Altın Palmiye Yeniden Ken Loach’un!- Büşra Uyar
11-22 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilen 69. Cannes Film Festivali’nin ödülleri dün gece sahiplerini buldu. Eleştirmenlerin tahminleri ile jüri kararlarının arasında uçurum çok konuşulurken, işçi sınıfının beyazperdedeki en güzel temsilcisi Ken Loach “I, Daniel Blake” ile Altın Palmiye ödülünü aldı.
George Miller başkanlığında; Arnaud Desplechin, Laszlo Nemes, Kirsten Dunst, Valeria Golino, Vanessa Paradis, Donald Sutherland, Mads Mikkelsen’dan oluşan jüri, büyük ödül Altın Palmiye’yi Ken Loach’un yönettiği ‘I, Daniel Blake’e verdi. Böylelikle Ken Loach, iki defa Altın Palmiye ödülü almış yönetmenler listesine adını yazdırdı.
Manevi değeri yanısıra, maddi değeri de oldukça fazla olan ödülü alırken, Ken Loach “Bunu almak bizim için garip. Çünkü bize ilham verenler dünyanın beşinci en zengin ülkesi İngiltere’de yiyecek bulamayanlar.” diyerek, sözlerini “Başka bir dünya mümkün ve gerekli.” şeklinde bitirdi.
Ken Loach ve Sinema
1967’de başlayan sinema hayatı boyunca Ken Loach, sosyalist kimliğini geri plana atmadan çektiği politik filmlerle birçok zorluk yaşadı. Sinema hayatı boyunca yaşadığı film dağıtma zorluklarına, filmlerine uygulanan politik sansüre, sinemayı eğlence aracı olarak kullanmadığı için filmlerine duyulan ilgisizliğe rağmen, umudunu hiç kaybetmedi. Ne kendi sineması, ne beyaz perdede temsili olduğu işçi sınıfı için.
Kapitalist sistemin sinemayı sanat olarak görmediği, sistemin kurbanı olmaya çoktan hazır olan sinemacıların göz boyayan, boş filmlerinin yanında Ken Loach, hep sade sinemasıyla aklımızda kaldı. Sıradan insanların günlük hayatlarını, sistemin içerisinde yaşadıkları maddi ve sosyal sıkıntıları ele aldı. Emekçiler, ezilenler, yoksullar; ve onların her şeye rağmen bir an bile eksilmeyen umudu. Nerede bir umut filizleniyorsa, Ken Loach kamerasını o umuda yöneltiyordu.
Sosyalist kimliği sadece beyazperdede değil, hayatının her alanında onuruydu. 2009′ Avustralya`nın Melbourne şehrinde gerçekleşen film festivalinde yarışan `Looking for Eric` filmini; festival sponsorunun İsrail olduğunu öğrenince, “Şiddet üreten devletin gölgesinde sanat yapılmaz. Sanat savaşa ve yok etmeye değil, barışa ve insanlığa hizmet eder. İsrail, Ortadoğu`daki politikalarını gözden geçirmeli.” diyerek geri çekti. 2012 yılında Torino Film Festivali’nde “Yaşam Boyu Onur” ödülüne layık görüldü; ancak, Loach festivali düzenleyen Ulusal Sinema Müzesi’nde, “İşçilerin taşeron şirket aracılığıyla çalıştırılmasını ve güvencesiz düşük ücretle çalışmaya direnen işçilerin işten çıkartılmasını görmezden gelemeyeceğini.” açıklayarak ödülü reddetti.
Ken Loach sinemada emekçinin en güzel sesi oldu. Emek ve umut, ekmek ve güller, çaresizlik ama her şeye rağmen yine umut; bunların hiçbiri Ken Loach’ın anlattığı kadar naif, güzel anlatılamazdı. Evet, başka bir dünya mümkün ve gerekli. Ama sen hep aynı kal Ken Loach!