Mikrofon Emekçide: Direnen Rifis Makine İşçileriyle Röportaj

Mikrofon Emekçide: Direnen Rifis Makine İşçileriyle Röportaj

Röportaj: Onur Demirci

İstanbul-Kartal’da Rifis Makina fabrikasında sendikalı olduğunuz için işten atıldınız. Bize süreci kısaca özetleyebilir misiniz?

Tabi ki. Ben yaklaşık 5 yıldır bu iş yerindeyim ve bu işyerinde çalışmaya başladığım günden beri bizlere insan muamelesi değil tamamen makine muamelesi yapıldı. ‘Cumartesi,pazar pandemide dahi yarın kesinlikle geliyosun.Gelmiyorsan kapı orada.’ şeklinde davranışlar sergilendi bize içerde. Tabi biz Eylül ve Ekim aylarında toplu bir şekilde arkadaşlarla anlaşarak Birleşik Metal-İş’e üye olduk. Yetki belgemiz yaklaşık 10 gün sonra geldi. Ama yetki belgemiz geldikten sonra patronun bize karşı davranışları çok değişti. “Mesaiye kalacaksınız”dan “Arkadaşlar mesaiye kalır mısınız”a döndü. Bu süreç yaklaşık bir ay devam etti. Bu bir ay içinde bizlere “Sendikadan istifa edin size şu kadar para verelim, sizleri başka sendikaya kendi ellerimle üye yapayım ama bu sendikadan vazgeçin.” gibi söylemlerde bulundu; ama hiçbirimiz kabul etmediğimiz için 8 kişi 24 Aralık’ta işten çıkarıldık. Daha sonrasında fabrikayı bir hafta ücretli izne çıkarttı. İnsanlara bu ücretli izin esnasında paralar teklif edildi, onun dışında ailelerimize telefonla ulaşarak çocuklarınız suç işliyor denilerek bizlere iftiralar atıldı. Bizler burada 80 kişi çalışıyorduk. 52 kişi sendikaya üye olduk. Kimse sendikalı olmaktan vazgeçmedi, vazgeçmeyecek de. İçeride şu an arkadaşlarımıza “Sizleri başka sendikaya üye yapalım. Bakın onları kovduk sizi de kovarız.” gibi tehditler devam ediyor. Bizler işimize geri alınana kadar 8 arkadaşımızla birlikte kapıda beklemeye devam edeceğiz. Biz patrona ortak olmak istemiyoruz. Anayasal hakkımız olan sendikanın tanınmasını, toplu sözleşme yapılmasını ve atılan arkadaşlarımızın işe geri alınmasını istiyoruz.

24 Aralık’da işten atıldınız. 8 kişi işyeri önünde her gün direniştesiniz. Peki işyeri önünde bir sıkıntıyla karşı karşıya kalıyor musunuz? Patron içerdeki işçileri çözmeye çalışıyor; ama aynı zamanda sizin de dışarda olmamanızı istiyor. Her gün buraya geldiğiniz zaman nasıl bir tabloyla karşılaşıyorsunuz?

Biz Türkiye Cumhuriyeti’nde anayasal hakkımızı kullandık. Hiçbir şekilde suç işlemedik. Şu anda hakkımıza sahip çıkarken devlet işçinin başına polis koyuyor. İşveren içerde suç işlediği halde polis ona hiçbir şekilde müdahale etmiyor. İşveren göz göre göre suç işlemeye devam ediyor. Bizlerin başına değil patronun başına polis dikilmesi gerekli.

24 Aralık’ta işten atıldığınız günden beri burada direnmeye devam ediyorsunuz. Bundan sonra içeriye sendikayı sokmak için yapmayı düşündüğünüz eylemler ya da planlar var mı? 

Söylediğim gibi, kimse sendikadan vazgeçmiyor. Biz patronun seçtiği değil işçinin seçtiği sendikayı istiyoruz. Eylem konusuna gelince biz 8 kişi olarak fabrika önünde sabah 07:30, akşam 17:30 arasında beklemeye devam edeceğiz. Bize destek olmak isteyen arkadaşlarımızı da fabrika önüne bekliyoruz. Çünkü desteğe bu dönemde çok ihtiyacımız var.

Sendikalı olmak neden önemli? Siz fabrikaya sendikayı sokmak isterken neyi amaçlıyordunuz? Çünkü anladığımız kadarıyla patron sendika lafını duyar duymaz işçilere hem zam yapacağını hem sosyal haklar vereceğini söylemiş; ama buradaki 8 işçi özellikle sendikanın fabrika içerisinde girmesini şu an alınacak bir takım güncel haklardan daha önemli olduğunu düşünüyor.

Bizler hiçbir zaman patronun iki dudağının arasından çıkan kararlara sıkışmak istemedik. Düğünün mü var, cenazen mi var bunlar patronun umrunda olmuyor. Sermayesinin vermiş olduğu güçle kafasına göre bizleri çalıştırmaya zorluyor. Ama sendikalı olduğumuz sürece bize bu baskıları yapamayacağını çok iyi biliyorduk; çünkü bir toplu sözleşme altında çalışacaktık. Biz bunun için sendikayı istedik.İşveren de işçiler benim avcumun içinde olsun, istediklerimi yapsınlar dediği için sendikaya karşı.

Bugün Türkiye’nin her yerinde haksızlığa uğradığı için ses çıkarmaya başlayan işçiler var. Aynı zamanda bugün güncel olarak metal sektöründe çalışan işçilerin önünde bir grev mücadelesi var. Sendikalı olmak anayasal bir hak iken sendikalı olduğu duyulur duyulmaz işçiler zorla işten çıkartılıyor, e-devlet şifreleri zorla ellerinden alınıp sendikalı olup olmadıkları tespit edilmeye çalışılıyor.

Türkiye’de bu haksızlıklara uğrayan ve sizlere bakan işçilere ne söylemek istersiniz?

Öncelikle işçi sınıfının tıpkı seksenlerin sonundaki gibi, 15-16 Haziran’daki gibi tekrar birlik olup sokaklara dökülmesi gerekiyor. Hiçbirimizin 3-4 tane evi,arabası, bankada parası yok. Bizim bir tek gücümüz var; o da üretimden gelen gücümüz. Bunu kullanmamız çok önemli. Bunun için de hangi sendikaya üye olduğumuz çok önemli. Bugün asgari ücret 4250 TL olmuş olabilir. Ben bu 4250 TL ile sadece bu ay geçinebileceğim. Şubat,Mart aylarında benim önüme ne gelecek bunu hiçbir şekilde bilmiyorum. Ama toplu sözleşme hakkını kazandığımız takdirde gerekirse enflasyonla işçi de mücadele edebilecek duruma gelebilir.

Elinize, ağzınıza, direnişinize sağlık. Biz de sonuna kadar yanınızda olmaya devam edeceğiz.Birleşe birleşe kazanacağız!