ABD’de Başkanlık Yarışı: Sürprize Bak – V.U. Arslan
ABD dünyanın merkez ülkesi. Emperyalist hiyerarşinin tepesindeki ABD, halen dünyadaki politik-askeri dengelerin ana belirleyeni durumunda. ABD bir yandan kapitalist ekonominin dinamosu ve yaratıcı gücü olmaya devam ederken diğer yandan Batılı burjuva liberal düzenin AB ile beraber ana ayağı ve dünya kültür endüstrisinin cazibe merkezi konumunu açık ara sürdürüyor. ABD’nin bu konumu onu aynı zamanda toplumsal mücadeleler alanında da dünyada eğilim belirleyen ülke konumuna getiriyor. Yakın tarihteki “kapitalist küreselleşme karşıtı hareket” 1999’da Seattle’daki gösterilerin ardından dünyaya yayılmıştı. Yine biz %99’uz ve Occupy Wall Street hareketi de Taksim’den Tahrir’e Syntagma’dan Madrid’deki Sol Meydanı’na kitlesel işgal hareketlerine ilham vermişti.
ABD’deki işgal eylemleri polisin sert müdahaleleriyle kırılsa da toplumsal muhalefet dinamiği varlığını sürdürdü. Asgari ücretin saatlik 15 dolara yükseltilmesi mücadelesi, Mortgage krizinin ardından başlayan konut sorununa karşı harekete geçen işgaller ve siyahi gençlerin öldürülmesine karşı yükseltilen mücadele…
Öte yandan ABD’de yükselen bu mücadele dalgasının kendisini ifade edebileceği siyasi aktörler bulunmuyor. Sol-sosyalist partilerin ABD siyasi düzeninde yer edinebilmesi engellenmiş, çok zor; mevcut zayıf sol parti ve hareketlerin bu zayıflığı aşmaları bu halleriyle mümkün değil. Yani sola kayan milyonlarca genç için müthiş bir siyasi temsil krizi bulunuyor.
İşte bu siyasi temsil boşluğu karşısında burjuva düzenin ana partileri içerisindeki aktörler devreye giriyorlar. İşçi Partisi’nin liderliğine seçilen Jeremy Corbyn sol söylem kullanarak arkasına aldığı rüzgarla büyük bir sürprize imza atmıştı. Türkiye’de Numan Kurtulmuş ve Mehmet Bekaroğlu liderliğindeki HAS Parti (Halkın Sesi Partisi) de benzer bir boşluğu doldurarak sol söylem üzerinden yürümeye çalışmışlardı. Kurtulmuş’un sosyal adaletçiliği RTE’nin bakanlık teklifi karşısında buharlaşmasıyla HAS Parti projesi erken havlu atmıştı.
Bernie Sanders
ABD’de sahne alan isim ise Demokrat Parti’nin Vermont senatörü 74 yaşındaki Sanders oldu. Şöyle bir geçmişine baktığımızda 1960’lara denk düşen gençliğinde sosyalist aktivistlik yapan bir Sanders görüyoruz. İlerleyen yaşlarında Vermont’ta burjuva politik yaşamda bağımsız olarak kendisine yer edinmiş ve uzun yıllar senatörlük yapmış bir isim. Solculuğu ise Demokrat Parti ile daima dirsek temasını canlı tutan bir solculuk. Kimi zaman ABD dış politikasını eleştiren; siyah hakları mücadelesine ve LGBTİ hareketine destek veren ama ABD yurtseverliği düzleminden kopmamış bir isim Sanders. Vermont’un bu sevilen politikacısı Demokrat Parti’ye resmen üye olduğunda süreç onu başkanlık adaylığına getirdi.
Wall Street elitlerine karşı söylemi ana seçim kampanyası yapan Sanders arkasında giderek büyüyen bir destek buldu. ABD’deki son dönemin toplumsal mücadele dalgasına katılanlar Sanders ile heyecandılar. Gerçek bir sosyalist alternatifin ufukta görünmediği bi tarihsel kesitte ABD’li gençler ve emekçiler umutlarını Sanders’a bağlamış durumdalar. Sanders bu kesimlerde öyle bir popülarite yakalamış durumda ki Clinton’un başı büyük belada. Başkanlık adaylığı konusunda açık ara favori gösterilen Hillary Clinton seçimlerin ilk turu Iowa’da kıl payı kazandı ama herhalde kara kara düşünüyordur. Zira ülke çapında ara giderek kapanıyor.
Iowa Sonuçları
3 milyon kişilik bu orta batı eyaleti toplam delegelerin ancak %1’ine ev sahipliği yapıyor, ama
genel eğilimi belli etmesi açısından herkes Iowa’yı çok önemsiyordu. Başbaşa giden sonuçlar ancak sabaha karşı netleşti: %49.7’ye %49.4. Sandık çıkışı anket sonuçları üniversiteler bölgesinde Sanders’ın açık ara önde olduğunu ortaya koydu.
Gençlerdeki Sanders desteği de çok çarpıcı. 30 yaş altı seçmende Sanders desteği muazzam: %89’a %11 bir üstünlük. Düşük gelir grubunda Sanders Clinton’a 16 puan fark atarken alt-orta gelir grubunda Sanders 3 puan önde. Clinton’un Sanders’a en büyük fark attığı grupsa 65 yaş ve üzeri oldu. Neticede Clinton kıl payı farkla çok kötü bir başlangıçtan kurtulmuş oldu. Sanders ve taraftarları ise diğer eyaletlerdeki ön seçim sonuçları için umutlarını arttırdılar. Bu umutlanmanın haklı gerekleri var şüphesiz.
ABD medya canavarı, toplumsal algıyı IŞİD üzerinden terör kampanyasına yönlendirerek sosyal adalet temalı Sanders kampanyasını boşa düşürmeye çalışırken elde edilen bu sonuç açık ki ümit verici. Nitekim Sanders da Iowa sonuçlarının ardından taraftarlarına seslenirken Wall Street’e yüklendiği kadar medya kartellerine de dokunmadan geçmedi.
Sonuç
Sanders’a verilen büyük destek ABD’de toplumsal muhalefetin ne derecede canlı olduğunu gösteriyor. Gençler ve emekçiler cephesinde Sanders’ın bu kadar itibar görmesi elbette ki devrimcilerin dikkat kesilmesi gereken bir konu. Sanders’ın seçim kampanyası sınıf merkezli sorunlar üzerine yoğunlaşmış durumda. Cemaatlar ve kimliklerin öne çıktığı daha doğrusu öne çıkarıldığı bir dünya ortamında sınıf merkezli bir kampanyanın ne derecede başarılı olabileceğinin bir kanıtı ABD’deki durum.
Kendisini “demokratik sosyalist” olarak nitelendiren Sanders’ın bu başarısı anti-komünizmin kalesi olduğu, sosyalizme karşı her daim cadı avı başlatmış olan ABD’de köprünün altından epey suların akmış olduğunu da gösteriyor. Sanders’a verilen desteğin ABD egemenlerini epeyce korkutacağını bekleyebiliriz. Önümüzdeki dönemde Sanders’a karşı ciddi bir karalama kampanyası ya da tersinden Clinton’u öne çıkaracak destek hamleleri ve diğer kirli işlere tanıklık edeceğimizi tahmin etmek güç değil.
Devrimciler, Sanders’ın ve Demokrat Parti’nin sınırları konusunda illüzyonlara kapılmadan ve bu tarz illüzyonları yaymadan Sanders’tan heyecanlanan kitleler temasa geçmeli ve ABD yönetici kliğindeki bu çatlaktan mümkün mertebede yararlanmasını bilmelidir. Elbette ki Wall Street’in partisi olan Demokrat Parti’nin adayı olup Wall Street’e savaş açacağını söylemek çok büyük tutarsızlık, klasik sosyal demokrat tutarsızlığı; ama devrimcilere umutsuz bir izolasyonu getirecek olan sekterlikten dikkatle sakınmak gerekir. Aynı şekilde sekterliğin diğer yüzü olan kuyrukçuluğun kaçınılmaz sonucu ise yakın gelecekteki derin hayal kırıklığı ve çözülme olacaktır. Devrimciler ABD şartlarında doğru taktiği hayata geçirmek durumundadır.