Alın Topu Kendiniz Oynayın! Sporcu Sağlığıyla Oynamayın!-Çağın Erdinç
YKS’yi alelacele yapıyorlar; turizmi başlatıyorlar; futbolda ligleri açıyorlar. Sebep ne? Tek sebep para. Paranın döndüğü sektörler önemli. Para deyince akan sular duruyor. İnsan sağlığının ne önemi var? Önemli olan şişen ceplerin inmemesi. Ligler başlamazsa, Bein Sports patronlarının cepleri nasıl dolacak?
Bein Sports, 2016’da gerçekleşen ihale sonucu 500 milyon dolar bedelle Süper Lig’in yayın haklarını 5 sene boyunca almıştı. Katar şirketi olan Bein Group için maçların devamlılığı çok önemli. Maçlar oynanmadığında gelirleri azalıyor. Türkiye Futbol Federasyonu için de maçların devam etmesi önemli. Zira, “havuz sistemi” denilen bir yapı var. Bu sisteme göre Bein Sports, TFF’ye yayın gelirinden elde ettiği payın bir kısmını veriyor. Yani çok büyük paralar dönüyor. Örneğin 2018’de 1.5 Milyar Türk Lirası havuz geliri dağıtıldı. Bu kadar büyük paraların döndüğü bir organizasyonda futbolcular ve kulüp çalışanları hasta olsa ne yazar? Tabi bir de “tüpçü” lakaplı Yıldırım Demirören’in sahip olduğu bahis şirketinde dönen paralar var. Futbol oynanmazsa Demirören “karnını” nasıl doyuracak! Milyon dolarları sokağa atacak değil ya! Endüstriyel futbol işte böyle bir organizasyon. “Spor yapmanın güzelliğinden” bahsederler; fakat futbol patronlarının gözleri hep ceplerindedir.
UEFA’nın da bu konudaki en büyük suçlulardan biri olduğunu söylemek gerekir. Henüz 21 Nisan’da, yani salgın tüm hızıyla devam ederken UEFA patronları çıkıp “Tüm liglerin Temmuz’dan önce bitirilmesini tavsiye ediyoruz” dedi. Aslında bu bir tavsiye değil, emirdi. Aba altından sopa göstermeyi ihmal etmeyen UEFA “Ligler tamamlanmazsa, tamamlanmayan liglerin kulüpleri için Avrupa kupalarında özel statü uygulanacak” dedi. Yani aslında “Biz tavsiye etmiyoruz; emrediyoruz” imâsında bulundu.
UEFA’nın bu alelacele verdiği kararın arkasında ne var? Tabii ki para! UEFA’nın Avrupa organizasyonlarında milyon dolarlar dönüyor. Bu milyon dolarlar havada dönmüyor elbette. Avrupa’da da bahis şirketi sahibi “tüpçüler” var. Futbolda “tüpçüler” eksik olmaz. Birileri oynar; emekçiler maç bileti almak için; kahvehanede maçları seyretmek için para harcar; bahis patronları ve uluslar arası futbol organizasyonları hep kazanır. Para babaları için hangi takımın kazandığı veya kaybettiğinin bir önemi yoktur. Onlar hep kazanır.
Peki ne yapmalı? Hayatın her alanında olması gerektiği gibi organize olunmalı. Futbol federasyonları ve UEFA, patronların yanında yer alıp organize oluyorsa, spor emekçileri de kendi aralarında organize olmalıdır. Sendikalaşma futbolda çok geç kalan ve bugünlerde önemi çok daha net ortaya çıkan bir konu. Türk futbolundaki son sendikalaşma hareketini Metin Kurt başlatmıştı. Spor Emekçileri Sendikası’nı kurdu fakat bu sendika fazla bir etki gösteremedi. Sporcuların her birinden “Metin Kurt” olmasını bekleyemeyiz. Fakat bu günlerde her biri kendi hayatı için mücadele etmenin zorunluluğunu anlıyor. Futbol maçlarının en naif insanlarından biri olan Galatasaray kalecisi Fernando Muslera’yı bile çıldırttı bu sistem. 19 Mart’ta Tweet atan Muslera, Erdoğan’ı kastederek “Başkan, dini hastalığın önüne koydu. Dualarla başa çıkabileceğini düşündü. İşlerin daha karmaşık hale gelmesine yol açtı” dedi. Tabi sonradan kulüp patronunun baskısıyla “yanlış anlaşıldım” dedi ama tweetin adresi çok açıktı ve yerine ulaştı.
Sadece Muslera değil. Bireysel ve organize o kadar çok tepki oluyor ki… Örneğin Beşiktaşlı Tyler Boyd ve Kevin N Koudou 17 Mart’ta ligler devam ederken korona virüs sebebiyle idmanlara çıkmama kararı aldı. Mehmet Özdilek 14 Mayıs’ta yaptığı açıklamada “Ligler oynanmamalı” dedi. Tepkiler saymakla bitmez. Fakat bu tepkilerin etkili ve organize olabilmesi için sendikalaşma çok önemli. “Alın topunuzu kendiniz oynayın” diyebilecek bir spor organizasyonu olsa, tüpçü ve avanesi bu kadar cüretkâr olabilir mi?