Soma Davası'nda Rezaletin Denklemleri – Engin Kara
Soma katliamı hakkında yürüyen ceza davasında karar bugün açıklandı. Hükme göre “büyük patron” Alp Gürkan beraat etti. Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan 15 yıl hapis cezası ile yırttı. Genel Müdür, İşletme Müdürü ile yardımcısı ise 18 yıl ila 22 yıllık cezalarla sıyrıldı. Adım adım dava sonucunu inceleyelim.
Olası Kast Değil Bilinçli Taksirden Hüküm Kuruldu!
Olası kast “Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi”dir. Doğrudan kastta kişi doğrudan suç olarak kabul edilen sonucu ortaya çıkarmak amacıyla hareket ederken, olası kastın farkı kişinin adeta umursamayarak, o sonucun doğmasını göze alarak hareket etmesidir.
Taksir ise “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir”. Bilinçli taksir ise kişinin davranışı sonucunda oluşabilecek neticeyi öngörmesine rağmen bunu istememesi, olacağını düşünmemesidir.
Özet olarak olası kastta “olursa olsun”, bilinçli taksirde ise “zaten olmaz” mantığı geçerlidir.
Şimdi bakalım. Soma A.Ş. yönetimi, madencilik gibi risk düzeyi en yüksek olan sektörlerden birinde faaliyet yürütmektedir. Türkiye madencilik tarihindeki sayısız iş cinayeti herkesin malumudur. Bizzat Soma A.Ş. yönetiminin kabul ettiği üzere şirket teknik açıdan donanımlı ve deneyimli personellere de sahiptir.
Bu durumda, maden sahasında bir şeylerin ters gittiği fark edilmesine rağmen çalışmanın sürdürülmesi, yangının çıktığı maden bölgesindeki rezervlerin tükenmek üzere olduğu gerekçesiyle gerekli iş güvenliği önlemlerinin maliyet bahanesiyle alınmaması gibi durumları dikkate aldığımızda Soma A.Ş. patronu ve üst düzey yöneticileri “olursa olsun” mu demiştir “zaten olmaz” mı?
Mahkeme sürecinde ortaya çıkan belgelere göre şirket yönetiminin, yeni rezerv bölgelerinde gerekli iş güvenliği önlemlerini almayı planladığı görülmektedir. Şirket yönetimi “zaten olmaz” deseydi, yeni çalışma sahalarında da aynı özensizliği gösterirdi. Oysa yaşanabilecek faciaların farkında olan şirket yönetimi (hiç de insan canını umursadıklarından değil şirketin geleceğini düşündüklerinden) bu riskleri bertaraf etmeyi düşünmüştür.
Yangının yaşandığı sahada, Soma A.Ş. patronu ve yöneticileri, “olursa olsun” mantığı ile hareket ederek maliyetten kaçınmış ve neticede 301 işçiyi göz göre göre ölüme yollamıştır.
Olası Kast Olsaydı Ne Olurdu?
Türk Ceza Kanunu’nun zincirleme suç hükümlerine göre aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda tek bir cezaya hükmedilir. Ne var ki zincirleme suçu düzenleyen 43. maddenin son fıkrasında kasten öldürme suçunda bu maddenin uygulanmayacağı yazar. Yani kasten öldürme suçunda ne kadar mağdur (öldürülen) varsa o kadar ayrı ayrı cezaya hükmolunur.
Dolayısıyla öldürme suçu taksirle işlenmişse, TCK m.85/2 uyarınca birden fazla kişinin ölümü söz konusu olduğu için sanığa 2-15 yıl arasında hapis cezası verilir. Görüldüğü üzere Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan bu madde uyarınca 15 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır.
Ceza, sanıkların suçu olası kastla işlediği gerçeğine dayanarak verilseydi ne olurdu? Can Gürkan bu durumda, TCK m.83’teki “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi” suçu hükümlerine göre hayatını kaybeden her bir madenci için ayrı ayrı 20 yıldan 25 yıla kadar hapis cezası alırdı. Cezanın alt sınırdan (20 yıl) verilmesi durumunda Can Gürkan’ın toplam cezası 6 bin yıl olacaktı!
Mahkeme Heyeti Değişikliği, Bahanelerle Ertelenen Duruşmalar…
Haziran 2017’de, 16 Nisan referandumundan sonra yeniden şekillenen Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) bir kararname ile Soma Davası’na bakan mahkeme heyetini değiştirmişti. Mahkeme heyetinin başkanı olarak yeni atanan hâkim daha önce Elbistan’da 2011 yılında Afşin-Elbistan B Termik Santralinin Çöllolar Kömür Sahasında 11 işçinin yaşamını yitirdiği, 9 işçinin cenazesinin halen göçük altında olduğu davada sanıklara sadece para cezası veren mahkemenin de başkanlığını yapmıştı.
Mahkeme heyetindeki bu değişiklik daha o zamandan ailelerin ve avukatlarının tepkisini çekmişti.
En son bu Pazartesi günü karar duruşmasının gerçekleşmesi beklenirken, mahkeme heyeti, üye hâkimlerden birinin hasta olması bahanesiyle duruşmayı bugüne ertelemişti. Sudan sebeplerle duruşmanın ertelenmesi bir kez daha ailelerin öfkelerine yol açmış, madenci aileleri mahkeme salonu önünde oturma eylemine başlamıştı.
Ceza Hiyerarşisi: İşte Burjuva Adalet Anlayışı!
Mahkeme sonucunda dişe dokunur cezalar çıkmamış olsa da, verilen cezaların ağırlık sıralaması da sermaye mantığına göre dizayn edilmiş durumda.
Büyük patron Alp Gürkan beraat etti. Şirketin asıl sahibi ve katliamdan 6 ay öncesine kadar Yönetim Kurulu başkanlığı yapan asıl patrona ceza verilmedi.
Üst düzey yöneticiler arasında en az cezayı Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan aldı.
Genel Müdür ve İşletme Müdürü, Yönetim Kurulu Başkanı’ndan daha fazla cezalar aldı.
İşletme Müdür Yardımcısı, İşletme Müdüründen daha fazla ceza aldı.
Yani şirket yönetiminde tepeye çıkıldıkça verilen cezalar azaldı, yok oldu. Ast, üstünden daha fazla cezaya layık görüldü.
Kanune sorumlu olan devlet görevlileri, Bakanlar ve Hükümet yetkililerine gelince, onlar yargılanmadı bile!
Verilen cezaların hepsi rezalet düzeyinde küçük ve göstermelik olsa da cezaların sıralanmasındaki bu mantık, kapitalist mantığı kutsayan bir konuma denk düşüyor.
Hatırlanacak olursa daha katliamın ilk gününden itibaren, şirket yönetimi suçu hep alt kademe personele yüklemeye çalışmış, hatta neredeyse hayatını kaybeden madencileri suçlamaya dönük girişimler olmuştu.
Bu Dava “Mahşer”e Kalmamalı!
Göz göre göre ülke tarihinin en feci maden katliamlarından biri yaşandı. Şirket yönetimi suçu üzerinden atmaya çalıştı. İktidar “kader ve fıtrat” olarak göstermeye çalıştı. Mahkeme madenci aileleriyle alay eder gibi göstermelik cezalar verdi.
Ne olacak şimdi? Mahşere mi kaldı dava? Yok öyle yağma! Bu ülkede madenciler her gün ölüm riskiyle karşı karşıya. Fıtrat falan değil bu. Sermayenin “daha fazla kâr elde etme, maliyetten mümkün olduğunca kaçınma mantığı”nın bir sonucu. Bu yüzden maden işçileri ve emekçi sınıfların tümü, bu davanın gerçek hükmünü vermek için mücadeleyi büyütmek zorunda. Soma katliamından öfke duyan her yurttaş, bu davanın gerçek hükmünü vermek için sınıf mücadelesinde taraf olmak zorunda.
Onlar görevlerini yapıyor, parababalarının düzenini koruyor. Bu düzene dur demek ise bizim elimizde!