Borsalarda Kara Pazartesi Neyin Habercisi? – Davud Caner B.

Borsalarda Kara Pazartesi Neyin Habercisi? – Davud Caner B.

 

Geçtiğimiz Cuma günü dünya borsalarında başlayan satış dalgası pazartesi günü Japonya’dan çöküş dalgasına dönüşerek ABD, Avrupa ve İstanbul borsalarını kasıp kavurdu. Bu düşüş dalgasını kripto piyasası da takip etti. Piyasadaki panik havası şu an için dağılmış bir görüntü çizse de, Mehmet Şimşek’in “geçici panik” atak tanımlamasının ne kadar gerçekliğinin olduğu oldukça tartışmalı.

Başta vadeli işlemlerde olmak üzere yine yüzlerce milyar doların havaya uçması veya “yatırımcıların” ne kadar etkilendiğinden ziyade bu dalganın ana sebepleri arasında ciddi bir ekonomik durgunluk beklentisi olması geniş emekçi kesimleri ilgilendiren bir noktaya işaret ediyor.

Pandemi ve Ukrayna Savaşı sonrası hızlanan enflasyonun merkez bankalarını artışa zorlamasıyla faiz oranları 2008 krizinin hemen öncesindeki seviyelere ulaştı. Hatta Türkiye için bu rakamların 2001 krizi döneminden bu yana en yüksek düzeye ulaştığını da not etmek gerekiyor. Yüksek faizler nedeniyle hem mevduatlarda yaşanan şişkinlik hem de kredi talebinde yaşanan büyük düşüş bir durgunluk beklentisinin uzun süredir kol gezmesine sebep olmuştu; fakat önümüzdeki sonbahar döneminde faizlerde bir düşüş olacağı beklentisi bu tedirginliği belirli bir seviyede tutuyordu.

İmalat sanayi kapasite kullanımında yaşanan düşüş ve imalat PMI’ın (Satın Alma Endeksi) dört ay üst üste olumsuz sınır 50’nin altında kalması Türkiye’de de durgunluk beklentilerini oldukça yükseltti. ABD Ağustos istihdam artışı verisinin 176 bin olan beklentinin çok altında kalarak 114 bin olarak açıklanması, PMI’daki düşüş ve FED’in sonbaharda faiz indirimine gidip gitmeyeceği ile ilgili tahminlerin oldukça belirsiz olması durgunluk tedirginliğini küresel çapa yaydı. Japon Merkez Bankasının (BoJ) faiz indirimleri dalgasının umulduğu bir dönemde enflasyonu dizginleme ve Yen’e değer kazandırmak için faiz oranlarını Aralık 2008’den bu yana en yüksek seviye çekmesiyle Kara Pazartesinin kıvılcımı çakılmış oldu.

Faizlerin uzun yıllardır görülmedik seviyelerde seyretmesi hem bir çok sermaye sahibinin mevduata çekilmesi hem de kredi kullanımının düşmesiyle piyasada yaşanacak bir ödeme krizini tetiklemesi korkusu oldukça hakim.

Bugün Türkiye’de ekonomik çarklar ağır ağır da olsa dönmeye devam etmesine rağmen bunun sonuçlarını konut piyasasından ölçebiliriz. Örnek verecek olursak pandemi döneminde inanılmaz seviyelerde düşen faiz oranları konut ve araç kredilerine talebi patlatmış, birçok sermaye sahibi pazara hücum etmiş ciddi bir emlak zengini ve galerici türemesi yaşanmıştı. Bu süreçte ciddi bir yoğunlaşma yaşayan emlak piyasasında bu fiyat yükselişinden elde ettiği karları nakite dönüştürmek ve kira gelirlerinin 7-8 katına ulaşabilen mevduat faizinden faydalanmak isteyenler seri olarak evlerini satışa çıkarmaya başladı. (Bkz. 3 milyon liralık bir gayrimenkulün kira getirisi ortalama 18 bin lira iken, 3 milyon liranın aylık mevduat getirisi yaklaşık 120 bin lira)

Emlak ve otomobil piyasasında büyük bir düşüş yaşanmasında kredi kıtlığı nedeniyle bir talep daralmasının ötesinde ciddi bir faiz gelirine koşmak için arz fazlası oluşmaya başlamasının rolü var. Bu sebepten satılık ev sayısında ciddi bir patlama varken kiralık ev sayısı onun %15’inde seyrediyor ve kiralarda bir düşüşten söz edemiyoruz.

Emlak piyasasında böylesine bir sıcak faiz gelirine koşma arzusu varken bunun sanayi ve diğer sektörlerdeki sermaye sahipleri için olmadığını düşünebilir miyiz? Büyük volalitelerin olduğu dönemlerde üretim süreçlerinde düşen karlarını telafi etmek için kapitalistlerin ödemelerinin ve yatırımlarının vadesini uzatarak sermayesini menkul kıymet piyasalarına taşıdığına çok kez şahit olunmuştur. Bunun en bilindik örneklerinden birisi 1990’ların sonlarında Türkiye için söz konusu olmuştu. Ama bu riski göz alamayanlar için özellikle faizlerin yükseldiği dönemler mevduat veya devlet tahvili getirisi ile çok daha hızlanan bir sermaye kayışını ortaya çıkarmıştır. Bunun küresel çaptaki ayağında da paranın özellikle ABD gibi güçlü devlet tahvillerine kayışa sebep olması döviz varlığında ciddi sıkıntılar doğurur.

Peki ödemelerini geciktirebilecek, yatırımlarını erteleyebilecek sermaye birikimine sahip olan kapitalistler için bu geçerliyken bundan mahrum olan, günü kurtararak yoluna devam eden ve 2008’den bu yana kredilere yüklenerek hayatta kalan zombi şirketlerin akıbeti ne olabilir? Tahmin edebileceğiniz gibi; yıkım!

Sürekli olarak büyük küresel bankalar ve yatırım firmalarının faiz indirimi beklentisini dile getirmesi tam da bu sebepten ötürü tahminden öte bir telkin olarak okunabilir. Bu yıkımlarla devrilen kapitalistlerin sermayesinin daha büyüklerin elinde yoğunlaşmasını bir çok burjuva ekonomist “yaratıcı yıkım” olarak adlandırıyor. Gerçekten de geçtiğimiz 16 yılda sürekli ertelenen bu “yaratıcı yıkım” 2008 krizinin etkilerinden arınılmasının önünde bir engel olduğuna dair bir düşünce oldukça yaygınlaşıyor. Ancak atlanan nokta 21. yüzyıl kapitalizminin ana dinamosu olan teknoloji devleri de bu sarsıntılardan etkileniyor. Zira tekelleşme yolunda oldukça güç kazansalar da kar oranlarında ciddi sıkıntılar yaşamaya da devam ediyorlar. Son olarak ABD kapitalizminin göz bebeği Tesla’nın net karlarında yılın ikinci çeyreğinde yaşanan ciddi düşüş ve elektrikli otomotiv piyasasında Çin’in yükselen rüzgarı karşısında ciddi pazar payı problemi yaşaması bu yazın önemli gündemlerindendi. Küçüklerin “yaratıcı yıkımı” henüz yaşanmıyorken bile geçtiğimiz yıl yaşanan büyük “tech-layoff” sürecinde Meta, Google ve Twitter gibi bir çok devin ciddi işten çıkarmalara gittiği bir durumda bu yıkımın nasıl bir işsizlik ve sefalet dalgası yaratacağı da hepimizin malumu olmalı.

Özet olarak, borsalarda yaşanan son çöküşün en büyük tetikleyicisi olan ekonomik durgunluk görüntüsü ciddi bir yıkım korkusuyla kol kola gidiyor. Bu yıkımın kapitalizmin ayakta kalması için gerekliliği oldukça vurgulansa da bu sürecin getireceği sefaletin bedelini de yine emekçilerin ödeyeceği gün gibi ortada. Onların gözünde fedaya hazır bulunan milyonlarca insanın ne önemi var ki? Biraz dişimizi, biraz kemerimizi sıkacağız; bu süreçte “yaratıcı yıkım” için savaşlar gerekirse orada gidip ölmez veya sefaletin kollarında can vermezseniz tebrikler! Belki birgün düşecek olan kredi faizleriyle siz de bir konut veya otomobil sahibi olabilirsiniz.

KATEGORİLER
ETİKETLER

Yorumlar

(0)