Ariel Şaron: Lanetle Anılacak Bir Katilin Ölümü!

12 Ocak, 2014970899_576316255746987_1239314197_n

11 Ocak günü dünyadan bir katil daha sessiz sedasız ölerek uzaklaştı. Yaklaşık 8 yıldır komada olan “Beyrut Kasabı” Ariel Şaron yaşamını yitirdi. Şaron’u İsrail ve Batı emperyalizmi büyük bir “milli kahraman” olarak, başta Filistin halkı olmak üzere Ortadoğu halkları lanet okuyarak uğurluyor.

Şaron’un yaşamı adeta İsrail’in Ortadoğu’ya bir kama gibi saplanışının tarihidir. Ülkenin vücut bulduğu en kritik dönüm noktalarında Şaron’un izlerini bulmak mümkündür. Bugünlerde burjuva medyada sıklıkla Şaron’un askeri dehasından, Arap dünyasına karşı giriştiği savaşlarda elde ettiği başarılardan örnekler bulmak mümkün.

Bizler için Şaron’un yaşamından uzun uzadıya bahsetmeye lüzum yok. İnsanlığın unutmaması gereken birkaç dönüm noktasını hatırlamak yeterli görünmektedir.

1953 Kibya Katliamı

Şaron’un siyasal hayatına adım attığı yer, hayatının geri kalanı katliamlardan ibaret olan bir liderin nasıl yetiştiğini kanıtlıyor. Şaron 1920-1948 yılları arasında Filistin topraklarında baskı ve tedhiş hareketi yürüten Haganah paramiliter örgüte daha 14 yaşındayken katılır ve liderlik özellikleriyle ilerleyen yıllarda bu hareket içerisinde sivrilir.

Haganah İsrail’in 1948 yılında kuruluşuyla birlikte İsrail Silahlı Kuvvetleri’ne evrilirken, Ariel Şaron’da bu kuvvetlerin önemli askerlerinden birisi olacaktı.

Ariel Şaron’un Filistinlilere yönelik uygulanan katliam politikalarındaki rolü daha genç bir askerken başladı. 1953 yılının iki İsrail askerini öldürdükleri iddia edilen Filistinlileri takip eden Ariel Şaron önderliğindeki Tim 101, kaçan kişilerin saklandıklarını düşündükleri Batı Şeria’da bulunan Kibya köyünü basmış ve ağır bir bombardımana tutmuştu. Katliamda 45 ev, okul ve cami yıkılmış, çoğu çocuk ve kadınlardan oluşan 69 kişi ölmüştü.

1971 yılında ise Filistin Kurtuluş Örgütü’ne karşı mücadelede Filistinlilere ait 2000 evi yıktırmış ve katil lakabının yanına buldozer lakabını kazanmıştı. Filistin’in yıkımının yanısıra, Yerleşim Bakanlığı döneminde binlerce Filistinli’yi zorunlu göçe tabi tutmuş ve Filistin topraklarındaki işgali genişletmişti. Bu dönemde 1967’de Sina Yarımadası’nın işgalinde olduğu gibi 1973 yılında Suriye ve Mısır’la yapılan savaşlarda da İsrail’in kazanmasında önemli bir rol oynadı.

İsrailli yazar Yoram Kaniuk özellikle bu savaşlardaki rolüyle Şaron’u  “hedefine doğru ilerlerken herhangi bir ahlaki engel tanımayan”biri olarak tanımlar. Bazı askerleri de onun özellikle acımasızlığını ve İsrail’in geleceği adına yapamayacağı şey olmadığını anlatırlar. 1967’deki Altı Gün Savaşları’nda Gazze Şeridi’nde komutan olarak savaşırken esirlerin katledilmesine karşı verdiği cevapta Şaron şöyle der:“ “Ben hiçbir esiri öldürmedim. Çünkü esir almak gibi bir planım olmadı.”

1982: Sabra ve Şatilla Katliamları

Sabra ve Şatilla Katliamları Şaron’un hayatında özel bir öneme sahiptir. Çünkü tarihte çok az lidere nasip olan “kasap” ünvanı bu katliamla birlikte tartışmasız bir şekilde Şaron’un üzerine yapışır.

1980’lerin başlangıcıyla birlikte Güney Lübnan’da üslenen Yaser Arafat önderliğindeki Filistin Kurtuluş Örgütü’nün İsrail’e yönelik saldırılarının artmasıyla birlikte, İsrail Güney Lübnan’a operasyon düzenler ve işgal eder. İşgal sırasında on binlerce Filistin’li İsrail ordusu tarafından katledilir. Binlerce ev yıkılır.

Lübnan’da tıpkı Ürdün gibi Siyonist işgalden kaçan Filistinlilerin barındığı kampların bulunduğu bir ülkedir. Şaron Lübnan’a girerken, savaşın 14 bine yakın Filistinli ve Suriyeli savaşçının Lübnan’ı terk etmesiyle birlikte sonlandığı düşünülür. Ancak Şaron Lübnan’da bulunan İsrail yanlısı Hristiyan Falanjist grupları savaşçıların kaldığını düşündükleri Sabra ve Şatilla Kampları’na baskın düzenlemeye sevk eder ve 2000’e yakın Filistinli bu saldırıda katledilir. Şaron’un katliamı tüm dünyada yankı uyandırırken, 1983 yılında Savunma Bakanlığı görevinden istifa etmek zorunda kalır. Şaron yıllarca bu katliamdaki rolünü inkâr etse de üzerinden yıllar geçtikten sonra bazı İsrailli komutanlar bu katliamda Şaron’un oynadığı rolü ve Falanjları nasıl koordine ettiğini itiraf ederler.

Katliam sırasında 6 yaşında olan Naval Ebu Rudeyna katliamı şu sözlerle anlatır:  “İsrailliler havayı aydınlatan fişekler attı. Ortalık gündüz gibi aydınlıktı. Bir Lübnanlı kadın Hıristiyan milislerin hepimizi öldürmeye geldiğini haber verdi. Babam ona ’Sus çocukları korkutuyorsun’ dedi, ama o ısrar etti. Çığlıklar ve ’Siz teröristsiniz, sizi yok edeceğiz’ diyen sesler duyduk.” Aralarında babası, karnı deşilerek bebeği çıkarılan hamile ablasının bulunduğu 16 akrabası öldürülen Rudeyna, “Uyuşturucu almışlardı, yerde şırıngalar vardı. Her adım attığımızda cesetlerin üzerine basıyor veya bir komşu ya da bir akraba görüyorduk” dedi. Kurbanlar, bugün tavukların gezindiği toplu mezarlarda yatıyor. O zaman yedi yaşında olan Mahmud Saka, “Rastgele insanları öldürdüler, bebek yaştaki çocukları bile. Erkekleri bir duvarın önüne sıralayıp kurşuna diziyorlardı. Milisler bizi çukurların yanına getirip kadın, erkek ve çocukları ayırdılar. Bizi bıraktılar, çığlıklar duyduk, sonra hiç… Babam ve amcamı hiç bulamadık”

Şaron arkasında kendisini lanetle anan ve kasap lakabıyla hatırlayan milyonlarca kişi bıraktı. Egemenler dışında onun ölümüne üzülecek kimseyi bulmak zordur. Ortadoğu’da Şaron’un da mimarlarından birisi olduğu katliamcı gelenek var oldukça ezilen halklar Şaron gibi katilleri unutmayacaktır.

KATEGORİLER
ETİKETLER