Fransa Seçimleri Sonrası: Radikal Eğilimlere Kapılar Açık – Emre Güntekin
Fransa’da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turu Macron’un pirus zaferiyle sonuçlandı. Katılımın 1969 seçimlerinden bu yana en düşük oran olan % 72’de kaldığı seçimin ikinci turunda Macron oyların % 58,54’ini kazanırken; Le Pen oyların % 41,46’sını almış oldu. Mevcut aritmetik, Le Pen için bir hezimet gibi görünse de aşırı sağın oylarını 5 yıl öncesine göre yaklaşık % 7,5 oranında artırması dikkate alınması gereken bir veri olarak karşımıza çıkıyor. Bu yükseliş Haziran ayında gerçekleşecek parlamento seçimleri için Le Pen’e ekstra bir motivasyon yaratıyor.
Bu sonuçla Macron bir beş yıl daha koltuğunda kalacak; fakat seçimde ortaya çıkan sonuç, bu beş yılda hem Le Pen’le çıkışa geçen aşırı sağın hem de solun öne çıkan adayı Melenchon’un yaratacağı basıncı üzerinde hissedeceğini gösteriyor. Fransa’da özellikle sol seçmen Le Pen’e karşı gönülsüz de olsa Macron’a oy vermişti. Haziran ayında gerçekleşecek parlamento seçimlerinde bu emanet oylar asıl adreslerine geri dönecektir. Parlamentoda oluşacak tablo bir anlamda Macron’un iktidarının sınırlarını belirleyecek.
Fransa’da Yeni Bir Sınıf Mücadelesi Dalgası Kapıya Dayanacaktır!
Macron’un emeklilik yaşını 62’den 65’e çıkarma, üniversiteleri ABD modelinde olduğu gibi paralı hale getirme, sosyal yardımları kısma gibi konulardaki adımları gelecek 5 yılını büyük ölçüde belirleyecek. Zira Fransa’da emekçiler Macron’un bugüne kadar uyguladığı neoliberal politikalara karşı dönem dönem sokakları sert protestolarla doldururken; bunlara bir yenilerinin eklenmesi mevcut sınıfsal çelişkilerin daha da derinleşmesi ve Sarı Yelekliler benzeri toplumsal patlamaların daha da olağanlaşması anlamına gelecektir. Dolayısıyla Fransa’da özellikle radikal sol öznelerin sınıf mücadelesinin bu elverişli zamanları için teyakkuzda olmaları ele geçen fırsatların değerlendirilmesi adına önem taşıyor.
5 yıllık performansı (özellikle Covid-19’da sermayenin karlarını öncelemesiyle) Macron’un zenginlerin cumhurbaşkanı olduğu gerçeğini pekiştirdi. Bu beş yılda Fransız emekçilerin sınıfsal öfkesini en çok kullanan, Macron’un pespaye imajının da etkisiyle elitler ve dışlananlar söylemi üzerinden bir ikilik inşa eden Le Pen ve aşırı sağ oldu. Radikal solun ön plana çıkamadığı ortamda özellikle göçmen düşmanlığı ve İslamofobi bu öfkenin sömürülmesinde önemli araçlar haline geldiler.
Aşırı Sağa Karşı Nasıl Bir Bariyer Örülmeli?
Öte yandan Fransa’nın diken üstünde oturması için de çok fazla sebep var. 2002 yılında baba Le Pen, Chirac’a karşı yarışı büyük bir farkla kaybettiğinde aşırı sağ tehlikesinin savuşturulduğu düşünülüyordu. Fakat aradan geçen 20 yılda hem Cumhuriyetçiler hem de Sosyalist Parti iktidarları yoksul emekçiler adına tam bir fiyasko ortaya koyarak aşırı sağ tehlikesinin büyümesinin baş sorumluları oldular. Tablo ortada: 20 yıldır Fransa’ya hükmeden bu iki parti, tıpkı benzerini Yunanistan’da, İtalya’da, İspanya’da gördüğümüz gibi sandığa gömüldüler. Bu yirmi yıllık tecrübe göz önüne alındığında emekçi sınıfların aşırı sağ tehlikesine karşı zenginlerin başkanı Macron’un iyimserliğine sığınamayacakları açık.
Seçim sonuçlarının belli olmasıyla birlikte sönük bir “zafer” konuşması yapan Macron gelecek yıllar için önemli bir duruma işaret etti ve “Gelecek yıllar kesinlikle sessiz olmayacak.” ifadelerini kullandı. İşçi sınıfının haklarına yönelik yeni saldırılar, bugüne kadar pek çok kez Avrupa’ya devrim ve isyan ihrac eden Fransa’nın yeni sınıf mücadelesi pratikleriyle karşı karşıya kalmasına neden olacaktır. Radikal solun bu noktada bir özne olarak öne çıkması ve işçi sınıfı içerisinde etki kazanması mücadelelerin başarısı için kritik önemde. Melenchon işçi sınıfı ve gençlik üzerinde önemli bir etki bırakmış olsa da böyle bir davayı örgütleyemeyecek kadar düzenle iç içe bir figür. Öte yandan işçi sendikaları üzerindeki etkisiyle önemli bir figür olan ve hemen her kritik dönemeçte bu gücünü düzenin tesisi için kullanmaktan çekinmeyen Fransa Komünist Partisi de 2017 yılından farklı olarak bu kez Melenchon ile işbirliğine girmedi. FKP’nin Melenchon’u desteklemesi durumunda seçimin ikinci turunda emekçilerin iki sağ seçenekten birine mahkum edilmesinin önüne geçilebilirdi. Hatta ikinci turda Melenchon, Macron’un karşısına oldukça iddialı bir şekilde çıkabilirdi. Bu Fransa’da büyük bir dönüşüm yaşatır mıydı? Olumlu yanıt vermek zor, fakat aşırı sağın bu denli önemli bir motivasyon elde etmesinin önüne geçilebilirdi.
Aşırı Sağa Karşı Tarihten Ders Çıkarmak Zorunlu!
Faşizmin bugüne kadar en tutarlı analizini yapan Troçki, burjuva demokrasisinin savunusuyla yetinmenin ve burjuva aktörlerden faşizme karşı mücadele etmelerini beklemenin sonuç getirmeyeceğini şöyle özetlemişti: “Ulusal savunu sahtekârlığı mümkün olan her yerde demokrasi savunusu ek sahtekârlığıyla örtbas edilmektedir. Eğer şimdi bile, emperyalizm çağında bile, Marksistler demokrasiyi faşizm ile aynı tutmuyorlarsa ve her an faşizmin demokrasiye tecavüzünü püskürtmeye hazırlarsa, proletarya savaş durumunda faşist hükümetlere karşı demokratik hükümetleri desteklemek zorunda değil midir? Rezil bir sofizm! Biz demokrasiyi faşizme karşı proletaryanın örgütleri ve yöntemleri aracılığıyla savunuruz. Sosyal-demokrasinin tersine, biz bu savunuyu burjuva devletine emanet etmeyiz [Devlet, müdahalede bulun!]. Ve eğer barış döneminde en “demokratik” hükümete karşı uzlaşmaz muhalefet konumunda kalıyorsak, kapitalizmin tüm rezillik ve cinayetlerinin en vahşi ve kanlı biçime büründüğü savaş zamanında hükümet için sorumluluğun bir nebzesini bile nasıl üstlenebiliriz ki?”
Kapitalist kriz ve emperyalist savaş mekanizmasının yeniden harekete geçtiği günümüz dünyasında işçi sınıfı her türlü olağanüstü olasılık için hazırlıklı olmalı ve silahlarını bilemelidir. Bu ancak işçi sınıfının düzenle bağlarını koparmış bir devrimci öncüsünün inşasıyla mümkündür ve bunun yolu da sınıfın öncülerinin bağımsızlığından geçmektedir. Düzen aktörleriyle ortaya konacak her türlü uzlaşmanın ve kurulan her organik ilişkinin Troçki “bağımsız bir politikadan vazgeçme ve işçilerin şovenistik demoralizasyonu, yani insanlığı yıkımdan kurtarabilecek yegâne faktörün mahvedilmesi anlamına” geleceğini ifade eder.
Fransa, mevcut durumuyla her ihtimale kapının aralanabileceği özel bir ülke konumundadır. İbrenin ne yana kayacağını belirleyecek olan sınıf mücadelesinin gelişimi olacaktır. Yukarıda özetlediğimiz gerçekler ışığında Fransa solu bu tarihsel dönemeç için hazırlanmaya gecikmeden başlamalıdır. Solun insiyatifi alamadığı durumda ibrenin 2027’de aşırı sağdan yana kayması yüksek bir olasılıktır.