Casino Kapitalizm Royale – Davud Caner B.

Casino Kapitalizm Royale – Davud Caner B.

 

Bu yazıyı kaleme alırken amacımız genel hatlarıyla bir Keynesyen Kumarhane Kapitalizmi analizi yapmak değil; bireysel yatırımcılığa yönelik görmezden gelinemeyecek kadar büyük ilginin genel ve günümüze özel nedenlerine göz atmak ve bireysel bir kurtuluş reçetesi olarak ne kadar rasyonel bir metodoloji olduğunu tartışmaktır.

Ünlü futbolcu Hakan Ünal, jet sosyete Ajda Hanım, iş insanı Ali Bey, moto kurye Hasan, bankacı Nuran, gece bekçisi Mehmet, doktor Zeynep… Hepsi burada; Casino Kapitalizm Royale’de! Siz de hemen yerinizi alın, maaşlarınızdan ayırdığınız birikimlerinizi zenginlere transfer etmeye başlayın.

2019 yılında 343 bin olan yerli borsa kullanıcısı sayısı 2024 yılının ilk yarısında 8 Milyon 328 bine kadar yükselmişti. Pandemi dönemiyle birlikte katlanarak artan bu sayı geçtiğimiz yıl halka arzlara olan ilgi ile patlayarak ilerledi. Özellikle reel faizlerin düşük tutulduğu, kredi musluklarının açık olduğu ve paranın piyasaya itildiği bu dönemde birçok emekçinin ek gelir kapısına dönüşen halka arzların bu hızlı ve temelsiz yükselişine kitlelerin reel gelir kayıplarını telafi eden görüntüsü nedeniyle göz yumuldu. Temmuz ayından bu yana başlayan düşüş trendi sonrası bu kullanıcı sayısının yarısının pasif duruma geldiği tahmin ediliyor.

Pandemi dönemindeki çalkantıdan sonra dünya çapında birçok menkul kıymet borsasında gözlenen rallinin sonunun geldiğini işaret eden gelişmelerden birisi de kripto piyasalarında başlayan yükseliş ivmesiydi. Halka arz ve borsa dalgası yavaş yavaş durulurken kripto piyasalarında yaşanan ivme kitlelerin iştahını kabartmış ve bu alanda da kullanıcı sayısında büyük patlamalar yaşanmıştı.

Dünya çapında düşük seyreden faiz oranlarının yarattığı para bolluğu, borsalarda ulaşılan doygunluk ve giderek kabaran risk iştahının da etkisiyle kripto paraların değerlenmesi beklenenden çok daha hızlı artmış; beklenenden çok daha erken bir tarih olan Nisan 2024’te İran’ın İsrail’e yönelik drone saldırısı ile birlikte büyük bir çöküş başlamıştı. Bir gecede milyarlarca dolarlık servet el değiştirmişti. Bu büyük kırılmalar sonrası milyonlarca insanın ağzının sütten yanması ve faiz oranlarında küresel çapta başlayan yükseliş trendi ile birlikte piyasalardan paranın çekilmesi sonucunda; şu günlerde etrafımızda bu yatırım araçları ile ilgili dönen sohbetler bıçak gibi kesilmiş durumda.

Evet burası Casino Kapitalizm Royale; burası emekçilere zengin olma rüyasının satıldığı, kitle iletişim araçlarıyla manipülasyonların ikram edildiği, bireysel kurtuluş umudunun toplumsal umutlara muadil olduğu dünyanın en büyük eğlence merkezi. Burayı 3 yaş tay koşusuna favori atı tek geçtiğiniz, Deportivo ve Osasuna’dan karşılıklı gol umduğunuz veya bir makinenin başında şekerlerin çarpışmasını beklediğiniz diğer kumarhanelerle karıştırmayın. Burası gayet bilimsel, verilere dayanan analizlerle; nereden geldiği belli olmayan ve birden bire peydah olan “yatırım uzmanları”nın yönlendirmeleriyle milyonlarca emekçinin birikimlerinin zenginlere aktarıldığı bir umut dünyası.

İlginin Arka Planında Ne Var?

Bireysel yatırımcılığa yönelik şimdilik geri çekilmiş gibi görünen büyük ilginin arka planını özellikle Türkiye bazında genel hatları ve günümüze özel koşullarıyla ayrı olarak incelemek daha doğru olacaktır.

Genel anlamda inceleyecek olursak; iş yaşam dengesi endeksinde Türkiye’nin OECD ülkeleri arasında sondan dördüncü olduğunu, yılbaşında 680 euro olan asgari ücretin Avrupa ülkeleri arasından sondan beşinci (şuan 470 euroya düşmüş durumda) olduğunu, bir süredir resmi kaynakların açıkça paylaşmayı bırakması nedeniyle artık net olarak bilinmemesine rağmen asgari ücretle çalışma oranının tahmini olarak %50 olduğunu hızlı bir taramayla gözlemleyebiliyoruz. Asgarinin biraz daha üzerinde ücret almasına rağmen sigortası asgari olarak yatırılanların ve sigortası tam yatmasına rağmen asgari ücret bandına oldukça yakın ücretlerle geçinen insanların da kayda değer sayıda olduğunu unutmamak gerekli.

Peki bu veriler ışığında nasıl bir çıkarım yapabiliriz? Bir örneklem kuralım ve ev geçindiren bir emekçiyi ele alalım. Diyelim ki aileniz veya siz bazı beklenmedik bir gelişme ya da olağan yaşamsal araçlarınızı sürdürebilme çabanız nedeniyle dönemsel daralma yaşıyorsunuz. Bir emekçi için burada ilk başvurulacak çözüm çabasının borçlanma olduğunu düşünebiliriz. Borçları nedeniyle takibe düşmüş insan sayısının da 2024’ün ilk yarısı sonunda 891 bin olduğunu düşündüğümüzde borçlanma seçeneğinin yoğun şekilde kullanıldığını görüyoruz. Ama asıl olarak başvurulabilecek yöntem “daha çok çalışmak” yani bir emekçi için doğru adıyla mesai yapmaktır. Fakat az önce yukarıda verdiğimiz rakamlar ışığında şunu söyleyebiliriz ki; iş yaşam dengesinin inanılmaz derecede bozuk olduğunu, zorunlu mesai dayatmalarına karşı örgütsüzlüğüyle oldukça güçsüz durumda olan bir emekçinin bu dönemsel badireden çıkmak için “daha fazla çalışması” ne kadar mümkün olabilir? Elbetteki oldukça olanaksız görünüyor.

İşte tam burada sendikalaşma oranın oldukça düşük olduğu, iş kolu barajı gibi anti-demokratik yasalarla mücadeleci sendikaların pasifize edilip toplu sözleşme hakkının birkaç büyük sendikaya peşkeş çekildiği; yani alınteri ve emek aracılığıyla insani bir yaşamı sürdürmenin neredeyse imkansız kılındığı ortamda bireysel kurtuluş çabalarına bu kadar yoğun bir kayışın olmasından daha normal bir durum olabilir mi?

Bu bireysel kurtuluş çabasına yönelik ilginin sadece kendini yatırım araçlarında değil, sürekli olarak tekrar gündeme gelen ponzi sistemleri ve bahis alanlarında da kendini gösterdiğini görebiliyoruz. Meclise sunulan son raporlarda yasadışı bahis kullanıcı sayısının 3 milyon civarında olduğuna dair tahminler yapılıyorken bunun yasal alanda olan rakamlarını da varın siz tahmin edin.

Özet olarak; genel hatlarıyla bir emekçiyi buna iten sebepler gayet ortadayken bunun içinden geçtiğimiz kriz atmosferinde daha da şiddetlenmesi hiç de şaşırtıcı değil. Ancak kullanılan yöntemlerin birbirinden ne kadar farklı olabileceği, rasyonel bir bireysel kurtuluş reçetesinin var olup olamayacağı da kayda değer bir tartışma meselesi.

Bireysel Yatırımcılık Kumardan Daha Rasyonel Mi?

Yatırım meselesinin rasyonelitesini üç farklı toplumsal grup açısından incelemek doğru olacaktır; sermaye sahipleri, küçük burjuvalar ve emekçiler.

Sermaye sahipleri için yatırım araçlarının analizi için belirli bir işgücünü istihdam etmek, yatırım bankalarıyla çalışmak, farklı yatırım araçlarına sermaye birikimini paylaştırmak veya kendi şirketlerini bir yatırım aracına dönüştürmek oldukça rasyoneldir. Karlılığı ve büyümeyi sürdürmek için işleyen bir sermayeyi kar oranlarının düştüğü veya düşme riskinin öngörüldüğü bir ortamda mevduat veya tahvil gibi doğrudan reel getiri sağlama imkanı olan araçlara yönlendirmek bu süreçler için bir can simidi olarak görülebilir. Tabi bu can simidinin yatırım ve ödemelerin vadesini uzatması ile piyasada durgunluk dalgası yaratması ve istihdam vb. noktalarda daralmalara neden olacağı sonucunu da öngörmek zor değil. Tabi kimin umrunda?

Yine halka arz aracılığıyla doğrudan şirketlere büyük bir nakit yatırım girişini sağlamak ve sermayesinin bir kısmından “feragat” etmiş görüntüsünün arka planında karın daha düşük bir kısmını hisse senedi sahipleriyle paylaşarak veya hiç temettü vermeyerek kar oranlarını ayakta tutmak oldukça cazip bir seçenek olarak görülebilir. Fakat yine de kar hırsı ve rekabet içgüdüsünün onları da riskli adımlara gayet itebileceğini ve bu “rasyonalite”nin dağılabileceğinin de oldukça fazla örneği mevcut.

Küçük burjuvazi açısından yatırım araçlarının rasyonalitesi oldukça tartışmalıdır. Özellikle kriz dönemleri sermaye yoğunlaşmasının hızlandığı yani küçük burjuvazinin oldukça yıprandığı, rekabette havlu atmaya ve büyük rakipleri tarafından yutulmaya en çok yaklaştıkları dönemlerdir. Küçük burjuvazinin bu araçlara ilgisi özellikle ralli dönemlerindeki rüzgarı yakalayabilmek ve rekabette yakın rakiplerinin önüne geçmeye yöneliktir. Risk iştahının yüksek olduğu bu grup için operasyonel kapasiteyi büyütmek yerine en yüksek kar ihtimali olan yatırım araçlarına riskleri göz ardı ederek yönelmek oldukça sık görülen bir eğilimdir. Sermaye yoğunlaşmasından kaçmak için içine girilen bu süreç tabiki de ön görülebileceği üzere çoğunlukla yoğunlaşmanın daha da şiddetlendiği bir servet transferiyle sonuçlanır.

Peki bizim gibi milyonlarca emekçi açısından bir rasyonalite mümkün müdür? Bir emekçiyi yatırım araçlarına iten genel çerçeveyi yukarıda genel hatlarıyla çizmiştik. Yoksulluğa karşı bir direnç sübabı olarak bu konuyu ele alan milyonlar için de, dişinden tırnağından artırdıklarıyla zengin olabileceğini ve bu yoksulluk girdabından kurtulacağına dair ümit besleyenler için de bu araçların bir rasyonalitesinden bahsetmek mümkün değildir.

Her rallinin sonu geldiğinde yaşanan büyük çöküşlerin ardından hızla peydah olmuş “analiz uzmanları” ortadan kaybolup, “aklı selim” birçok ağızdan gelen “finansal okuryazarlık” eksikliği vb. tahliller konuyu basitçe geçiştirmek ve bir bardak soğuk su ikram etmekten farksızdır. Diyelim ki iyi bir eğitim aldınız ve belirli ölçüde “finansal okuryazarlık” sahibi bir emekçisiniz; zaten ucu ucuna kenara atabildiğiniz birikim bu büyük havuzun içerisinde bir damladan fazlasına tekabül edebilir mi? Bu damlayı bir bardak suya çevirmek için almanız gereken riskin boyutu ise bir sermayedardan katbekat fazladır. Alınan riskin katlanarak artmak zorunda kaldığı bu denklemde online bir çiftlikten tavuk alarak para kazanmaktan veya o hafta oynanacak derbinin kimin kazanacağına dair fikir yürütmekten daha rasyonel bir süreçten bahsedebilir miyiz? Elbetteki hayır.

Sonuç olarak; toplumsal çözüm arayışlarına yönelik kanalların tıkalı olduğu, kitlelerin bireysel kurtuluş umutları beslemeye mahkum edildiği bu denklem bu büyük vurgunlar için fırsatlar doğmasından yoksul genç insanların çeteleşme süreçlerine itilmesine kadar geniş bir sonuç aralığını da beraberinde getiriyor. Bertold Brecht’in tahterevalli şiirinde çok güzel betimlediği gibi;

Orada, bir avuç insan oturuyor yukarıda,
Aşağıda da birçok kişi
Ve bağırıyor yukarıdakiler aşağıya:
“Çıkın buraya gelin ki,
hepimiz olalım yukarıda.”
Ama iyice gözlediğinde görüyorsun,
Neyin saklı olduğunu
Yukarıdakilerle aşağıdakiler arasında.
…..

Bu bir tahterevalli tahtası
Bütün düzen bir tahterevalli aslında
İki ucu birbirine bağımlı
yukarıdakiler durabiliyorlar orada,
Sırf ötekiler durduğundan aşağıda.

KATEGORİLER

Yorumlar

(0)