İktidar Halkın Değil, Kendisinin ve Sermayedarların Yaralarını Sarma Telaşında! – Emre Güntekin
Türkiye’de şu an iki farklı manzara bir arada yaşanıyor: Bir yandan resmi rakamlara göre 40 binden fazla insanını yitirmiş, yüzbinlercesi evsiz kalmış, yaralanmış, yaşadığı coğrafyayı terk etmek zorunda kalmış halkın yaşadığı felaket… Milyonlarca yoksul emekçi evini ailesini yitirirken, depremin yarattığı yıkımın ardından ortaya çıkan belirsizliklerle boğuşmak zorunda. Bu süreçte depremin etkilediği halkla dayanışma konusunda büyük özveri gösteren halkın ve özellikle başından itibaren deprem bölgesine yardıma koşan toplumsal muhalefetin dayanışma çabasını manzaraya eklemek gerek.
Diğer yanda ise bunun tamamen zıddı bir manzara söz konusu. Depremin enkazının altında kalan iktidar cephesi sarsılan imajını onarma çabasında. Bir önceki yazımızda bu felaketin adım adım nasıl inşa edildiğini yazmıştık. Deprem sonrasında ise iktidar yaraları sarmak yerine halkla ilişkiler faaliyetlerine hız verdi. Kirli sakallı, Gerçek Kesit oyunculuğunu aratmayacak şekilde ağlamaya çalışan bakanlar sahaya salındı, Erdoğan ve iktidar sözcüleri kendilerine yönelen eleştirileri not etmeye başladı, gerektiğinde parmak sallandı ve dün Erdoğan yine en iyi yaptığı işlerden biri olarak Kızılay’ı eleştirenlere alışageldiğimiz hakaretlerini savurdu.
Son birkaç günde yaşananlar deprem sonrasında iktidarın baskı ve sansür yoluyla eleştirileri susturmaya çalışacağını gösteriyor: Serra Kadıgil’in konuk olarak katıldığı programda yaptığı “Diyanet bu haliyle siyasal İslamcı bir gereçtir.” sözleri nedeniyle Tele 1 kanalına RTÜK tarafından 23-24-25 Şubat tarihlerinde ekran karartma cezası verildi. Dün ise bir süredir iktidar medyası tarafından hedef gösterilen ekşisözlük’e BTK tarafından erişim engeli getirildi.
Diğer yandan iktidar depremin enkazını kaldırma konusunda aceleci. Enkaz kaldırmadan kasıt halkın derin yaralarına merhem olunması değil, dağılan imajı parlatacak çalışmalara bir an önce girişilmesidir. İki haftadır yeterli miktarda çadır sağlayamayan, insanları hasarlı binalarını girmeye mecbur bırakarak tehlikenin içine atan iktidar meseleyi yine inşaat faaliyetlerine hız vererek çözme derdinde… Bir an önce enkaz kaldırılsın, toplu temel atma törenleri başlasın; Merkez Bankası’nın, kamu bankalarının ve bağış yapmaları konusunda tembihlenen patronların “bağışladığı” yüz milyar lirayı aşkın kaynak bir an önce seçim bütçesi için seferber edilsin ki depremden sonra yaşanan fiyasko biraz olsun toparlanabilsin! Erdoğan halktan bu inşaat çalışmalarını tamamlayabilmek ve bir anlamda kendi siyasi ömrünü uzatabilmek için halktan her fırsatta 1 yıl istiyor. İktidarın yara sarmaktan anladığı budur!
Öte yandan iktidarın deprem sonrası performansının yine patronlara yaracak hamleleri beraberinde getirdiğini de eklemek lazım. Bunun belki de en çarpıcı örneği bağış tiyatrosunun günün hemen gecesinde Cengiz’e verilen 3 milyar lirayı aşan teşvik oldu. Ne 40 bini aşan ölüm ne onca yıkım! Öyle bir düzen ki patronları semirtmeye hiçbir acı engel olmuyor!
Yetmedi, 22 Şubat’ta yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Covid-19 döneminde emekçileri sefalete iten kısa çalışma ödeneği ve ücretsiz izin gibi uygulamalara geri dönüldü. Buna göre Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından belirlenecek il ve ilçelerde yıkılan, ağır ve orta hasarlı olduğunu belgeleyen işyerlerinde çalışanlar; tıpkı Covid-19 döneminde olduğu gibi kısa çalışma ödeneğine mahkum edilecek; üstelik bunun için yine İşsizlik Sigortası kullanılacak. İşyeri depremin etkisi nedeniyle kapanan ve kısa çalışma ödeneğine hak kazanamayan işçiler ise günlük 133,44 liraya mahkum edilecek. Yine aynı kararname ile sendikal faaliyetler de (yetki tespitleri, toplu iş sözleşmesi yapılması, greve çıkmak…) OHAL ilan edilen illerde, OHAL süresi boyunca durduruldu.
Şurası bir gerçek: İktidarın depremden etkilenen halkın yaralarını sarma gibi bir gayreti yok, bunu beklemek de boşuna! Bu rant düzenini yaratanların atacakları her adım yine patronlara yarayacaktır. Emekçilerin bu enkaz düzenini çöpe atmaktan ve kendi kurtuluşunu kendi elleriyle araçamaktan başka çaresi bulunmuyor.