Bireysel Silahlanma ve Özgürlük – Atilla Aliyev

Bireysel Silahlanma ve Özgürlük – Atilla Aliyev

Chicago eyaletinde 4 Temmuz Bağımsızlık Günü kutlamalarında gerçekleşen silahlı saldırıda 5 kişinin yaşamını yitirmesinden sonra “bireysel silahlanma” sorunu yeniden gündeme geldi. Bir çok liberal ve liberteryen tarafından “özgürlüğün koşulu” olarak sunulan bireysel silahlanma hakkı ABD’de “Amerika Birleşik Devletleri Anayasası’ndaki İkinci Değişiklik (Second Amendment)” tarafından yasal bir zemin kazanmıştır. İkinci Değişiklik’te şöyle söyleniyor: “Düzenli milis güçlerin, özgür bir devletin güvenliği için gerekliliğinden hareketle, halkın silah bulundurma ve taşıma hakkı engellenemez.”

ABD’de 50 eyaletten 44’ü bu anayasal hakkı tanıyor ve farklı düzenlemelerle bireysel silahlanmaya yasal bir meşrutiyet kazandırıyorlar. Peki, bireysel silahlanma gerçekten de bir özgürlük koşulu mudur?
Herhangi bir kavram, kullanıldığı tarihsel dönemde mevcut olan üretim ilişkileri, dolayısıyla da toplumsal ilişkiler ağı tarafından anlam kazanır. Özgürlük kavramı da, farklı dönemlerde farklı kapsamlarda kullanılmıştır. Kapitalist ilişkiler ağının egemen olduğu tarihsel dönemde egemen sınıf olan burjuvazi özgürlük kavramını kendi sınıf çıkarları doğrultusunda eğip-bükmektedir. Bireyi yaşadığı toplumdan soyutlayarak tikelleştiren bir anlayışla, özgürlüğü de bireysel özgürlüğe indirgemektedir. Toplumsal düzenin sorunlarını bireysel meseleler haline getiren burjuva ideolojisi, bu sorunlara çözümü de soyutlanmış bireyin iradesinde bulmaktadır. “Başarılı mı olmak istiyorsun- Çok kitap oku, eğitimini başarılı bir şekilde tamamla, yaratıcı inovasyon önerileri üret ve çok çalış”, “Depresyonda mısın?- Psikiyatriste görün ve ilaç al” vs. şeklinde çözümlerle burjuva ideolojisi insanları illüzyonlarla yaşatmaktadır. Bireysel sorun olarak sunulan meselelerin kaynağının ekonomik, toplumsal ve politik olması gözardı edilmektedir.

Bireysel silahlanma hakkı da aynı şekilde burjuva ideolojisi olan liberalizm tarafından insanlığa özgürlüğün koşulu olarak anlatılıyor. Bu ideoloji bize şöyle bir masal anlatıyor: “Bireylerin özgürlük alanları çatışıyorsa, birinin özgürlük alanı diğerinin özgürlük alanına müdahelede bulunuyorsa, bu çatışma bireylerin silahlanmasıyla çözülebilir. Mesela, bir hırsızın birinin özel mülkiyetini çalma özgürlüğü, özel mülkiyete sahip olma özgürlüğü ve hakkına bir müdaheledir. Veya, sokakta tacizcinin taciz etme özgürlüğü taciz olunanın iradesini istediği şekilde kullanabilme özgürlüğü ve hakkına bir saldırıdır. Bu özgürlük müdaheleleri bireylerin silahlanmasıyla çözülecek.” Oysa ki, tüm bunlar aldatmacadan başka bir şey değildir. Bireyi tümüyle yaşadığı toplumsal koşullardan soyutlayarak onu özgür iradeye sahip biri olarak lanse ediyor. Fakat, anlatılan bireysel özgürlükler ne sadece bireyle sınırlı olan bir sorundur, ne de kapitalizmin egemen olduğu toplumda özgürlükten bahsedilebilir.

Sömürü ilişkilerinin, üretim ilişkilerinden kaynaklanan yabancılaşmanın mevcut olduğu toplumsal ve siyasal düzlemde özgürlüğü bireylerin iradesine indirgemek şarlatanlıktan başka birşey değildir. Her birey özgürdür diyen burjuva ideolojisi, “işçiyi, sürekli olarak, yaşayabilmek için emek gücünü satmaya zorlayan ve kapitalisti, sürekli olarak, zenginleşmek için bu emek gücünü satın alabilecek duruma getiren” sistemin insanlığı özgürsüzlüğe tutsak etmesini gözardı eder. Ayrıca, bireysel silahlanmaya gerekçe olarak gösterilen hırsızlık, gasp, tecavüz gibi “özgürlüğü kısıtlayan eylemler” sınıfsal karakterden yoksun değildir.

Bireysel silahlanmanın yasal bir hak olduğu ABD, hukuksal işlemlerin egemen sınıfın çıkarlarından bağımsız olmadığına bir örnek. Kapitalizmde silah en çok kar getiren metalardan biridir. Devlet, anayasa sayesinde adaleti özel mülkiyetin koruyucusu haline getirmiş ve insanların hayatı pahasına bile olsa sermaye birikim rejiminin çıkıntısı olan silah satışının yasal zeminini oluşturmuştur. ABD, silah üretimin en üst düzeyde olduğu ülkelerden biri. Bu silahların büyük kısmı emperyalist amaçlar için üretilse de, hiç de az olmayan bir kısmı da sivil vatandaşların silahlandırılmasında kullanılıyor. Silah üreten endüstrileri tekelleştiren kapitalistler “ikinci değişiklik” aracılığıyla silah alabilecek düzeyde olan vatandaşlardan kar elde etmeyi başarmıştır.

Bu ekonomik güdümlemelerin siyasal yansımasına örnek olarak National Rifle Association (Ulusal Tüfek Derneği) gösterilebilir. 1871’de kurulan bu derneğin şimdi 5 milyona yakın üyesi var. NRA, siyasetçilere silah kullanma ve barındırma konusundaki tavırlarına ilişkin olarak karne notu veriyor ve buna uygun olarak da, hem onların seçim kampanyalarına yapılacak bağış miktarını belirliyor hem de üyelerinin oylarını yönlendiriyor. Ayrıca, ABD’nin son zamanlarda gündeme gelen kürtaj hakkına bakışına gelince hiç de “bireyin iradesine odaklanan özgürlük” anlayışının mevcut olduğunu görmeyiz. Bu da, kapitalizmin ikiyüzlülüğünün bir göstergesi.
Akılalmaz zenginliğin küçük bir grupta toplandığı, sefaletinse çoğunluğa yüklendiği bir düzende bireylerin özgürlüğünden bahsetmeye kalkışan liberal ve liberteryenler, sorunların toplumsal ve ekonomik kaynaklarını perdelemektedirler.

Burjuvazinin tüm eşitlik ve özgürlük vaatleri kağıt üzerinde kalmaktan öteye geçmiyor ve bunlar kapitalist ilişkilerin yeniden üretimi için kullanılıyor. Bireysel silahlanma sorunu da bu yeniden üretimin bir parçası. Burjuvazinin toplumdan soyutlaştırdığı bireyin toplumsallıktan soyutlanmış sözde özgürlük vaatlerine karşın Devrimci Marksistlerin toplumsal özgürlük sorununa bakışı üretim ve toplumsal ilişkilerden bağımsız değildir. İnsanlığın özgürleşmesi sadece işçi sınfının tutsaklayıcı kapitalist ilişkileri topyekun aradan kaldırması sonucu olarak elde edilebilir.