AKP’den Cemaate Karşı Ergenekon Hamlesi
AKP iktidarı 17 Aralık sonrasında cemaatle arasında süregiden savaşta ortaya saçılan pislikler nedeniyle büyük bir sıkışma içerisine girerken, yaptığı hamlelerle toplumsal desteğini onarmaya çabalıyor. Etrafındaki çember giderek daralan Erdoğan ve iktidarı eski düşmanlarıyla arayı bulmaya çabalıyor.
İktidarının ilk döneminde arkasına aldığı Batı desteği ve Cemaat ittifakıyla Kemalist askeri sivil bürokrasinin üzerine çöken AKP iktidarı, seçimlerde aldığı yüksek oy oranlarının verdiği özgüvenle egemen güçler içerisinde büyük bir tasfiye yürütmüştü. Bu süreçte en büyük ortağı devlet içerisinde büyük bir operasyonel gücü bulunan Gülen Cemaati’ydi. Şimdi ise artık rüzgâr tersten esiyor: İktidarının sonuna yaklaştığını hisseden AKP başta tasfiyelerin en büyük lokması İlker Başbuğ’u serbest bırakmak zorunda kaldı.
Terörle mücadele mahkemelerinin kaldırılmasıyla birlikte tutukluluk süreleri 5 yılı aşan isimlere tahliye yolu açılmıştı. Başka tahliyelerde sırada bekliyor. Tahliyesi beklenenler arasında gazeteci Tuncay Özkan, emekli Tuğgeneral Veli Küçük, Türk Ortodoks Patrikhanesi sözcüsü Sevgi Erenerol, Emekli Orgeneral Hurşit Tolon, Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, Doğu Perinçek, Emniyet eski özel hareket dairesi başkanı İbrahim Şahin gibi isimler de yer alıyor. Tahliye edilen bir diğer isimse Hrant Dink suikastını gerçekleştiren katillerden biri olan Erhan Tuncel. Hatta Zirve Katliamı’nı gerçekleştiren katillerin de serbest bırakılabileceği konuşuluyor.
Hrant Dink ve Zirve Katliamı’nın katillerinin serbest bırakılmasına şaşırmamak gerek. AKP’nin 12 yıllık iktidarı boyunca sayısız katil elini kolunu sallaya sallaya sokaklara salındı.
Ancak İlker Başbuğ’la birlikte Ergenekon sanıklarına tahliye yolunun açılmış olması AKP’nin tıkanıklığı aşma çabasının bir sonucu olarak görülmelidir. AKP bir süredir İlker Başbuğ’un durumu başta olmak üzere Ergenekon ve Balyoz Davalarında askerlere “paralel yapı” tarafından kumpas kurulduğu tezini işliyordu. Ancak AKP iktidar gücünü bu kadar pekiştirebildiyse ve her alanda mutlak egemen hale geldiyse bu tutuklamalar olmadan başarması mümkün değildi. Cemaatte bu süreçte devlet içerisinde aktif konuma yükseldi. “Ordunun ve askeri vesayetin” belini büken Erdoğan her fırsatta polisin rejimin bekçisi haline geldiğinden dem vuruyordu. Geçmişte sık sık ordunun siyasete müdahil olduğu Türkiye gitmiş yerine polisin siyasetin merkezine yerleştiği Türkiye gelmişti. Devrimci Karargah, Oda TV, KCK, Şike gibi bütün siyasal operasyonlar AKP’nin rejimini sağlama alma gayretinin ve mutlak iktidar hale gelmek istemesinin sonucuydu.
Bu operasyonlarda önemli rol oynayan eski İstanbul Emniyeti İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer Fatih Altaylı’ya siyasal iktidarın desteğini şu şekilde aktarıyor: O dönemde benim yaptığım tüm operasyonlarda siyasi otorite arkamda değil miydi! Sayın Başbakan benim ve ekibimin yaptığı onca operasyondan birine yüzünü ekşitti mi? Hayır, tam aksine çok memnundu herkes.’’
Evet, Erdoğan bütün bu süreçten gayet memnundu ve gücünün keyfini çıkarıyordu.
AKP iktidarı düştüğe denizin ortasında gerekirse yılana sarılacak ve “yeni Türkiye”den “eski Türkiye” çark etmek zorunda kalacaktır.
Burada asıl sözü geçmişte darbeciler yargılanıyor diye sevinenlere söylemek gerekmektedir. Bir zamanlar darbecilerin yargılandığı tezi üzerinden AKP’yi savunanlar için artık gidecek deniz kalmadı. Yasaklara, iktidarın baskılarına rağmen “en azından darbeciler içerde” diye kendilerini avutanlar bugün kafalarını istedikleri taşa vurabilirler. Bu tutuklamaların uzun erimli bir iktidar projesinin sacayağı olduğunu görmemek için saf olmak gerekiyordu. Nitekim “kullanışlı aptallar” olarak tarihe uzun bir liste geçmiş durumda.
AKP’nin sert düşüşü yaklaşmakta ve hiçbir adım onu kurtarmaya yetmeyecektir. Türkiye solunun da yeni dönemin gerekliliklerine göre gardını alması gerekmektedir.