Azerbaycan–Ermenistan Gerilimi Yeniden Tırmanırken Emperyalizm Pusuda Bekliyor! – Emre Güntekin
Azerbaycan ile Ermenistan arasında 2020 sonbaharında yaşanan Dağlık-Karabağ Savaşı, küllerinden yeniden mi doğacak? Son günlerde iki ülke arasında yaşanan gelişmeler bu soruyu yeniden gündeme taşıyor.
Temmuz ayı başlarında Azerbaycan’ın Uluslararası Kızılhaç Örgütü’ne (ICRC) ait araçlarla Ermenistan’dan Azerbaycan’a kaçak eşya taşındığının tespit edilmesini bahane ederek Laçin Koridoru’nu kapatması sonrasında iki ülke arasındaki gerilim sıçrama yapmıştı. Ermenistan geçtiğimiz aralık ayından bu yana Azerbaycan’ın koridordan yapılan geçişlere kısıtlamalar getirdiğini ve bu nedenle Karabağ bölgesinde yaşayan Ermeni nüfusun gıda ve ilaç temininde ciddi sıkıntılar yaşadığını dile getiriyordu.
Aliyev rejimi bölgeyi basına tamamen kapatarak dünyadan izole ederken yaşanan sorunların boyutunu ölçebilmek mümkün olmuyor. Ancak basına yansıyan haberler Karabağ’da yaşayan 120 bin Ermeni’nin en temel gıda maddelerine ulaşmakta sorun yaşadığını, ekmeğin karneye bağlandığını, yakıt kıtlığı nedeniyle yemek dağıtımı yapacak araçların çalıştırılamadığını ve insanların ekmek kuyruklarına girebilmek için kilometrelerce yürümek zorunda kaldığını gündeme taşımıştı.
“Uluslararası toplum” adı verilen emperyalist ülkelerden cılız çağrılar dışında bir adım gelmemesi Aliyev rejimini Dağlık-Karabağ üzerindeki ablukasını sıkılaştırma konusunda cesaretlendiriyor. Ukrayna işgali sonrası başlayan enerji krizi AB ülkelerini enerji alanında Aliyev ile daha fazla iş birliğine yöneltmişti. Haliyle kimse rejimle ters düşerek kışı soğukta geçirmek istemiyor.
Ermenistan ise 2020 yılında varılan anlaşma gereği Laçin Koridoru’ndan yapılacak olan geçişleri garanti etmekle yükümlü olan Rusya’yı da taahhüdünü yerine getirmemekle suçlamayı sürdürüyor.
Kısacası film başa sarmış durumda. Bunun birkaç sebebi var. En önemlisi neredeyse son otuz yıldır büyük emperyalist güçlerin önemli bir rekabet sahası haline gelen Kafkasya’nın bu özel durumunda herhangi bir değişiklik yaşanmış değil. Rusya’nın giriştiği işgalin ardından doğal olarak bütün dikkati Ukrayna’ya yoğunlaştı. Dahası Putin rejimi kendi iç sıkıntılarıyla hayli meşgul. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan da 3 Eylül’de verdiği bir röportajda “Güvenlik açısından yalnızca Rusya’ya bağlı olma politikasının stratejik bir hata olduğunu” dile getirmişti. Geçtiğimiz mart ayında ise 1992 yılında Rusya öncülüğünde kurulan Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nden çekilme tehdidinde bulunmuş, ayrıca Batılı ortakları ile güvenlik konularında görüşmeye başladıklarını açıklamıştı.
Paşinyan Rusya’nın kendilerine gerekli desteği vermemesi nedeniyle Batı’yla olan ilişkilerini canlandırmaya gayret ediyor. İlk adım Ermenistan’ın Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC)’nin kuruluşunu düzenleyen ve mahkemeye taraf olmaya kapı açan Roma Statüsü’nü kabul etmek için süreç başlatması oldu. Bilindiği üzere ICC, Ukrayna işgali sırasında işlenen suçlar nedeniyle Putin hakkında yakalama kararı çıkarmıştı. Ermenistan’ın Roma Statüsü’nü kabul etmesi bir noktada Putin’e verilen cezayı tanıması anlamına geliyor. Putin yönetimini kızdıran bir diğer gelişme ise Paşinyan’ın eşi Anna Hakobyan’ın insani yardım faaliyetleri kapsamında Kiev’i ziyaret etmesi oldu. Bu gelişmeleri Rusya’nın Ermenistan’a verdiği nota izledi.
Gelinen noktada Paşinyan yönetimi atılan adımların karşılığını almış görünüyor, elbette bölgedeki gerilimi besleyen dinamikleri çoğaltarak… ABD ile Ermenistan arasındaki ilişkiler artıyor: 1 Eylül’de ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken Aliyev rejimine Laçin koridorunu açma çağrısı yapmıştı. ABD ile Ermenistan ayrıca 11-20 Eylül arasında ortak bir askeri tatbikat düzenleyerek bu iş birliğini somut bir adımla ilerletmiş olacak. Elbette bu tatbikatı dişlerini gıcırdatarak takip edecek tek ülke Rusya olmayacak. İran da Reisi’nin yaptığı “Bölgesel sorunların bölge ülkeleri arasında diyalog yoluyla çözülmesi gerektiğine inanıyor ve Kafkasya bölgesindeki yabancı ülkelerin varlığına ciddi şekilde karşı olduğumuzu tekrardan vurguluyoruz.” açıklamasıyla Ermenistan’ın ABD ile ilişkisinden rahatsızlığını dile getirdi.
Azerbaycan ile Ermenistan arasında gerilimi tetikleyen bir diğer faktör ise Dağlık Karabağ’da gerçekleştirilen cumhurbaşkanlığı seçimi. Dağlık Karabağ Cumhuriyeti Ulusal Meclisi 1 Eylül’de istifa eden Araik Harutyunyan’ın koltuğuna kimin oturacağını belirlemek için seçimlere gitti ve Samvel Şahramanyan yeni cumhurbaşkanı seçildi. Hem Azerbaycan hem de Türkiye cephesinden bu seçime yönelik tepki gecikmedi. Aliyev rejimi bu seçimi ülkesinin toprak bütünlüğüne ve egemenliğine saldırı olarak görerek kınadı. Türkiye de Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla yaptığı açıklamada seçime “barış görüşmelerini baltalamaya yönelik bir hareket olarak algılıyor ve kınıyoruz.” ifadeleriyle tepki gösterdi.
Paşinyan yönetimi 2020 yılında kaybedilen savaşın ardından Batılı güçlerle iş birliğine yönelerek gücünü tahkim etmek isterken Azerbaycan’da hüküm süren Aliyev rejimi yarım bıraktığı işi tamamlamak istiyor. 2020 yılında Türkiye’nin de verdiği askeri destekle giriştiği savaştan elini güçlendirerek çıkan rejim için özellikle Nahcivan ve Türkiye ile bağlantısını kurması açısından özel bir öneme sahip Zengezur Koridoru’nu da açmak istiyor. 2020 yılında yapılan savaşın ardından yapılan ateşkes anlaşmasında Azerbaycan ile Nahcivan arasındaki ulaşım bağlantısının güvenliği garanti edilse de Zengezur Koridoru’ndan özel olarak bahsedilmemesi nedeniyle iki ülke de maddeyi kendi çıkarlarına uyacak şekilde yorumluyor. Aliyev 2021 yılında yaptığı bir konuşmada bu konuyu gerekirse zor kullanarak çözeceklerini dile getirmişti.
Erdoğan rejimi için de Azerbaycan ve Orta Asya’ya doğrudan ulaşmaya yarayacak bu rotanın açılması için olası bir savaşta tüm gücüyle Azerbaycan’ın yanında yer alacaktır. Erdoğan bir konuşmasında koridor ile ilgili olarak şu ifadeleri kullanmıştı: “Bu coğrafyadan geçecek kara ve demir yolu hatları sadece Azerbaycan ve Türkiye için değil tüm bölge ülkeleri için ekonomik ve ticari fırsatlar doğuracaktır. Gün gelecek Zengezur’dan çıkıp İstanbul’a kadar gidebileceğiz, Iğdır, Kars’a gidebileceğiz ve bölgenin transit lojistik merkez olma konumu perçinlenecektir”.
Zengezur Koridoru’nun geçtiği Syunik eyaleti ile sınır komşusu olan İran ise bu koridorun açılmasına karşı çıkıyor. Molla rejimi koridorun açılmasının ile İran’ın kuzeyinde bulunan Azeri nüfus üzerindeki milliyetçi eğilimleri güçlendireceği kaygısını taşıyor.
Toparlamak gerekirse Güney Kafkasya bir alev topuna dönüşme tehlikesini her zamankinden daha ciddi olarak bünyesinde barındırıyor. Azerbaycan ve Ermenistan’da hüküm süren milliyetçi rejimler savaşı kendi iktidarlarının ve hanedanlıklarının bir harcı olarak kullanırken emperyalist güçler ve Türkiye, İran gibi bölgenin alt emperyalist güçleri bu iki ülkenin tarihsel düşmanlıklarını kendi çıkarlarının bir aracı haline getirmek istiyor. Bu durum bölgedeki savaş dinamiklerini canlı tutarken, kalıcı bir barış ihtimalini imkânsız kılıyor. Bölgenin yoksul emekçileri ise bir yandan Aliyev gibi diktatörlerin boyunduruğunda baskı ve yoksullukla boğuşurken savaşın asıl kaybedeni konumunda.
Emperyalist kapitalizm bölgeye kanlı bir boğazlaşma dışında bir alternatif sunamaz. Kalıcı bir barış ancak Kafkas halklarının her daim savaş ve barbarlık üreten bu kanlı düzenle, devrimci ve enternasyonalist bir temelde hesaplaşmasıyla mümkün!