Cemaat, Tarikat, Çete Düzeni Öldürüyor! Yaşamak İstiyoruz! – Emrecan Konyalı (Marksist Fikir Toplulukları Başkanı)
Enes Kara sıra arkadaşımızdı, milyonlarca öğrenci gibi Türkiye’nin gerçekleriyle acımasız şekilde yüzleşen bir sıra arkadaşımız. Arkasında bıraktığı notla aramızdan ayrıldı. Suratına tükürüyordu cemaatlerin, onu cemaatlerin eline teslim edenlerin, mecbur bırakanların. Suratına tükürülenler ya rabbi şükür demeye devam ediyor hep olduğu gibi. Kurdukları düzenin işleteni, yargılayanı, yargısız bırakanı ölümlerin failleri oldukça yani faillerden hesap sorulmadıkça üç maymunu oynamaya devam edecekler. AKP yine tekrarlıyor: “O da bizim kardeşimizdi, bu olaya siyaset karıştıranlar hata yapıyor!” Enes, AKP’nin semirttiği cemaatlere, AKP’ye, işsizliğe, geleceksizliğe ses çıkarıyordu son mesajında. Bu yüzden Enes olsa olsa bizlerin, onunla aynı hayatı yaşayan, öfkesi aynı yere yönelen bizlerin kardeşi olabilir. AKP kodamanlarının, kurdukları çete düzeninin ancak düşmanı olur Enes.
Liselerde, üniversitelerde cemaatlerin çalışma alanlarının ne denli geniş olduğunu biliyoruz. Eğitim-öğretim açılış tarihlerinde cemaat yurtlarına öğrenci arayan kişilerin okul yönetimlerince kollanarak çalışmalarını sürdürdüğünü görüyoruz. AKP döneminde sistematik şekilde şirketleşen ve zenginleşen cemaatler 2000’ler öncesinde de benzer çalışmaları yapıyorlardı. Cemaatler iktidar olan ya da iktidar yolunda yürümek isteyen birçok partinin vazgeçilmezi oluyor. 1950’ler 60’lardan beri Cumhuriyetçi Millet Partisi, Demirel’in Adalet Partisi, Erbakan’ın Refah Partisi, Mesut Yılmaz’ın ANAP’ı, Mehmet Ağar’ın Demokrat Partisi, 2000’lerde AKP çıkarlar bazen çatıştığında MHP cemaatlerin siyasi alandaki duraklarını oluşturdu. Çıkarlar neyi gerektirdiyse oraya yanaştılar ya da eleştirdiler. Milletvekillikleri, bakanlıklar alındı. Kamu taşınmazları yeri geldi onlara tahsis edildi; yeri geldi derneklerine, yurtlarına kol kanat gerildi. Kısacası hikâye AKP ile başlamasa da AKP döneminde doruk noktalarına ulaştı. AKP döneminde hem ideolojik bağlar ile hem de siyasi çıkarlar nedeniyle bütün imkanların sağlandığı cemaatler özellikle gençliğin hayatını etkiliyor.
Türkiye’de cemaat yapılanmaları yurtlar ve kurslar aracılığıyla küçük yaşlardan itibaren çocukların hayatını etkilemeye başlıyor. 6-7 yaşlarından itibaren çocuklar yılın büyük bir kısmında cemaat yurtlarına zorla gönderiliyorlar. Şiddet, taciz gibi olaylar ise cezasız kalan olağan durumlar oluyor bu yurtlarda. 2016 yılında ortaya çıkan Karaman Ensar Vakfı’nda 9-10 yaşlarındaki birçok çocuğa tecavüz skandalı, 2020 yılında Sakarya’da Uşşaki tarikatında gerçekleşen cinsel istismar ve daha birçokları cemaatlerin gerçek pisliklerini gösteriyor. AKP düzeni tam da bu pisliklerden besleniyor. Üniversiteleri şirketlerin yatağına dönüştürüp eğitimin tek odağını sermaye çıkarları yaptılar. Genç olmanın umutlu olmak, özgür olmak anlamlarına geldiğini unutturacak şekilde üniversitelerdeki baskı mekanizmalarını çalıştırıyorlar; kültür-sanat-bilim yerine parayı, sorgulamadan inanmayı koymaya çalışıyorlar. Üniversitelerde bu dönüşümü idari kadrolar eliyle, çeşitli yasaklar ile gerçekleştirmeye çalışsalar da gençlik başka bir dünya istiyoruz demenin bir yolunu arıyor. Üniversitelerdeki denetim mekanizmalarına biat etmiyor.
Lise ve üniversite çağındaki gençlerin birçoğu ise zorunda kalarak bu yurtlara kayıt oluyorlar. MEB’in açıkladığı rakamlara bakalım. 2019-2020 eğitim ve öğretim döneminde KYK’ye bağlı 793 yurt bulunurken 2021’de bu sayı 773’e geriliyor ve barınma kapasitesi düşüyor. Yükseköğretimdeki toplam öğrenci sayısı ise 8.240.997! Aradaki uçurum cemaat yurtlarına yarıyor. 2021 verilerine göre vakıf ve derneklere ait 3331 yurt bulunuyor. Birçok üniversitenin çevresinde cemaatlerin kontrolünde olan çok düşük ücretler isteyen, iktidar tarafından fonlanan ve gelecek öğrencilere maddi destek sağlanacağı söylenen yurtlar bulunuyor. Bu yurtlarda yaşam Enes’in bahsettiği yaşamdan farksız değil. İktidarın arka bahçesi olarak iş yapan, öğrencilere sistematik dayatmalarda bulunan bu cemaat yurtları yoksulluktan ve imkansızlıklardan besleniyor. Konumuz KYK yurtları olmasa da oralarda da durumun farklı olmadığını söylemek gerekiyor. Özellikle pandemi koşullarında herhangi bir fiziki önlemin neredeyse alınmadığı, Covid-19’a yakalanan öğrencilerin birçoğunun uygun koşullarda barınamadığı, bunlar dışında da yıllardır süren sistematik yasakların, aileler üzerinden öğrencileri kısıtlamanın yaşandığı yerler KYK yurtları. Öğrencilerin barınabilecekleri diğer bir alternatif olan özel yurtlar ise ekonomik kriz ve pandemi koşullarını fırsat bilerek fahiş ücretler istiyorlar. Dolayısıyla birçok sıra arkadaşımız ya KYK yurdu ya da cemaat yurdu şeklinde bir seçim yapmak zorunda kalıyor.
Ensar, TÜGVA, TÜRGEV, İlim Yayma Cemiyeti gibi tarikat ve cemaatlerin yasal uzantısı olan dernek ve vakıflar AKP eliyle fonlanıyor. AKP yaptığı çeşitli yasal düzenlemelerle cemaatlere bağlı dernek ve vakıfların hareket alanını yıllar boyunca genişletti, üzerlerindeki denetimi kaldırdı, onlara dikensiz gül bahçesini teslim etti. 21 Temmuz 2017’de yürürlüğe giren KAMU TAŞINMAZLARI ÜZERİNDE EĞİTİM VE YURT FAALİYETLERİ İÇİN ÜST HAKKI TESİS EDİLMESİNE İLİŞKİN YÖNETMELİK bu düzenlemelere bir örnek. Yönetmeliğin amacı diyor ki: “Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflardan öğrencilere yönelik eğitim ve yurt temini faaliyeti bulunanlardan Gençlik ve Spor Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından müştereken belirlenen şartları sağlayanlar lehine, kuruluş amaçlarına uygun olarak kullanılmak üzere mülkiyeti Hazineye veya kamu kurum ve kuruluşlarına ait taşınmazlar üzerinde kırk dokuz yıl süre ile bedelsiz irtifak hakkı tesis edilmesi, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerler üzerinde ise bunlar adına bedelsiz kullanma izni verilmesine ilişkin usul ve esasları belirlemektir.” Devlet tarafından el konulan birçok taşınmaz İlim Yayma Cemiyeti, TÜRGEV, TÜGVA gibi dernek ve vakıflara rahatça tahsis ediliyor. Sonrasında da ödeneklerle semirtiliyorlar. Üstelik tarikat ve cemaatlere ait olan yurtlar, kurslar ciddi bir denetimden dahi geçmiyor. Kendi krallıklarını yaratıp birçok gencin hayatını karartıyorlar.
İktidar uzun zamandır dindar nesil yetiştirme projesi doğrultusunda da bu yapılanmaları destekliyor. Bu projenin işlemediği uzun zamandır belliydi. Cemaatler eliyle düşünmeyen, sorgulamayan, eleştirmeyen sadık bir nesil yaratamadıkları ortada. Enes’in yaşadıklarında gördüğümüz gibi ailesi cemaatlerin iki dudağına bakan bir genç bu işleyişe isyan edebiliyor. Dolayısıyla biat eden gençlik değil aksine Türkiye’deki siyasi, ekonomik krize karşı ses çıkaran, son aylarda KYK yurtlarında yaşanan sorunlara karşı kendiliğinden eylemlere girişen gençliği görüyoruz. AKP’nin gündemi saptırma çabaları işlemiyor; çünkü genç nesiller kendi geleceklerini kurtarmak istiyorlar. TÜİK verilerine göre bile Kasım 2021’de 15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 22,3. Birçok genç liseden ya da üniversiteden mezun olduktan sonra iş bulamıyor. Bulsa bile koşullar Enes’in gözler önüne serdiği gibi. Ucuz işgücü olmak yetmezmiş gibi doktor olduğunuzda işyerinde öldürülmeniz ya da bir iş cinayetine kurban gitmeniz Türkiye koşullarında şaşırtıcı olmaz.
Şunu söylemek lazım gençlik her şeyi görüyor, duyuyor. Son birkaç yılda gençliğin politikleştiğini söylemek gerek. Dersliklerde, lise koridorlarında siyaset konuşuluyor, ekonomi konuşuluyor, gelecek konuşuluyor. Bu politikleşme başlı başına bir çıkış yolu sunmuyor ne yazık ki. Her öğrenci okulunda, yurdunda yaşadığı sorunları dert ediyor olsa da ortak bir mücadele olmadan bu sorunların en küçüğü bile değişmeyecek. Ne yemekhane zamları, ne yurtlardaki baskılar, ne de eğitimdeki eşitsizlikler… Enes bizim sıra arkadaşımızdı, ona karşı ve onun gibi yitirdiğimiz birçok arkadaşımıza karşı olan bir sorumluluğumuz varsa bu sorumluluk içimizdeki öfkeyi bir araya getirmek ve geleceğimizi elimizden alanlara karşı mücadele etmektir. Bizim, yaşamak istiyoruz diyen milyonlarca gencin, AKP’ye, tarikat ve cemaatlere karşı yapması gereken budur.