Kürt Halkının Haklarına Evet, Başkanlık Sistemi ve Neoliberal Anayasaya Hayır!

29 Mart, 2013

 1)      Marksistler, Kürt sorununda siyasi çözümden yanadırlar. Siyasi çözümün Marksist programdaki adı da ezilen ulusların kendi kaderini tayin hakkıdır. Öcalan ile yürütülen son müzakere sürecini de aslında bu iki temel ilkeyle bağlantılı olarak ele almak gerekir. Ortada bir siyasi müzakere süreci ve Kürt halkının talepleri bulunmaktadır. Devlet bugün masaya oturduysa ve talepler müzakere ediliyorsa bu ödenen en ağır bedellerin bir neticesidir. Dolayısıyla konuştuğumuz konu, Kürtlerin demokratik haklarını ilerletme sürecidir. Ayrılma talebinin Kürt ulusal hareketi tarafından çok uzun süre önce geri çekildiği ve onun yerine demokratik cumhuriyet programının öne çıkarıldığını biliyoruz. Öcalan ile yürütülen müzakerelerde son yıllarda öne çıkarılan demokratik özerklik ya da konfederalizm gibi taleplerin de geri çekildiği gözleniyor. Öcalan, müzakerelerin neticesinde  silahlı mücadelenin sonlanması gerektiğini dile getirdi. Silah bırakma gerçekleşir ya da gerçekleşmez bu başka bir konu; ama bu yıl içerisinde PKK gerillalarının sınır dışına çıkmasında bir anlaşmaya varıldığı gözleniyor. Türkiyeli sosyalistlerin bunun karşılığı olarak müzakerede öne çıkarılan talepleri yetersiz görüp “daha fazlası istenmeli” yönlü bir eleştiri getirmesi söz konusu olamaz. Zira bu ezilen ulusların kendi kaderi ile ilgilidir ve bu konuda onların iradesi belirleyicidir.

2)      Kürtlerin devletle anlaşarak haklarını ilerletmeleri ve bu doğrultuda “barış” sağlamaları, Kürtler için haklı bir kazanımsa etnik gerginliğin yumuşaması da sınıf mücadelesi için bir fırsattır. Gerek sınıf mücadelesi gerekse de sosyalistler, Kürdistan’daki savaş nedeniyle büyük sıkışma yaşamışlar ve enternasyonalist tutum almanın karşılığında marjinalleşme gerçeğiyle yüzyüze gelmişlerdir. Şovenist basınç nedeniyle iş yerlerinde, sendikalarda, okullarda kısacası hayatın her alanında sosyalistler köşeye sıkıştırılmak istenmiştir. Bu konuda sosyalistlerin kendi zaaf ve handikaplarının olması başka bir konudur ama Kürdistan’daki savaşın durması ile ulusal sorunun uzun bir süre için çatışma ortamından uzaklaşmasının sınıf mücadelesinin üstündeki şovenist basıncın azalmasını beraberinde getireceği bir gerçektir. Bunun dışında kısa vadede olmasa da orta ve uzun vadede Kürdistan’da sınıf mücadelesinin ve sosyalist inşanın önü ulusal sorunun yumuşaması neticesinde açılmış olacaktır. Bu temel noktalar hesaba katılmaksızın son müzakere süreci üzerinde sağlıklı bir değerlendirme yapılamaz.

3)      Bugün Kürt sorununda devletin gidebileceği bir yer kalmamıştır. Yani mesele AKP meselesi değildir. İktidarda eğer başka bir güç olsaydı da benzer “açılımlar”ın sancısını yaşamak zorunda kalacaktı. Zira, milyonlarca kişiyi seferber edebilen Kürt hareketinin mevcut kalıplara sığmayacağı ve bu kalıbın bir süre sonra patlamak zorunda kalacağını kafası çalışan herkes görmektedir. Özellikle Ortadoğu’da harekete geçen savaş ve iç savaş dinamikleri, devlet çıkarları açısından adeta alarm zilleri anlamına gelmiştir. Ama AKP’nin bu noktaya gelene kadar Kürt sorununda klasik devlet baskısı seçeneğini devreye soktuğunu hatırlatalım. KCK operasyonları, kırsaldaki imha çabaları, dinin ve muhafazakarlığın piyasaya sürülmesi gibi AKP-Cemaat hamleleri devreye sokulmuş ama bu son çaba da para etmemiştir. Kısacası bugün AKP politikası ile değil bir devlet politikası ile karşı karşıyayız.

4)      Müzakere sürecinde birçoklarını hayal kırıklığına uğratansa Kürt hareketinin AKP ile yürüttüğü müzakerenin bir çeşit “kazan-kazan stratejisi”ne dönüşmüş olmasıdır. Bu konuda T.Erdoğan için başkanlık sistemine geçişin bir çeşit “altın vuruş” olacağı bilinmektedir. Ayrıyeten daha fazla neoliberal bir anayasa da yoldadır. İslamiyete yapılan vurgular ve Gülen cemaatine gönderilen selamlar da sol kamuoyundaki hayal kırıklığı ve tepkiselliği arttırmaktadır. Bunun dışında son dönemde gerçekleşmekte olan Türkiye-İsrail barışı-ittifakı, Türkiye-Kürt barışı-ittifakı, Ortadoğu’daki emperyalist savaş hazırlıkları bağlamında da bir yerlere oturmaktadır. Buradan çıkan sonuç Kürtlerin demokratik haklarını ilerletmek için yaptığı müzakerelerin konjonktürel arka planının nahoş sonuçları da beraberinde getirmeye aday olduğudur.

5)      Kürt ulusal hareketinin bir çeşit sağa kayış yaşadığı doğrudur ama bunda şaşılacak bir şey yoktur esasında. Neticede Kürt hareketi, ulusal bir hareket olarak, farklı sınıfların bir bileşkesidir. Türkiye’de sınıf mücadelesi ve sosyalistlerin zayıf durumda olması, Kürt ulusal hareketinin soldan beslenmesini güçleştirmektedir. Haklıdır, haksızdır ayrı bir konu ama Kürt ulusal hareketi sosyalistleri sırtında taşıdığını düşünmektedir. Bu koşullarda ağır bedelli bir mücadeleyi belirli bir noktaya taşımak için reel politikanın gereklerine uygun hareket etmek istemektedirler. Ahmet Türk’ün “sosyalist dostlarımız kusura bakmasın ama bu tarihi bir fırsattır ve biz bunu kaçıramayız” açıklaması durumu açıklamaktadır.

6)      Diğer taraftan bizim de Kürt dostlarımızı uyarmak gibi bir sorumluluğumuz var. Kürtlerin barışı başka halkların savaşı ve acısı olmamalıdır. Kimi zaman Türkiye devletinin emperyalist yayılmacı emellerinin okşandığına tanık oluyoruz ki bu çok tehlikeli bir durumdur. Örneğin, Suriye’nin acil hedef olduğu ve sonucun Nusayrilere yönelik bir soykırım olacağı hesap edilmelidir. Bunun dışında T.Erdoğan’a verilecek başkanlık ödülü ile otoriter rejim daha da ağır bir şekilde kendisini inşa edecekse diğer ezilen kesimlere (kadınlar, Aleviler, eşcinseller, Romanlar gibi) ne olacak? Bundan Kürt halkının da büyük zarar göreceğini hesap etmek gerekmez mi?

7)      Sonuçta bir bölge gücü olan Kürt ulusal hareketi, sosyalist kıstaslara göre değil reel politiker kıstaslara göre hareket etmektedir. Sınıf mücadelesinin öncüsü ve bütün ezilenlerin kürsüsü olma misyonu esas olarak sosyalistlerin omuzundadır. Bu sorumluluk layıkıyla yerine getirildiği müddetçe halkların kardeşliği güçlenecek ve kalıcı barış yolunda ilerlenecektir. Müzakere sürecinde sosyalistlerin öne çıkarması gereken Kürtlerin haklarına kavuşmasına evet, başkanlık sistemine ve neoliberal anayasaya hayır demektir. 

ETİKETLER