, Singapur, Malezya ve Brunei ile serbest ticaret anlaşmaları yapıldı. Böylece ABD’nin Asya piyasalarındaki gücü arttırılacaktı. ABD’de ihracatın %61’i tarım ve ihracatının %72’si Asya-Pasifik bölgesindeyken ucuz yabancı malların ülkeye girmesini engelleyeceği vaadi ile iktidara gelen Trump ise TTP’den çekilmişti.
Ve dananın kuyruğu koptu, ticaret savaşlarını başlatan Trump, Çin ile yüksek teknoloji konusundaki rekabetin niteliğine uygun olarak çelik ve alüminyum başta olmak üzere bir dizi Çin malına %10-25 arası gümrük vergisi getirdi. Bu, totalde 100 milyar dolarlık vergi demek. ABD’nin en büyük pazarı olan Çin’den ağırlıkla tarım ürünlerine uygulanacak olan 50 milyar dolarlık misilleme hamlesi geldi. ABD üreticilerinin ucuz girdiden, ABD’nin devasa iç pazarını ucuz tüketim mallarından mahrum eden Trump önce kendi ayağına sonra Çin’e sıkmış oldu.
Kuzey Kore’ye elini uzatan ve hegemonyasını,dünya liderliğini ve güç gösterisini bir kez daha sergilemek için Asya yollarını aşındıran Trump 15 Haziran’da yeni bir liste yayınlayarak %25’lik vergi ile Çin mallarına 50 milyar dolarlık yeni bir yaptırım paketi açıkladı. Çin de misilleme yapacağını ilan etti.
Çin
Dünya nüfusunun yüzde 40’ının, 400 milyonluk işçi sınıfının ülkesi Çin’in yükseliş öyküsüne 40’lardan başlamak zorundayız. Bugün dünyanın en büyük kreditörü olan; elinde, 1.2 trilyon dolarlık ABD tahvili olan Çin’in emperyalist hiyerarşideki yükselişini sağlayan itki Mao rejimiydi.
Sosyalizm soslu Çin Devrimi, devlet kapitalisti bir rejim kurmuş, bölgesel bir güç olmak için kendi kopyası olan Sovyetlerle çelişkiler yaşayarak kapalı bir ekonomi sürdürmüştü. Burjuva gelişimin tarihsel zayıflığı tek parti iktidarının elindeki devlet aygıtının ülkenin tüm kaynaklarını tek elde toplamasıyla aşıldı. Mao, burjuva gelişimden başkasını da zaten hedeflemiyordu. Böylece bağımsız bir bir burjuva gelişimin muadili, adına komünist parti denilen oligarkların merkezi planlı ekonomisi oldu.
Burjuva gelişimin ve kapitalizmin gelişiminin zorunlu olduğuna dair uygun ideolojik zemini hazırlayan Mao’nun teorisi, ağır sömürünün “sosyalizm” için gerekli olan bir “geçici aşama” olduğu konusunda da gerekli kılıfı hazırlıyordu. Mao’nun ölümünden sonra içe kapalı dönemin sonlanması ve emperyalizme tam entegrasyon Deng Şiaoping ile oldu. Mao’dan sonra adı ilk kez tüzüğe geçen Deng Şiaoping, Nixon ve Carter’ın takdirleri arasında Çin’in üretici kapasitesini dünya kapitalizmi ile buluşturdu. Çin’in potansiyelleri, yoksullukla diplere çekilmiş milyarlarca insanın sırtından yükseldi. Aşırı ucuzlaştılan emek gücü, teknolojik gelişim ile birlikte muazzam bir rekabet gücü ortaya çıkardı. Bölgesel bir güç haline gelen Çin, şimdi ise başa güreşme derdinde. Çin, 30 yıl önce Hollanda kadar bir ülkeyken bugün dış ticaret fazlası veren, yüksek teknolojide ve sanayide dünyanın sayılı güçlerinden biri.
Bugün Çin’in başında, Mao ve Deng’den sonra parti tüzüğüne adı geçen üçüncü isim var: Şi Cinping. Adına, “Yeni Dönemde Çin Tipi Sosyalizm Üzerine Şi Cinping Düşüncesi” dedikleri bir politikayla Şi, dünyanın süpergücü olmak üzere saldırgan bir politika izleyen döneme girdiğini ilan etti. Adını Mao’nun yanına yazdıran Şi, anayasanın 10 yıllı görev süresi sınırlamasının da kaldırılmasıyla ömür boyu başkanlığın yasal zeminini de hazırladı. Yeniden canlandırılan kişi kültü, canlı yayında “ölüme hazır olun” emirleri verilen devasa ordu gösterileri ile adeta Soğuk Savaş yıllarının bir karikatürünü çizen Şi, Çin kapitalizminin en saldırgan ve en atılgan dönemini resmen açtı.
Şi, Çin’in 2025’e kadar teknolojik atılım, 2020’de inovasyon toplumu olma, 2050’de de dünyanın liderliğine oturma hedeflerini saldırgan bir askeri gösteri ile süslüyor. Hong Kong ve Tayvan ile yaşadığı gerilimler ile dünya deniz ticaretinin üçte birine ev sahipliği yapan (petrol ve gaz rezervleri ile de iştah kabartan) Güney Çin Denizi’ndeki ihtilaflar konusunda tavizkar olmayacağını net biçimde ortaya koyuyor.
Küçük bir multi milyarder azınlığın çıkarını temsil eden ÇKP, 30 yıldır bölgesel emperyalist kuvvet inşa ediyordu şimdi bu kuvveti Şi liderliği ile sıçratma zamanı. ABD hegemonyasının karşı hegemonyasını geliştirmeden imkansız olacak bu hamle, Çin’in 1 trilyon dolarlık yatırım ile (One Belt One Road) Modern İpek Yolu projesinde somutlanıyor. Asya’dan Batı Avrupa’ya kadar eski Çin İmparatorluğunun ihtişamına öykünen bu projede sayısız boru hattı, tünel, köprü, demiryolu, liman ve kara yolu hedefi var. Asya’nın ötesine uzanmayı hedefleyen bir büyüme ve hegemonya projesi. 2000’de dünyanın 500 limanın 6’sı Çin’e aitken 2015’te bu sayı 28’e yükseldi. Çin’in en ileri hedef olarak koyduğu bu proje doğrudan emperyalist rekabetin kızışması anlamına geliyor. İşte gerilimlerin ardındaki temel sebep bu. Çin ilerlerken ABD’nin hakim düzeni tehdit altında ve bu tıkanıklığı aşabileceği sıçrama noktası bulması zor görünüyor.
Çin’in liderlik iddiasının ardında ekonomik kapasitesinde ciddi bir niteliksel sıçrama var. Çin şu an dünyanın en büyük otomobil üreticisi. Şi Cinping’in yüksek teknoloji hedeflerinden biri de üretimi bu temelde yeniden yapılandırmak. Yüksek teknoloji üretimi açısından dünya ülkeleri sıralamasında birinci sırada ABD varken ikinci sıraya Çin oturdu. Yine dünyanın patent alma trendinde, yani yenilik üretme sıralamasında birinci sırada G. Kore varken ikincilik Çin’de. ABD ancak dördüncü sırada. ABD’den dört kat hızlı büyüyen Ar-Ge indeksi ile Çin, yapay zeka, bilgisayar teknolojisi ve telekomüniskasyon gibi alanları domine etmeyi planlıyor.
Dünya tarihinde ilk kez silahlanmada liderlik 2016 yılında Asya’ya kaydı. Çin ile ABD arasındaki makas kapanıyor. 2050’ye kadar dünyanın en büyük ordusuna sahip olma hedefini koyan Çin, askeri harcamada ABD’den sonra ikinciliğine yükseldi.
Üretimdeki üretkenliği de ciddi biçimde arttıran Çin, ABD ile arasındaki üretkenlik farkını 4.6 kattan 2.3 kata düşürdü. Yani kendi kapasitesini ikiye katladı. Dünyanın en büyük finans devleri Çin’in elinde. Dünyayı dolar yönetse de ABD’nin kreditörü Çin.
Sonuç
Kapitalist emperyalizme içkin eşitsiz ve bileşik gelişmenin temel bir sonucu olan ekonomik ve askeri güçteki küresel hiyerarşi, yeni sermaye birikim merkezlerinin belirmesiyle karmaşıklaşıyor. Brezilya, Hindistan, Güney Afrika, Rusya gibi bölgesel güçlerin 80’lerle birlikte tırmanması; Çin’in muazzam bir niteliksel sıçrama ile ABD’nin tahtına göz dikmesi kapitalist emperyalizmin kendi dinamikleri ile açıklanır. Emperyalizmin yeni başat aktörü elbette güle oynaya bu bayrağı devralamayacaktır. Savaşlar daima emperyalist kızışmanın karara bağlandığı alanlar olur. Ortadoğu’daki vekalet savaşları dahi bu kızışmanın tarafları açısından okunabilir.
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi sadece ekonomik yükseliş ve teknolojik gelişim Çin’in süper güç olmasını sağlayamaz. Siyasi, askeri, ekonomik, kültürel ve ideolojik hegemonya bir bütün olarak süper güç olmanın karmaşık haritasını sunar. Sadece piyasa yayılmacılığı ile bu tarihsel sıçrama kendisini ifade edemez.
Yükselen güç Çin, çok uzak olmayan bir gelecekte dünyanın süper gücü olabileceğini şimdiden işaret ediyor. Bizler içinse emperyalistlerin renginin bir önemi yok. Dünyanın kanını emen asalakların hangi kıtadan hangi bayraktan olduğu komünistler için bir fark yaratmaz. Biz onları, tüm pislikleriyle nasıl olsa aynı torbaya koyacağız.