Kriz, Ruh Sağlığı ve Emekçiler – Y. Can Derdiyok
Şubat 1917’de Antonio Gramsci, Geleceğin Şehri isimli gazetede yayımlanan Kayıtsızlardan Nefret Ediyorum isimli yazısında insanın mevcut düzenden ve toplumsal yapıdan kopamayacak olmasını ve kopmaya/kaçmaya çalışmanın bir irade yitimi ve asalaklık olduğunu şu şekilde ifade etmekteydi:
“Kimse, toplumun dışında yalnızca insan olarak var olamaz. Gerçekten yaşamak yurttaş olmaktır, iştirak etmektir. Kayıtsızlık irade kaybıdır, asalaklıktır, korkaklıktır. Kayıtsızlık yaşamak değildir. …yaşıyorum. Taraflıyım. Bu yüzden iştirak etmeyenlerden nefret ediyorum. Bu yüzden kayıtsızlardan nefret ediyorum.” (1)
Covid-19 salgınının ve ardından patlak veren Ukrayna-Rusya Savaşı’nın iyiden iyiye derinleştirdiği ekonomik kriz ve yoksulluk emekçi sınıfların yaşamında yıkıcı etkiler yaratıyor.
Egemen sınıfın krizden fırsat çıkarma çabası her dönem olduğu gibi emekçi sınıflara karşı bir saldırıya dönüşüyor. İşten çıkarmalar ve dolayısıyla işsizliğin artışı ve enflasyon gibi pek çok faktör emekçi sınıfları fizyolojik, psikolojik ve sosyal açıdan geriye çekiyor.
Emekçi sınıfların kendilerine yönelen saldırılara yönelik tepkileri ve direnişleri de elbette devam ediyor. İran’da kapitalist molla rejimine, Afganistan’da Taliban’ın saldırılarına ve Ukrayna-Rusya Savaşı’nın olumsuz etkilerine yönelik tepkiler, emekçi sınıfların, kadınların ve gençlerin kayıtsız kalmadığını ifade ediyor.
Ne yazık ki mevcut haliyle devrimci, sosyalist partilerin öncülük ve örgütlenme durumlarının yükselen tepkilere oranla geride kalmış olması, emekçi sınıflar açısından umudun ve umutsuzluğun karmaşık bir halini ortaya çıkarmış görünüyor. Karmaşık olarak tarif ettiğim bu durumun sosyal ve psikolojik etkilerini incelemek gerekiyor
Elde Edilen Veriler Alarm Çanlarının Çaldığını İşaret Ediyor
Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) Haziran 2022’de Dünya Ruh Sağlığı Raporu çeşitli verilerle dünyada, en azından gözlenebildiği kadarıyla, durumun hiç de iç açıcı olmadığını gözler önüne seriyor. Rapora göre depresyon ve yaygın anksiyete bozukluğu gibi tanılar/şikayetler ciddi oranda artış göstermekte (2).
Raporun dikkat çeken bir başka tarafı artan tanıların/şikayetlerin “çözümü” bağlamındaki eşitsizliği gözler önüne seriyor. Yine rapora göre, emperyalist hiyerarşinin tepesindeki ülkelerde tanı alan kimselerin yüzde 70’i tedavi/terapi/danışmanlık hizmetlerine erişebilirken bu oran yoksul ülkelerde yüzde 12 seviyelerine düşmekte (2).
Kuşkusuz, elde edilen verilerin nasıl elde edildiği, veriler elde edilirken ulaşılan insan sayısı ve ulaşılan insanlarla görüşmelerin, tanılama süreçlerinin nasıl işlediği önemli. Yine de yöntemsel olarak eksik olan verilerin mevcut haliyle de alarm çanlarını çaldırdığını söylemek gerekiyor.
Turnusol: Çözüme Yönelik Perspektif Farklılıkları
İçinde bulunduğumuz dönemde emekçi sınıfların durumunu anlamaya çalışmak, bir başka deyişle “hâletiruhiye”sini kavramak, devrimci sosyalist perspektifin güncel durumda nasıl konumlanması ve ilerlemesi gerektiğine dair bir gelecek çizebilmek açısından oldukça önemli. Nitekim, genç Engels 1844 yılında yayımlanan İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu isimli eserinde tam olarak bunu yapıyor, hatta bu anlama ve tasvir durumunu da aşarak; yani mevcut durumu tarihsel ve politik bağlarıyla analiz ederek geleceğe dair bir bağlam oluşturmaya çalışıyordu. Ve ekliyordu Engels kitabın Almanca baskısına yazdığı önsözde:
“İşçi sınıfının durumu, günümüzdeki bütün toplumsal hareketlerin gerçek temeli ve çıkış noktasıdır; çünkü günümüzdeki toplumsal yoksulluğun en saklanamaz ve en yüksek olduğu nokta odur.” (3)
Günümüzde ana akım çabalar ise aslında tam tersini yapıyor. Anlama ve algılama çabasının ortasına/merkezine sınıfsal bağlarından kopuk olarak bireyi ve/veya kimliği ve kimlikten kaynaklı farklılıkları koymayı tercih ediyor. Dolayısıyla sorunun gerçek temelini ve çıkış noktasını görmezden geliyor.
Terapi/danışmanlık/görüşme odalarında indirgemeci bir yaklaşımla yalnızca bireyi merkeze koyarak kimi zaman sorunu biyolojikleştiriyor, kimi zaman bireyi hem biyolojik hem de nasıl oluyorsa psikolojik açıdan doğrudan “suçlu” ve/veya “sorumlu” ilan ediyor. Biyolojik tarafında beyin kimyasalları, “sorunlu” biyolojik yapı yer alırken diğer yanda bireyi bütün toplumsal, politik, sosyal ilişkilerinden kopararak ilerleme girişimi yer alıyor. Çözümü ise yine merkeze koyarak hedefe aldığı bireye bırakıyor: “Çözüm sende, çabala, mutlu düşün ve kendini iyileştir!”
Burada turnusol olarak ifade edebileceğimiz nokta, durumu anlama, algılama ve çözüme yönelme noktasında neyi merkeze koyduğumuzdur. Merkeze sınıfsal ve devrimci bir perspektif koymadığımızda tıpkı Gramsci’nin vurguladığı gibi kayıtsızlığı ve irade yitimini tercih etmiş oluyoruz; asalak oluyoruz.
Madalyonun İki Yüzü: Romantik Hayaller ve Devrimci Perspektif
Asalaklığın karşısında devrimci sosyalist bir bakışla meseleyi anlamaya çabalamanın önemi, geleceğe dair bakışımızı şekillendirmesi açısından önemli. Önemli çünkü, çözümün romantik hülyalarla mı yoksa kendi ellerimizle mi olacağı ayrımına, yani bizleri madalyonun iki yüzünden birine, tıpkı Gramsci’nin taraf olmaya davet ettiği gibi, taraf olmaya götürüyor.
Madalyonun devrimci yüzünde, kendimizi ve aynı zamanda birbirimizi nasıl “iyileştirebileceğimiz”e ve yeni olanakların kapısını nasıl açabileceğimize dair yolun, zorunlu olarak bir biçim değişikliğinden yani bir devrimden geçtiğini Alman İdeolojisi kitabındaki şu satırlar bize gösteriyor:
“…böyle bir biçim değişikliği ise ancak pratikteki bir hareketle, bir devrimle yapılabilir; bu devrim, demek ki, yalnızca egemen sınıfı devirmenin tek yolu yolduğu için zorunlu kılınmamıştır, ötekini deviren sınıfa, eski sistemin kendisine bulaştırdığı pislikleri süpürmek ve toplumu yeni temeller üzerine kurmaya elverişli bir hale getirmek olanağını ancak bir devrim verebileceği için de zorunlu olmuştur.” (4)
Başvurular
(1): Gramsci, A., Kayıtsızlardan Nefret Ediyorum, URL: https://vesaire.org/gramsci-kayitsizlardan-nefret-ediyorum/ Erişim Tarihi: 30.12.2022
(2): World Mental Health Report (2022), World Health Organization (WHO), URL: https://www.who.int/publications/i/item/9789240049338 Erişim Tarihi: 30.12.2022
(3): Engels, F. (2010). İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu (Y. Fincancı, Çev.; 2. bs). Sol Yayınları.
(4): Marx, K., & Engels, F. (2015). Alman İdeolojisi (Feuerbach) (S. Belli, Çev.; 9. bs). Sol Yayınları.