Dünya Kupasına İlk Adım: 1930 Uruguay – Fikret Seyhan

Dünya Kupasına İlk Adım: 1930 Uruguay – Fikret Seyhan

22. Dünya Kupası yaklaşık dört ay sonra Katar’da başlayacak. Futbolun en görkemli uluslararası etkinliğine bu yıl köle emeğine dayalı bir sömürünün gölgesinde gidiliyor. Katar, petrol ve doğalgaz satışından elde ettiği devasa gelirden son yıllarda spor faaliyetlerine ciddi bir kaynak ayırıyor. Bu yaz Katar sermayesinin elindeki PSG, Fransız yıldızı Kylian Mbappe’yi elinde tutabilmek için 300 milyon euro imza parası, yıllık 100 milyon euro maaş ve kulübün sportif kararlarında ciddi bir rol teklif etti. 1930 Dünya Kupası’nda Arjantin’in yıldızlarından Luis Monti, Juventus’a transfer olduğunda 5 bin dolar aylık, bir ev ve bir araba kazanmıştı. Nereden nereye…

Dahası Katar, dünya kupası için yaklaşık 220 milyar dolarlık bir altyapı ve inşaat yatırımı gerçekleştirdi. Milli geliri bu miktardan daha az yaklaşık 140 ülke mevcut. 

1930 Dünya Kupası düzenlenirken futbolcular oldukça ilkel toplarla, sadece renkleriyle ülkelerin ayırt edilebileceği formalarla oyunu oynamak zorundalardı. Şimdi futbolda spor malzemeleri endüstrisinin devleri için turnuvalar önemli bir vitrin. 

1930 Dünya Kupası finalini yalnızca Yüzyıl Stadı’nın tribünlerindeki 93.000 kişi izlemişti. Katar 2022’de dünya nüfusunun büyük çoğunluğunun gözü televizyon ekranlarında olacak. Kısacası, artık futbolun sadece futbol olarak kalmaması için herşey mevcut. 

Hazır dünya kupası yaklaşırken 1930’dan günümüze futbolun ve turnuvanın evrimine göz atmak dünyanın değişimini de anlamak için bir araç olacaktır. 

İlk Kupaya Doğru

Jules Rimet - Vikipedi

1921-1954 Yılları Arasında FIFA Başkanlığı Yapan Jules Rimet

1904 yılında FIFA’nın kuruluşuyla birlikte, futbolda uluslararası bir bütünleşme yolunda ilk adım atılmıştı. Bu küreselleşme harekatını anlamlı kılan ise FIFA’nın kuruluşundan çok uluslararası bir turnuva düzenleme fikrinin olgunlaşmaya başlamasıdır. 1930’a kadar bunu sağlayan arena olimpiyat oyunları oldu. Futbol, hala o amatörlük döneminin masumiyetini taşıyordu ve olimpiyatlara bu spor dalını dahil edenler atletizm yanında bir eşantiyon gibi gördükleri futbolun içinde yatan “cevher”in henüz tam olarak farkında değillerdi. Fakat, FIFA Başkanı Jules Rimet başta olmak üzere futbolun teknokratları artık futbolu olimpiyatların amatörlüğünden kurtararak profesyonel bir seviyeye taşımayı amaçlıyorlardı. Kendisi de I. Dünya Savaşı sırasında Fransız ordusunda savaşan Rimet’nin bir beklentisi de, uluslararası bir turnuva aracılığıyla uluslar arasında bir yakınlaşma sağlayabilmekti. Ayrıca futbol sahasında ve tribünde “sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış” bir kitle yaratılabileceği gibi naif bir inanca sahipti.

Olimpiyat oyunlarında futbola dair ilginin hiç de azımsanmayacak seviyede olmasıyla birlikte uluslararası bir turnuva düzenlenmesi fikri somutlaşmaya başlar. 1929 yılında Barcelona’da düzenlenen FIFA Konferansı’nda, 1930 yılında ilk dünya kupasının düzenlenmesi kararı alınır. Turnuvayı düzenleyecek ülke olarak hem 1924 ve 1928 olimpiyat oyunlarında futbolda şampiyonluğa ulaşması hem de bağımsızlığının yüzüncü yılını kutlayacak olması nedeniyle Uruguay seçilir. Ardından FIFA’ya katılan ülkelere davetler gönderilir; fakat 1929 Buhranı’nın can yaktığı bir dönemde Uruguay’da düzenlenecek bu turnuva fikri pek çok ülkeye cazip gelmeyecektir. Turnuvaya Amerika kıtalarından dokuz (Uruguay, ABD, Şili, Meksika, Arjantin, Paraguay, Bolivya, Peru, Brezilya) Avrupa’dan dört ülke (Fransa, Belçika, Yugoslavya ve Romanya) katılır. Britanya ülkeleri turnuvaya politik gerekçeler öne sürerek FIFA’dan ayrılmış olmaları nedeniyle katılmazlar. İngiltere, Birinci Dünya Savaşı’nda savaştığı ülkelerle aynı çatı altında yer almak istemez ve İskoçya, Kuzey İrlanda ve Galler’le birlikte FIFA üyeliğini bırakır. Hollanda, İsveç, İspanya, İtalya ve Macaristan ise turnuvanın Avrupa kıtasında düzenlenmemesini bir nevi protesto ederler. 

Avrupa’dan katılacak olan dört ülke, turnuvaya daha sonra adını verecek olan Rimet’nin bin bir ricası ve araya ülke yöneticilerinin de sokulması sonucunda davete icabet etme kararını alır ve haftalar süren uzun bir deniz yolculuğunun ardından turnuvanın düzenleneceği Uruguay’a ayak basarlar. Bu ülkelerin ikna olmalarında Uruguay’ın turnuvaya katılacak ülkelerin ulaşım ve konaklama masraflarını karşılayacak olması da bir rol oynar. 

Uruguay için bu organizasyonu düzenlemek sportif boyutundan öte anlamlara sahipti. Ülke kuruluşunun yüzünce yılına yaklaştığı günlerde, futbolda zaten kazanabileceği en büyük zafer olan olimpiyat şampiyonluğuna iki kez üst üste erişmişti. 1924 Olimpiyatlarına katılırken Uruguay milli takımının yol parasının karşılanabilmesi için evini ipotek ettiren Attilio Narencio, 1928 yılındaki şampiyonluğun ardından şunu söylüyordu: “Artık biz dünya haritasındaki o küçük nokta değiliz.”. Zira ülke José Batlle y Ordóñez yönetimiyle birlikte hem sosyal reformlara (8 saatlik iş gününün yasallaşması, genel oy hakkının sağlanması, işsizlik sigortası, kilisenin devlet katındaki ağırlığının azaltılması, kadınlara üniversiteye giriş hakkı tanınması vs.) imza atmış hem de 20’li yıllar boyunca altyapı ve inşaat yatırımlarıyla bir kabuk değişimine gitmişti. Bu atılım dönemini dünya kupası aracılığıyla uluslararası alanda görücüye çıkarak noktalamak oldukça cazip geliyordu. Aslında bugün de devletlerin uluslararası turnuvaları düzenlemek için milyarlarca dolarlık servetleri ortalığa saçmalarının amacı bundan çok farklı görünmüyor. Ne var ki tüm çabalara rağmen turnuvaya özellikle Avrupa’dan katılım oldukça sınırlı olur.

Bu dönemde futbolcular spor yaşamlarını genellikle amatör olarak sürdürmektedir ve takımların katılımını engelleyen faktörlerden birisi de budur. Örneğin Romanya milli takımı, Kral II. Karol’un futbolculara turnuva sonrasında işlerine geri dönebileceklerine dair taahhüt vermesiyle turnuvaya katılabilir. 1924-1925 yıllarında Romanya’da futbol federasyonu başkanlığını da elinde tutan ve futbola ilgisiyle bilinen kral, turnuvayı kendisi için önemli bir diplomatik fırsat olarak görmüştü; takımın futbolcularını da tek tek kendisi belirlemişti. 

thefootballarchivist: July 1930: The Uruguay team that beat Argentina in the 1930 World Cup Final: (l-r from top) Enrique… | Dino zoff, Calcio, Cuccioli di capraTurnuvanın şampiyonu olacak Uruguay milli takımının yıldız futbolcuları arasında da yine emekçi sınıftan gelen isimlerden bahsetmek gerekir: Olimpiyat şampiyonluğunu kazanırken takımın en dikkat çekici isimlerden biri olan ve Fransızlar tarafından olimpiyat oyunları sırasında kendisine “Black Marvel” (Siyah Mucize) lakabı takılan Jose Leandro Andrade bir ayakkabı boyacısıydı. Kasaplık yapan Pedro Arispe, taş işçisi -ki Uruguay defansının kaya gibi sağlam bir hale gelmesindeki kilit taşı- Jose Nasazzi, manavlıktan gelen Perucho Petrone, buz dağıtıcısı Pedro Cea… 

Final maçına çıkan Uruguay’ın “yıldızlar karması”, bugünlerin aksine tribünlerde onlarla mest olan yüzbine yakın taraftarın büyük çoğunluğu ile aynı sosyal sınıftan geliyordu. Bu oyuncuların birçoğu turnuvadan sonra büyük popülarite kazansalar da içinden geldikleri sınıfla aynı yaşam koşullarına geri dönmek zorunda kaldılar. Örneğin, Andrade yıllar sonra veremden ölürken yoksulluk hemen yanıbaşındaydı. Yine bir başka yıldız Perucho Petrone İtalya’ya Fiorentina’ya transfer olup ligin altını üstüne getirerek gol kralı olsa da, Mussolini faşizmine tepkisinden ötürü Montevideo’ya geri döner ve FIFA’nın kontratını tamamlamadığı gerekçesiyle profesyonel düzeyde futbol oynamasını yasaklaması sonrasında genç yaşta emekli olur. 

92 yıl önce düzenlenen bu turnuvaya dair elimizde kalan görsel malzeme birkaç dakikalık bir final karşılaşması özetinden; siyah beyaz, puslu fotoğraflardan ve halen ayakta duran Estadio Centenario’dan ibaret. Turnuvadan yakın geçmişe kalan en önemli miras olan Arjantinli futbolcu Francisco Varallo 2010 yılında yüz yaşındayken hayata veda etti.

Buna rağmen 1930’dan geriye, futbolda rekabetin bu emekleme döneminde bile ne kadar canlı olduğunu kavrayabilecek bir hikaye yığını kalmıştır. Örneğin, dünya kupalarının ilk şampiyonu Uruguay’dan turnuvaya katılacak Arjantin ve Yugoslavya gibi ülkelerin alacak intikamları vardı. 1924 Olimpiyatlarında Uruguay Yugoslavya ile ilk turda karşılaşacaktır. Yugoslavlar, o güne kadar pek aşina olmadıkları Latin Amerika futboluna dair bir fikir edinebilmek ve rakiplerini de tanımak amacıyla Uruguay’ın antrenmanına hafiye gönderir. Antrenmanı izleyenlerin karşısında; ayakta durmayı bile doğru dürüst beceremeyen, attıkları çoğu pas yerini bulmayan, vurdukları şutlar dağlara taşlara giden bir Uruguay takımı vardır ve karşılaşmaya Yugoslavya doğal bir favori olarak çıkar. Ancak fena halde boylarının ölçüsünü alırlar. Uruguay maçı 7-0 kazanır. Yani ava giden avlanır.

Arjantin ile Uruguay ise iki komşu ülke olarak sürdürdükleri dostlukları futbol sahalarında sürdürme konusunda biraz zorlanırlar. 1924 Olimpiyatlarından şampiyon olarak dönen Uruguay’a Arjantin meydan okur ve iki ayaklı bir dostluk maçına davet eder. Uruguay’da yapılan ilk maç 1-1 berabere biter; lakin rövanş Arjantinli taraftarların sahayı basmasıyla yarıda kalır. Dört gün sonra maç tekrar edilmek istense de sahada şişe yağmuruna tutulan Uruguay takımı maçı 2-1 kaybeder. Arjantin olimpiyat şampiyonunu yenmiş olmanın sevinciyle kendisini dünyanın en iyi takımı olarak görmeye başlar. Uruguay 1928 Olimpiyatlarında Arjantin’i finalde 2-1 yenerek şampiyonluğunu geri alsa da; Arjantin basını 1930 yılında milli takımı Rio de la Plata’nın karşı yakasında yer alan Montevideo’ya uğurlarken dünya şampiyonu olarak ilan etmekte hiçbir sakınca görmez. Tabi ki unvanlarını gasp etmek için gösterilen bu çaba Uruguaylılar için bir savaş ilanına dönüşür. 

Doble ancho” Monti, una leyenda del fútbol mundialUruguay taraftarları Arjantin milli takımını rahatsız etmek için ellerinden geleni ardına koymaz: Arjantin’in grup aşamasında Fransa ile karşılaşacağı 15 Temmuz gecesi, Uruguaylı taraftarlar sabaha kadar Bastille Günü’nü kutlar, havai fişeklerle bolca gürültü yaparlar. Maç sırasında da Fransa tribünleri Uruguaylılarla doludur. Buna rağmen Arjantin Fransa’yı Luis Monti’nin 80. dakikada attığı frikik golüyle mağlup eder. Maç ayrıca bir skandalla sona erer: Brezilyalı hakem Almeida Rego, maçı tam da Fransa’nın gole yaklaştığı bir anda altı dakika erken bitirir. Daha sonra itirazlar üzerine kalan altı dakika oynansa da sonuç değişmez. Maç sonunda Arjantin milli takımı stadyumdan Uruguaylıların saldırıları eşliğinde uğurlanır ve Arjantin Futbol Federasyonu turnuvadan çekilme kararı alır. Bu karardan ancak Uruguaylı yetkililerin ve medyanın özür dilemesiyle geri dönerler.

Final günü geldiğinde ise maçı yönetecek hakem bile belli değildir. Hakem ancak maçın başlamasına üç saat kalan belirlenir. Belçikalı hakem Jean Langenus maçı yönetmek için hayat sigortası, polis koruması ve maç bitiminde ülkeyi terk etmek için kullanacağı bir bot talep eder. 

İki takım maç topu konusunda bile ihtilafa tutuşmaktan çekinmez. Langenus’un önerisiyle ilk yarı Arjantinlilerin, ikinci yarı Uruguaylıların topuyla oynanır. Final maçının ilk yarısını Arjantin 2-1 önde kapatırken003 - Guillermo Stabile (Argentina) (1930) - Centre-forward of Argentina, top scorer of the tournament with 8 goals. | Futebol mundial, Futebol argentino, Futebol tribünler çığrından çıkar. Öyle ki Arjantinli yıldız Monti’nin ağzından “Sadece bir futbol maçı için şehit olacaksam lanet olsun.” sözleri dökülür. Monti, turnuva sonrasında kendisinin ve ailesinin ölüm tehditleri aldığını da açıklarken; maç boyu Monti’yi savunan Uruguay’ın kaptanı Nasazzi, maçı tek başına alabilecek bir yeteneğe sahip olan Monti’nin kötü performansı karşısında şaşkına döndüğünü, onun aslında tehditler nedeniyle oynamak istemediğini aktarır. Bu maç Monti’nin Arjantin için son maçı olur. Arjantinli yıldız İtalyan mafyasının tehditleri eşliğinde Juventus’a transfer olur ve 1934 Dünya Kupası’nda İtalya milli takımı forması giyer. Öte yandan Arjantin adına turnuvanın 8 golle gol kralı olan Guillermo Stabile de kupanın ardından İtalya’nın yolunu tutar; önce Genoa, ardından Napoli formaları giyerken kariyerini 1935 yılında Red Star Paris’te noktalar. 

Yenilgiyle birlikte nehrin öteki yakasında Arjantinli taraftarlar Uruguay’a aynı şekilde mukabele eder: Buenos Aires’te Uruguay Büyükelçiliği öfkeli kalabalıklar tarafından taşlanır ve ancak polisin havaya ateş açmasıyla dağıtılabilirler. 

 

1930 Dünya Kupası’yla birlikte o döneme değin Avrupa merkezli bir spor dalı olan futbol, ki Latin Amerika’ya da futbolu taşıyanlar büyük ölçüde Avrupalılardı, Latin Amerika’ya ulaşmasının üzerinden geçen on yıllarda yeni bir tarza evrildiğine şahit oluyordu. Avrupa’da soyluların ve üst sınıfların eğlencesi olan futbol, oynanmasının basitliği ve sınırlı maddi gereksinimi sayesinde Latin Amerika’da yoksulların ayağına inmişti. Rio de Janeiro, Montevideo, Buenos Aires gibi büyük kentlerin yoksulları bu doğaçlamaya ve yaratıcılığa açık spor dalını kendi alt kültürleriyle harmanlayarak bambaşka bir sanata dönüştürüyorlardı. Galeano’nun deyimiyle Latin Amerikalı futbolcular, topa artık bir müzik aletine dokunurcasına temas ediyorlardı. Futbolun beşiği İngiltere’de oynanan uzun topa dayalı futbol yerini Latin Amerikalıların topla driplinglerine, kısa paslarına ve kıvraklıklarına bırakıyordu. 

Eduardo Galeano, 1930 Dünya Kupası’nın ardından İtalyanın en ünlü spor gazetesi La Gazetta Della Sport’un kupayı sadece küçük bir sütunla haberleştirdiğini söyler. Futbol icat edilmesine edilmişti ama endüstriyel futbol dediğimiz bir sermaye eğlencesi olmaktan henüz çok uzaktaydı. Özellikle diktatörler bu oyunun sağladığı politik prestije 1930’un ardından daha çok dikkat kesildiler. Nitekim 1934 ve 1938 futbolu bu yolda sonuna kadar sömürmek isteyen faşist diktatörlüklerin gölgesi altında düzenlenecekti.

KATEGORİLER