Model Değişiyor, Yoksullaşma Değişmiyor! – Emre Güntekin
Türkiye’de önümüzdeki emekçi sınıflar için yoksullaşma sürecinin hız kesmeden süreceği son gelişmelerle bir kez daha teyit edildi. Bu yoksullaşma sürecinden alt sınıfların hemen her katmanı bir şekilde nasibini alıyor:
- En taze olarak örnek kamu yaklaşık on milyon kamu emekçisini ve emeklisini kapsayan TİS sürecini ele almak gerekir. İktidarla yetkili “sendika” Memur-Sen arasında süren görüşmeler 2024-2025 yıllarını kapsayan zamlar konusunda “anlaşmazlık”la sonuçlandı. Anlaşmazlık lafını burada tırnak içinde kullanmak daha doğru. Zira iktidarla Memur-Sen, geçmiş altı TİS sürecinde de gerçekleştiği gibi bir tiyatroya imza atıyorlar. İktidar emekçiye ölümü gösteriyor, Memur-Sen yönetimi ise 1 milyonu aşkın üyesiyle iktidarın dayattığı yoksullaşmayı cılız tepkilerle geçiştirme derdinde.
- Hükümetin TMO eliyle hububat, mısır, fındık gibi ürünler için açıkladığı alım fiyatlarındaki artış geçen seneye göre maliyet artışlarını karşılamaktan oldukça uzak kaldı. Buğdayda fiyat artışı geçmiş yıla göre %24, arpada ise % 21 oldu. Öte yandan fiyatlar TL’deki değer kaybı nedeniyle dolar cinsinden geçtiğimiz yılın gerisinde kaldı. Dahası TMO üreticiye alım için randevu dahi vermezken acil ihtiyacı olan çiftçiler tahıl piyasasında TMO’nun fiyatlarının altında teklif veren simsarların eline mahkum ediliyor. Dün Birgün gazetesi yazarı Ozan Gündoğdu da haklı olarak “Mısır alım fiyatını tekel mi belirledi?” diye soruyordu. Zira geçtiğimiz yıla göre mısırın ton fiyatında sadece 300 lira zam yapıldı ve ton fiyatı 6.000 TL olarak belirlendi. Artış oranı sadece % 5,2! Bu komik artışı duyurma işi daha önce buğday-arpa alım fiyatını davul zurnayla duyuran Erdoğan tarafından TMO’nun sosyal medya hesabına havale edildi. Hükümet bir başka kazığı fındık üreticisine atmıştı. Fındık alım fiyatı Erdoğan tarafından 84 TL olarak açıklanmıştı. Üreticinin beklentisi 100 TL üzerinde bir fiyattı. Bu üç örnek üzerinden de görüleceği üzere çiftçi tamamen uluslararası tekellerin dayatmalarına teslim edilmiş durumda ve yapılan artışlar geçtiğimiz yıldan bu yana akaryakıt, gübre fiyatlarındaki maliyet artışlarıyla karşılaştırıldığında oldukça komik kalıyor. Bir yıl önce bugünlerde mazotun litresi 25 TL civarlarındaydı. Bugünse 38 TL’ye dayanmış durumda. Çiftçinin en yoğun kullandığı üre gübresi ise kur artışından fazlasıyla etkilenirken 9 bin ile 9 bin 500 lira seviyesinde bulunan üre gübresi temmuz ayında 13 bin 500 liraya yükseldi. Kısacası yapılan artışlar çiftçinin maliyet artışını karşılamaya yetmeyecektir. Bundan tarımsal üretimin ve gıda enflasyonunun nasıl etkileneceğini siz düşünün.
- Türkiye’de asgari ücret artık genel ücrete dönüşürken, yoksul emekçiler yaşamlarını ancak borçlanarak sürdürebiliyor. Geçtiğimiz yıla göre sadece kredi kartı borçlanmalarında üç kata yakın bir artış söz konusu. Bunların bir kısmını faizin düşük tutulması nedeniyle kredi kartı borcu ile yatırım yapanlar oluştursa da yoksul emekçilerin yaşamlarını sürdürebilmesinde kredi kartı hayati bir rol oynuyordu. 24 Ağustos’ta politika faizinin % 25’e çıkarılmasıyla birlikte geçimlerini kredi kartı üzerinden sürdüren emekçilerin borçlanma maliyeti daha da katlanacak belki de artık sürdürülemez hale gelecek. Şimşek ile birlikte uygulanmaya çalışılan “ortodoks ekonomi” modelinin alameti farikalarından birisi de bu. Emekçinin aldığı ücretin baskılanması, tüketimin dibe çekilmesi. Bu nedenle popüler liberal iktisatçılar her asgari ücret artışında, faiz indiriminde zıplıyor. Şimdi istedikleri oldu emekçilerin hem ücretlerine çökülecek hem de borçlanma kanalları kapatılarak tüketimleri kısılacak. Alın size sermayenin en rasyonel enflasyonla mücadele formülü! Tabi bu sırada sermayedarlara verilen teşviklerin, vergi aflarının, ihaleler yoluyla yapılan servet transferlerinin, KKM gibi uygulamalarla emekçiden alıp servet sahiplerine akıtılan paraların esamesi okunmuyor.
- Yüklü faiz artışının emekçiler açısından bir diğer olumsuz etkisini gelecekte daha açık yaşayacağız. Borçlanma maliyetlerindeki artış küçük ve orta büyüklükteki işletmeleri zorlayacak olup, şirket iflaslarıyla daha sık karşılaşacağız. Bunun yaratacağı işsizlik dalgası bugün az da olsa kaynayan tencereleri boşaltacaktır.
Bu yukarıda saydığımız ve bunlara eşlik eden diğer gelişmeler emekçilerin zorlu bir kış dönemine gireceğini gösteriyor. Yerel seçimler öncesi Erdoğan’ın acı reçetenin uygulanmasına ne derece izin vereceği, emekçi sınıflara olan doğrudan yansımasını sadece biraz öteleyici etki yaratacaktır. Ancak Türkiye’de uygulanacak yeni model ne olursa olsun yoksullaştırıcı etkisiyle karşılaşacağımız kesin. Kesin olan bir başka konu varsa emekçi sınıflar bu tufana örgütsüz ve dağınık bir şekilde yakalanmamalıdır.