Kısa Bir Ömrün Uzun Hikayesi : Mehmed Uzun – Hüseyin Çiçek
Resmi nüfus kayıtlarına göre Mehmed Uzun 1 Ocak 1953 yılında Siverek’te doğdu. Babası hayvan alım – satımı yapan bir tüccar, annesi ise ev hanımıydı. Babasının hayvan ticareti için genelde şehrin dışında olması nedeniyle vakti daha çok dedesiyle geçiyordu. Bu vakitlerde dedesi Heme’nin, küçük Mehmed’e Kürtçe’nin Dımıli ve Kurmanci lehçelerinde anlattığı hikayeler ve masallar yazara ileride yazacağı eserlerin esin kaynağı olacaktı. “Geniş aşiret evimizde konuşulan dil Kürtçeydi. Sayılmayacak kadar çok amca, teyze, hala, dayı ve yakın akrabalarım hep Kürtçe, Kürtçenin iki lehçesi Kurmanci ve Kırmançki (Dımıli/ zazaca) konuşuyordu. Dedem ve anneannemin anlattığı masal ve öyküler hâlâ kulaklarımda. Onlar hâlâ zaman zaman geceleri çalışma odamın penceresine gelerek bana göz kırpıyorlar. Babamın işlemeli, uzun “bilur”u (kaval) çalarak söylediği “Meme Alan”, “Cembeliye Hekkare û Binevşa Narin”, “Siyabend û Xece” ve diğer destanlar, bugün de, kendimi iyi hissetmediğim zamanlar, gelip bana yardımcı oluyorlar”
Dedesiyle yaptığı bir yolculuk esnasında kendisine söylenen şu söz yazarın ileride hedefinin ne olacağıyla ilgili ipucuları taşır: “Evet, uzak, çok uzak ama beni iyi dinle. Ve şimdi söyleyeceğimi asla unutma. Senin şu karşımızdaki Keskesora(Gökkuşağı), o canlı renklere ulaşman lazım. Ben ulaşamadım, babana hep söyledim heyhat o da ulaşamadı, fakat sen … Senin mutlaka ona ulaşman lazım” (Ruhun Gökkuşağı, Mehmed Uzun).
Dedesinin Önüne Koyduğu Hedefe Ulaşmanın İlk Adımı: Okul Yılları
Mehmed Uzun, 7 yaşına geldiğinde mahallenin ilkokulu Şair İbrahim Refet ilkokuluna yazılır. Çünkü dedesine keskesora (gökkuşağı) ulaşacağına dair söz vermişti. Okula gittiği ilk günü şöyle anlatacaktı Ruhun Gökkuşağı eserinde yıllar sonra: “Okula attığım ilk adım, cennetimden uzaklaşıp cehenneme attığım ilk adım oldu. O ilk gün, sonraki hayatımın nasıl olacağını da belirleyen gün oldu. Okul bahçesinde sıraya girmeye çalışırken aramızda Kürtçe konuşuyorduk. Bir tokat attı İstanbullu yedek subay öğretmen, Türkçe konuş diye. Ama Türkçe bilmiyordum ki…Ve o tokattın ne anlama geldiğini bir daha unutmadım” (Aslında her yıl Türkçe bilmeyen binlerce öğrencinin yaşadığı bir durum.)
Okul yılları yazara umulmadık çelişkiler yaşatır; zira okul öncesindeki dünyasında dedesinin masallarındaki dil yasaklanmış, bildikleri tamamen yok edilmişti. Çünkü kendisini ifade edebildiği ana dili Kürtçe yasaktı ve artık dedesinin masallarında olmayan bir dille konuşmak zorundaydı. Eğitim dili Türkçe olduğu için derslerde zorlanır ve okulu bırakır; fakat ailesinin ısrarıyla yeniden derslere devam eder. Biraz da dedesine verdiği sözü hatırlayarak okula devam eder. Okuma ve yazma dili tamamen Türkçe olduğu için anadili artık arka planda kalır.
İlk Tutuklanması ve Kürtçe İle Yeniden Buluşması
1970’lı yılardaki gençlik hareketlerinin yükselmesi metropollerle sınırlı kalmayıp Siverek’e kadar uzanır. Mehmed Uzun bu dönemde lisede okumaktadır. Bir yandan bir yakınından aşırdığı siyasi kitapları okuyor gizlice, diğer yandan da akşamları duvarlara toplumsal ve siyasal içerikli yazılar yazıyordu. Takvimler ordu 12 Mart Muhtırası’nı vermiş ve Nihat Erim’i iktidara getirmişlerdi. 12 Mart Muhtırası ile birlikte geniş bir tutuklanma furyası başlar. Bu tutuklama furyası içinde daha yaşı 18 yeni giren Mehmed Uzun da vardır.
Uzun’un Tu (Sen) kitabında cezaeviyle ilgili yazmış olduğu şu sözler o dönemde cezaevlerinin mahkumlar tarafından bir okula çevrildiği gözler önüne seriyor: “Biliyorsun, cezaevleri toplumsal üniversitelerdir. İnsan isterse cezaevinde kendini geliştirebilir” O da öyle yaptı. Cezaevinde Uzun’u kuzeni ve ilk öğretmenim dediği Ferid Uzun karşılar. Kürtçe okuma ve yazmayı burada Musa Anter ve kuzeni Ferit Uzun’dan öğrenir. Özelikle kuzeni Ferid Uzun kendisine sürekli “Kürtçe yaz, Kürtçe oku” telkiniyle cesaretlendirir.
İki senelik hapis sürecinin ardından, 1974’te uygulanan genel af ile serbest bırakılmasına müteakiben Ankara Yüksek Teknik Öğretmen Okulu’na kayıt yapar. Burada arkadaşlarıyla birlikte Komal (Topluluk) yayınevini kurar. 21 Mart 1976’da yayınlamaya başladıkları Rizgari (Kurtuluş) isimli Kürtçe-Türkçe derginin yayın yönetmenliği koltuğunda Mehmed Uzun vardır. Yayımladıkları yazılarda “bölücülük” yaptıkları iddiasıyla tekrar tutuklanır. Çıktığı duruşmada yaptığı savunmaya ve savcıya hitaben Kürtçe konuşarak anadilinin varlığını kanıtlamaya çalışmasına rağmen serbest bırakılmaz. 15 Eylül 1976’da tahliye edildikten sonra, yargılaması bitmediği için ve ceza almasına kesin gözüyle bakıldığından ötürü 26 Ağustos 1977’de dönemin DDKO (Devrimci Doğu Kültür Ocakları ) başkanı Necmettin Büyükkaya’nın yardımıyla Kürtçe de Bin Xete (Hat altı) denilen Suriye Kürdistanı’na (Rojava) geçer. Buradan da sahte bir pasaportla yaklaşık 30 yılını sürgün geçireceği İsveç’e gider. 12 Eylül Darbesi’nin ardından Türkiye Yazarlar Sendikası’nın kapatılması ve yazarların tutuklanması ilişkin olarak yazdığı eleştirel yazılar yüzünden, 1981 yılında Türkiye vatandaşlığından çıkarılır.
Sürgün Ve Yazarlık Dönemi
İsveç’e yerleştikten sonra çalışmalarına devam eden Uzun, bir süre Dagens Nyheter ve Aftonbladet gibi gazetelerde yazılar yazar. 1979’dan itibaren Rızgariya Kurdistan (Kürdistan’ın Özgürlüğü), Hevi (Umut) gibi Kurmanci yayın yapan dergilerin yanı sıra 1989-92 yılları arasında İsveçce yayımlanan 90-tal isimli edebiyat dergisinde yazarlık yapar. Mehmed Uzun, bu dönemde siyasetle arasına mesafe koyup kendini daha çok Kürtçe üzerine yoğunlaştırsa da İsveççe ve Türkçe’den de soyutlamaz. Her üç dilde yürüttüğü çalışmalarıyla çok kültürlü bir yazarlığı tercih eder. İlk çalışması anadilinde bir roman yazmak olur. Lâkin, Kürtçe herhangi bir dilbilgisi kaynağı ve yeterli edebi yayın bulunmadığı için önce bir yazı dili kurmak zorunda kalır. Tu (Sen, 1985) adlı kitabını yazdığı sırada, edebi dilinin de yetersiz olduğunu düşünüp, Başur (Irak Kurdistanı) ve Rojava coğrafyasında dergi, kitap, gazete tekmil Kürtçe ile ilgili ne varsa aramaya başlar. Bu aramalar neticesinde eski Kürt metinlerini inceleme fırsatı bulur. Bu çalışmalar esnasında Uzun yeni bir dil yaratmanın peşine düşer ve Kürtçenin kadim lehçelerini birbirine yaklaştıracak bir proje çizer.
Zira Kürtçede aynı lehçeyi konuşan insanlar bile birbirini anlamakta güçlük çekiyordu. Bir kelimenin anlamı köyden köye, hatta haneden haneye değişebiliyordu. Uzun, Kürtçenin yıllarca egemenler tarafından yasaklanması ve üstelik Kürtçe’nin yazı diliyle geç tanışması bu durumu daha da kötürüm kılmıştı. Bu sorunu çözecek metot ise Kürtçenin lehçelerinin aynı çatıda altında birleştirilerek kendine özgü bir roman dili yaratmaktır. Oluşturduğu bu edebi dil, Kürt klasik edebiyatı, günlük konuşma dili ve dengbêjlik geleneğinden beslenen modernize edilmiş bir dildir.
Bu bağlamda 1985’te yayınlanan Tu (Sen) eserini müteakiben yayımladığı Mirina Kalekî Rind (Yaşlı Rind’in Ölümü, 1987), Siya Evîne (Yitik Bir Aşkın Gölgesinde, 1989) ve Rojek Ji Rojên Evdalê Zeynikê (Abdal’ın Bir Günü,1991) gibi romanlarının ortak teması savaş, sürgün, tehcir, başkaldırı ve Kürtlerin maruz kaldığı haksızlıklardır. Eserleriyle, bastırılmış Kürt insanının sesi olmaya odaklanmış yazarın yarattığı kahramanlar, genelde halkının özgürlüğü ve refahı için uğraşan vatansever Kürt aydınlarıdır.
1995’te yayımlanan Kader Kuyusu romanında yazar, önceki eserlerinden daha farklı bir teknik kullanır. Olayların iki anlatıcının ağzından anlatıldığı romandaki dönemler fotoğraflarla sunulmuştur. Eser, Mir Celadet Ali Bedirhan’ın hayatını konu alsa da biyografi niteliğinde değildir. Etno-sembolik (Argümanlarını çoğunlukla modernist eleştiri üzerine oturtmuş bir kuram) öğelerin kullanımı açısından dikkate değer olan Kader Kuyusu, bu açıdan birtakım benzerlikler taşır. Yitik Bir Aşkın Gölgesinde romanıyla birlikte Aydın Trajedisi üçlemesinin ilk iki cildini oluşturur. Kürt aydınlarının trajik hayat hikâyelerini konu alan her iki romanda da Uzun, Memduh Selim Bey ve Celadet Bedirhan karakterleriyle, var olan Kürt klişelerini de kırmaya çalışır.
Mehmed Uzun, 1995 yılında türünün ilk örneği olan Antolojiya Edebiyata Kurdî (Kürt Edebiyatı Antolojisi) ve gazeteci Madeleine Grive ile birlikte, İsveç’teki göçmen yazarlar hakkında Världen i Sverige (Tüm Dünya İsveç’te) adlı antoloji eserlerini yazar. Ertesi yıl Nar Çiçekleri, 1998 yılında ise Dengbejlerim isimli Türkçe deneme kitaplarını yayınlar. Mehmed Uzun, ‘Aşk Gibi Aydınlık-Ölüm Gibi Karanlık’ romanı ve ‘Nar Çiçekleri’ adlı deneme kitabı ile ilgili olarak 2001 baharında yargılanır ve beraat eder.
Roman, söyleşi, deneme, anlatı ve inceleme türünde 20’ye yakın eser yazan Uzun, romanlarını Kürtçe, diğer edebi çalışmalarını ise Kürtçe, Türkçe ve İsveççe yazmıştır.
Kürtçe yazdığı yedi roman, 1990’lardan itibaren Türkiye’de yayımlanmaya başlar. Selim Temo ve Muhsin Kızılkaya’nın çevirdiği romanlar, Türkiye’de hem Kürtçe hem de Türkçe yayımlanmıştır. İsveç ve Dünya Gazeteciler Birliği, Uluslararası ve İsveç PEN Kulübü üyesi olan Uzun, Kürt PEN Kulübü’nün kurulmasına da önayak olur. İsveç’te yaşadığı yıllar boyunca ülkenin kültür ve edebiyatını derinden öğrenen ve İsveççe çalışmalarda da bulunan Uzun, aynı zamanda İsveç Yazarlar Birliği’nin yönetim kurulu üyesiydi.
Ölümü
Mayıs 2006’da mide kanseri teşhisi konulan yazar, bir müddet Stockholm’de tedavi gördü. Buradaki doktorların kendisine söylediği “sayılı gününüz kaldı, kalan vaktinizi ailenizle geçirin” sözü üzerine 13 Temmuz’da 2006’da Diyarbakır’a gelmişti.
Havaalanında yaklaşık 2 bin kişi karşılar onu. “Ben buraya ölmek için değil, yaşamak için geldim” diyen Uzun için Diyarbakır’daki dostları, akraba ve arkadaşları, tanıdığı, tanımadığı çok sayıda insan, için adeta seferber olur. Yattığı hastanenin karşısına devasa bir fotoğrafı asılır. Hastane bahçesi ise tanınan kişilerin yanında, halktan, uzak köy ve kasabalardan insanların akınına uğrar. Kimisi koca karı ilacı hazırlar onun için, kimi kendi ürettiği balı getirir. Tekmil herkes Mehmed Uzun’u yaşatmanın telaşı içindedir.
Yıllar sonra döndüğü toprakları Uzun’a adeta hayat verir. İsveçli doktorların 3 günlük ömür biçtiği Mehmed Uzun ayağa kalkar. Artık yürüyebilirken, bazı ihtiyaçlarını kendi karşılayacak kuvvete erişir. Bu fırsattan istifade doğum yeri olan Siverek’e giderek Fırat Vadisi’ni gezer, çok sayıda röportaj verir ve yeni yazacağı kitaplardan bahseder. Bir seneyi aşkın süre eş, dost ve arkadaşlarıyla vakit geçirir. Ama yorgunluk, takatsizlik belirtilerinin tekrar kendini göstermesi üzerine hastaneye yatırılır. 11 Ekim 2007’de, Dicle Üniversitesi Hastanesi’nde hayatını kaybeder. 13 Ekim günü Diyarbakır Ulu Camii’nde kılınan cenaze namazı ardından, yazarın vasiyeti üzerine, cami önündeki kalabalığa sırasıyla Yaşar Kemal, Şerafettin Elçi, Ahmet Türk ve Osman Baydemir’in yaptığı konuşmaların ardından Mardinkapı Mezarlığı’na defnedilir.
Mehmed Uzun’un Yapıtları:
Tu (Sen), Roman, 1985; Mirina Kalekî Rind (Yaşlı Rind’in Ölümü), Roman, 1987; Siya Evîne (Yitik Bir Aşkın Gölgesinde), Roman, 1989; Rojek Ji Rojên Evdalê Zeynikê (Abdal’ın Bir Günü), Roman, 1991; Destpêka Edebiyata Kurdî (Kürt Edebiyatına Giriş), İnceleme, 1992; Hêz û Bedewiya Pênûsê (Kalemin Gücü ve Görkemi), Denemeler, 1993; Mirina Egîdekî (Bir Yiğidin Destanı), Destan-Ağıt, 1993; Världen i Sverige (Tüm Dünya İsveç’te), Edebiyat Antolojisi, M. Grive ile Birlikte, 1995; Antolojiya Edebiyata Kurdî (Kürt Edebiyatı Antolojisi), Antoloji, iki cilt, 1995; Bîra Qederê (Kader Kuyusu), Roman, 1995; Nar Çiçekleri, Deneme, 1996; Ziman û Roman (Dil ve Roman), Söyleşiler, 1997; Bir Dil Yaratmak, Söyleşiler, 1997; Dengbêjlerim, Deneme, 1998; Ronî Mîna Evînê-Tarî Mîna Mirinê (Aşk Gibi Aydınlık-Ölüm Gibi Karanlık), Roman, 1998; Zincirlenmiş Zamanlar Zincirlenmiş Sözcükler, Deneme, 2002; Dicle’nin Sesi I – Hawara Dîcleyê (Dicle’nin Yakarışı), Roman, 2002; Dicle’nin Sesi II – (Dicle’nin Sürgünleri), Roman, 2003; Ruhun Gökkuşağı, Anlatı, 2005; Küllerinden Doğan Dil Ve Roman, Söyleşi, 2005; Bir Romanın Hatıra Defteri, Günlük, 2007.