V.U. Arslan ile Gündem Değerlendirmesi
Sosyalist Gündem: Korona salgınından işçi sınıfı ağır hasar aldı. Salgın üretimin sürdüğü sanayi bölgelerinde yoğunlaşıyor ve ekonomik bunalım emekçi ailelerini şiddetle vuruyor. Çok sınırlı bir kesim işsizlik sigortası ve kısa çalışma ödeneğinden yararlanabildi. Buna rağmen emekçi tepkisinin zayıf kaldığını gördük. Sınıf mücadelesinin seyrini nasıl yorumlarsınız?
Veli Umut Arslan (V.U.A): İşçi sınıfı pandemi sürecine örgütlü ve zinde girmediği için mevcut durum sürpriz değil. Emekçi mücadelesinin uzun soluklu kronik problemleri aşılabilmiş değil; örgütsüzlük gibi, sendikal bürokrasi gibi… Aslında bu süreçte 1 Mayıs ayağımıza kadar gelmiş büyük bir fırsattı. Ama maalesef başta DİSK olmak üzere sol sendikal bürokrasi bu fırsatı değerlendirebilecek bir vizyona sahip değil. 1 Mayıs gibi gündemleri değerlendiremeden, başarılı kampanyalar yapamadan daha örgütlü ve kapsamlı mücadeleler elbette verilemez. Diğer taraftan büyük kentlerin emekçi havzalarında sınıfsal bir öfke birikiyor. Bu bir gerçek. Bu yüzden devrimciler sistematik kampanyalarla bu havzalarda örgütlenmenin yolunu bulmalılar. Nitekim yakın zamanın deneyimleri bunun için harcanan emeklerin boşa gitmediğini, sonuç alınabildiğini gösteriyor. Bu mücadelenin sonuçları hepimizin kaderini belirleyecek.
Sosyalist Gündem: Pandemi koşullarında Sosyalist Emekçiler Partisi nasıl bir mücadele çizgisi izledi?
V.U.A: Salgın öncesinde oldukça verimli bir çalışma döneminden geçiyorduk. Bu süreç salgınla beraber yarıda kesildi, ama bizler de “pandemi var” diyerek parti faaliyetlerini askıya almadık ya da sadece internet ortamıyla yetinmedik. Sağlık önlemlerini alarak mücadele etmenin yollarını aradık. İşçi sınıfının taleplerini yükseltmek için emekçi semtlerinde yaygın afiş çalışmaları ve yazılamalar yaptık. 1 Mayıs’ın tüm mahallelerde eylemlere sahne olması için büyük efor sarf ettik ve çalışma yaptığımız mahallelerde bunun geri dönüşlerini aldık. 1 Mayıs, 6 Mayıs ve Soma Katliamı’nın yıl dönümünde eylemler düzenledik. Bu denli yoğun bir çabaya solda rastlamadığımı söylemem gerekir. Nitekim çalışmalar esnasında emekçi halktan yoğun destek aldık. O sempatiyi hissedebiliyorsunuz. Bunun bir sonucu da üyelerimizin zinde kalması oldu. Normalleşme yaşandığında bunun meyvelerini toplayacağımızı düşünüyorum. Biz her zaman için çalışkan ve iddialı bir partiyiz. Türkiye’de devrimci sosyalist mücadelenin öncü gücü olmayı hedefliyoruz. Bu arada internet üzerinden yürüttüğümüz eğitim ve propaganda faaliyetlerinden söz etmeden geçmeyeyim.
Sosyalist Gündem: Sanki salgın sürecinin sonuna geldik gibi konuştunuz. Bu konuda ne dersiniz?
V.U.A: Bu konuda bilim insanları dahi net konuşamıyor. Büyük bir bilinmezlik var. Bakınız COVİD-19 bağlantılı yeni bir hastalığın küçük çocuklarda ölümcül sonuçlar yarattığı bilgisi geliyor. Bütün bu belirsizlik ortamında tüm dünyadaki kapitalist iktidarlar, ekonomik kriz daha da derinleşmesin diye “normalleşmek” için acele ediyorlar. Türkiye’de de durum farklı değil. Sanırım burada kritik konu ikinci dalga meselesi. Normalleşme adımları sonrası salgında yeni bir sıçrama yaşanırsa işte o zaman izolasyona geri dönüş kaçınılmaz olur ve kapitalist ekonominin işleyişi ağır darbe alır. Bu da pandeminin sonuçlarının katlamalı şekilde artması anlamına gelir. Bu bağlamda önümüzdeki günler ve haftalarda ülkelerin deneyimleri izlenecek. Örneğin normalleşme adımlarında başı çeken ve güvenilir veriler sunan Almanya’da salgının sıçrama yapıp yapmayacağı herkesin dikkat kesildiği bir deneyim olacak. Eğer salgında yeni bir sıçrama olmazsa bu sefer gözler sonbaharda virüsün ne ölçekte yayılacağına ve ölümcüllük seviyesine çevrilecek.
Sosyalist Gündem: Peki dünyada sınıf mücadelesinin seyrini nasıl değerlendiriyorsunuz?
V.U.A: Lübnan’da isyan kaldığı yerden devam ediyor. Bunun dışında isyan beklediğimiz ülkelerden Irak’ta da protestolar başladı. Yani Irak emekçileri bizleri yanıltmıyor. Bu iki ülkedeki yoksulluk öylesine arttı ki emekçiler açlık tehlikesini pandemiden çok daha tehlikeli görüyorlar. Bu yüzden sokaktalar ve dünya sınıf mücadelesinin öncüsü durumundalar. Ama bunun dışında ABD’den Arjantin’e birçok ülkede emekçiler kah pandemi şartlarında çalışmaya zorlandıkları için kah işten çıkarmalara karşı direnişe geçiyorlar. Kısıtlamalar kaldırılıp ortam normalleştiğinde sınıf çatışması alevlenecektir. İtalya, Fransa, ABD, Latin Amerika, Kuzey Afrika, İran gibi noktalar da isyanlara gebe görünüyor.
Sosyalist Gündem: Geçtiğimiz günlerde 40 ülkeden tanınmış isimlerin öncülüğünde İlerici Enternasyonal ilan edildi. Bunun hakkında ne söylersiniz?
V.U.A: Kapitalizme karşı mücadelenin enternasyonal bir mücadele olması gerektiği ortada olduğu için bu “havalı” enternasyonal yakıştırması bir hayli revaçta. Gelgelelim bizim Enternasyonal’den anladığımız işçi sınıfının uluslararası devrimci örgütüdür ve ilk dört enternasyonalin birikimleri ve mirası üzerine yükselir. Bu yeni girişimin bu tarz referansları olmadığı ortada. Bernie Sanders, Yanis Varoufakis gibi isimler devrimci değil, reformist politikacılar. Bunlar pandemi ve ekonomik buhran şartlarında faşizm ve otoriterlik yükselecek korkusuna kapılan bir takım sol entelektüelleri bir araya getirebilir, ama o kadar. Fazla bir anlam yüklememek gerekir.
Sosyalist Gündem: Biraz iç siyasetten konuşalım… AKP cenahında “yeni bir darbe” iddialarıyla büyük gürültü koparıldı, yandaş isimler tehditler savurdu. Sizce darbe iddiasının bir altyapısı var mı? Ya da AKP’nin amacı nedir?
V.U.A: AKP ortamın yumuşamasını istemiyor. Sanırım temel mesele bu. Ortam yumuşarsa AKP-MHP tabanından kaymalar olacak diye korkuyorlar. Bu yüzden muhalefet öyle bir şeytanlaştırılmalı ki ne dediği bile dinlenmesin. Örneğin ortam yumuşarsa CHP’li belediyelerin yardım kampanyalarını engelleyemezsiniz. Ya da ister istemez ekonomik sorunlar gündemi domine etmeye başlar. Bunlar RTE’nin tahammül edeceği şeyler değil. AKP kendi destek tabanını çözülmelere karşı sürekli sıkılaştırmak zorunda. Kutuplaştırma bu noktada çimento işlevi görüyor. Bunun da sürekli güncellenmesi lazım, o yüzden “terör, darbecilik, din düşmanlığı” sürekli ısıtılıyor. Bunlar aynı zamanda korkutucu ithamlar. Böylelikle bir yandan toplumsal muhalefet sindiriliyor bir yandan da oy geçişkenlikleri azaltılıyor. Buna mecburlar; çünkü AKP’nin artık kapsayıcı bir hegemonya kurması mümkün değil, “eldekini nasıl tutarız kaygısı” nefrete varan kutuplaştırmayı alternatifsiz tek strateji haline getiriyor. Darbe iddiası da bununla alakalı.
Sosyalist Gündem: Baskı ortamından söz etmişken AKP’nin baroları ve odaları yandaş kurumlar haline getirme operasyonu başlamış görünüyor?
V.U.A: AKP daha önce de denemiş ama meslek örgütlerini ele geçirememişti. TMMOB, TTB ve TBB toplumsal muhalefetin önemli bileşenleri oldular. Bunun dışında eczacılar, diş hekimleri ve muhasebecilerin odaları da hedef durumundalar. Tabi ilk hedef TBB olacak gibi duruyor. Çoklu baro ve başka ayak oyunları ile barolar emir alan yandaş noterler ve menfaat odakları haline getirilmek isteniyor. Bu bir AKP klasiği. Buna karşı meslek örgütlerinin acilen bir araya gelerek ortak bir mücadele stratejisi oluşturmaları gerekiyor.
Sosyalist Gündem: Peki gelecekte otoriterlik dozajında bir sıçrama beklemek gerekir mi?
V.U.A: Bence RTE ipleri elinden kaçırmadığı sürece mevcut çizgisini sürdürecektir. Buna seçimli otokrasi diyebiliriz. Gelgelelim özel bir tarihsel dönemden geçeceğiz. Ekonomik krizin etkileri yüzünden AKP büyük kayıplar yaşar ve seçim kazanmak imkansız hale gelirse her türlü olasılığa hazır olmak gerekir. Bu durumda otoriterliği de artırabilirler, bizim işimize parlamenter düzen geliyor deyip eski sisteme geri de dönebilirler. Bunun dışında emekçi bölgelerinde bir toplumsal patlama da yaşanabilir, burjuva partiler arasında kartlar da yeniden karılabilir. Bu yüzden bugünden net tahminler yapmaya kalkmak doğru değil, o günün somut şartları açığa çıktığında net bir okuma yapılabilir.
Sosyalist Gündem: Ekonomik kriz herkesin dilinde. Ama açıklanan bazı anketler AKP’nin oylarını koruduğunu gösteriyor.
V.U.A: Tabi herkesin kendi anket şirketi var, burası ayrı bir konu. Ama bence ekonomik krizin siyasete etkisini önümüzdeki süreçte göreceğiz. Şimdilik korona virüsü etkisi topluma egemen. Yani AKP’ye yakın kesimler işsizliğin faturasını ilk olarak iktidara kesmiyor. “Virüs geldi ve iş yerleri kapandı, tüm dünyada böyle oldu, bunun AKP ile alakası yok” diye düşünülüyor. AKP’nin yoğun destek aldığı kesimlerden yaşlıların emekli aylıklarında bir sıkıntı olmadı, yine taşrada pandemi ve ekonomik krizin etkileri daha geç ve daha zayıf hissedilecek. “Suçlu Korona, üstelik AKP süreci iyi yönetti” algısı AKP tabanında oldukça güçlü. Sağlık Bakanı’nın popülaritesi çok yüksek. Öyle ki bazı solcular bile Sağlık Bakanı’nı övme yarışına katıldı. “COVID-19 yüzünden ölenlerin sayısı gelişmiş ülkelere göre çok az”, “sağlık sistemimiz ne kadar güçlü”, “ABD ve İngiltere’ye bile sağlık yardımı yaptık” gibi argümanlar etkili oluyor. Unutmayalım AKP’nin en başarılı olduğu konu algıları yönetmek. Diğer taraftan bu algılar aylar içerisinde dağılacaktır. Özellikle kentli emekçiler içerisinde. Zira ekonomik krizin yükü aylar içerisinde özellikle işçi sınıfı için taşınmaz hale gelecek. İşsizlik, hayat pahalılığı ve küçük burjuvazinin iflasları etkisini gösterdikçe en geç sonbaharda AKP’den duyulan memnuniyetsizlik büyüyecektir. Neticede AKP’nin desteği bariz biçimde azalacak. Bu azalışın ne kadar keskin olacağını ekonomik krizin derinliği ve toplumsal muhalefet belirleyecek.
Sosyalist Gündem: Bu durumda erken seçim ihtimalini düşük görüyorsunuz?
V.U.A: RTE’ye kalırsa evet çok düşük, ama erken seçim kararı RTE’den çok Bahçeli ile alakalı. Bahçeli erken seçim çıkışı yaparsa durum değişir. Ama MHP, AKP’yi kendi çizgisine yakın tuttuğu oranda pek istifini bozmayacaktır. Ekonomik krizin AKP-MHP tabanında büyük kopuşlara neden olacak şekilde şiddetlenmesi durumu farklı bir senaryoyu doğurabilir.
Sosyalist Gündem: Peki MHP Genel Başkan Yardımcısı’nın tam da bu sıralarda 2011’den kalma “3 hilalin tek başına iktidarı” söylemini sosyal medyadan gündem etmesini nasıl yorumlamak gerekir?
V.U.A: Koalisyon ortakları arasında krizlerin yaşanması Türkiye siyasi tarihinde sıra dışı olaylar değil. Anladığımız kadarıyla AKP MHP’nin esiri olmaktan yorulmuş durumda. Üstelik başkanlık seçimlerindeki %50+1 çıtası aşılamayacak kadar yüksek görünüyor. Bunu %40’a çekelim düşüncesinin AKP’li kurnazların kafasından geçtiği kamuoyuna yansımıştı. Bu da bir yandan MHP’nin devre dışı kalma ihtimalini doğuruyor. Anlaşılan MHP’liler bu işler olgunlaşmadan AKP’ye bir uyarı vermek istemişler. AKP bu uyarıyı aldığı oranda sıkıntı fazla büyümez. Kaldı ki %40 formülü RTE’nin sıkıntısını çözmez, çünkü muhalefet partileri belediyelerde olduğu gibi aralarında anlaşırsa aynı denklemlere geri dönülür.
Sosyalist Gündem: Teşekkür ederiz.
V.U.A: Ben teşekkür ederim