Süleyman Şah'ta Kim Şah? Kim Mat? – Çağın Erdinç
Bilindiği gibi TSK ve MİT Süleyman Şah Türbesi’nin bulunduğu Karakozak köyüne 21 Şubat gecesi operasyon düzenledi. Karakozak köyü Halep sınırları içerisinde ve Halep-Hasekiye yolu üzerinde bulunuyor. Türbenin bulunduğu köy konum itibariyle Halep’in kuzeydoğusunda; Kobane’nin güneyinde yer alıyor.
Karakozak köyünün konum bilgisi önemli. Çünkü operasyonun ayrıntılarının iyi anlaşılması için köyün konumunun bilinmesi gerekiyor. Zira yandaş medya ısrarla hiçbir gruptan izin alınmadan operasyonun tamamlandığını iddia ediyor. Bir defa, Kobane’den geçmeden Karakozak’a ulaşamazsınız. Kobane’den geçmek için de PYD- YPG’den izin almak zorundasınız. Yandaş medya operasyonun bizatihi Türk makamlarca yürütüldüğüne ve operasyonun kahramanca sürdürüldüğüne vurgu yapsa da, PYD ile aktif diplomasi sürecinin yürütüldüğünü anlıyoruz. Zaten Türk makamlar da bunu bir süre reddetmedi. Hatta Türk tanklarının Kobane’den geçerkenki görüntüleri bizzat askerlerin objektifinden servis edildi.
Türk makamlar PYD ile görüşüldüğünü bugüne kadar yalanlamamıştı. Ancak bugün (23 Şubat) Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın PYD ile temaslarının olmadığını iddia eden bir konuşma yaptı; lakin sadece bunu söylemekle yetindi. Lafı dolandırmadan ifade edelim: Kobane’den geçen Türk tankları konusunda PYD’nin bilgilendirilmediğini ima etmek ortalama insan aklına hakarettir! Cumhurbaşkanlığı makamından gelen bu açıklamayı dün PYD’ye terörist diyen Erdoğan’ın bugün tükürdüğünü yalamak istememe çabası olarak değerlendirmek lazım.
Hatta söz konusu sürecin sadece bilgi alışverişi şeklinde olmadığı iddialarının da son derece güçlü kaynaklardan geldiğini özellikle vurgulamak gerekir. Bu doğrultuda TSK ve MİT’in PYD’den aktif yardım istediğini iddia eden YPG medya sözcüsü Polatcan’ın iddialarını ve YPG’nin haber sitesinde yayınlanan “operasyon Kobane’deki güçlerimizin katılımıya gerçekleşti.” açıklamasını yabana atmamak gerekiyor.
IŞİD’le Görüşüldü Mü?
Süleyman Şah Operasyonu’nu zafer olarak nitelendirenlerin önemli kısmı dahi söz konusu operasyonun askeri değil, diplomatik “zafer” olduğu konusunda hemfikir. Zira TSK ve MİT bölgeye operasyon yapmadan evvel PYD ve IŞİD arasındaki çatışmalar türbenin 600 metre yakınında devam ediyordu. IŞİD’in bilgisi olmadan bölgeye sınırlı sayıda askerle operasyon yapılmasını AKP göze alabilir miydi? Bu soruya şöyle cevap verelim: Hatırlayınız, Mart 2014’te IŞİD Takva Haber Sitesi’nde yayınlanan görüntülerde Türkiye’yi tehdit etmişti. Selefi inancı gereği Süleyman Şah Türbesi’ni Allah’a şirk olarak gören IŞİD türbenin hemen boşaltılması gerektiğini aksi halde vurulacağını, yerle bir edileceğini ilan etmişti. Bu tehditten sonra Nisan 2014’te TSK’ya bağlı birlikler Kobane’den geçip Süleyman Şah’taki askerlerin değişimini yaptıktan sonra IŞİD kontrolündeki Jerablus’tan geri dönmüştü. Ne hikmetse (!) IŞİD, tehdit ettiği TSK’ya bağlı birliklerin Jerablus’tan geçişi sırasında maytap bile patlatmamıştı! Bunun yanısıra, Musul’daki konsolos görevlilerinin Türkiye’ye iadesi sırasında IŞİD ile MİT’in dolaylı ve dolaysız görüştüğünü sağır sultan bile duydu!
Uzun lafın kısası, çevrede IŞİD teröristleri varken türbeye gece yarısı kameralarla fotoğraflarla düğüne gider gibi gidip IŞİD’le çatışmaya girmeden dönen orduya ait birliklerin akıllara getirdiği ilk soru, operasyon IŞİD’in bilgisi dahilinde yapılmadıysa nasıl çatışma çıkmadı? Ahmet Davutoğlu’nun “Suriye’deki grupların bilgisi dahilinde operasyonu gerçekleştirdik.” açıklamasına IŞİD de dahil mi?
Her ne olursa olsun, IŞİD’in istediği de buydu zaten! Selefilik inancı gereği türbeler yok edilmelidir! Yani, “siz zaten türbenin yıkılmasını istiyorsunuz; türbeyi gelip biz yıkalım” minvalinde IŞİD ile bir görüşme yapılmış olma ihtimalini gözardı etmemek lazım. Zira türbeyi IŞİD’in yıkması ile TSK’nın yıkması arasındaki farkı açıklamaya gerek bile yok!
Tekrar belirtmekte fayda var: IŞİD geçen seneden beri türbeden rahatsızdı! IŞİD’e yakın Takva’da yer alan haberler IŞİD’in konuya nasıl baktığını ortaya koyuyor. Örneğin Takva’da yayınlanan “Türk toprağı korkakça yüzüstü bırakılmıştır.” haberinde Devlet Bahçeli’nin ve Kılıçdaroğlu’nun operasyonla ilgili demeçlerine yer verildiği görülüyor. Haberin altındaki yorumlarda ise IŞİD tarafından müşrik olarak nitelendirilen CHP ve MHP liderlerinin söz konusu demecine öfke kusan IŞİD sempatizanlarının yorumlarıyla karşılaşılıyor. Yani, yandaş medya türbenin taşınmasını/yıkılmasını IŞİD’e karşı kazanılmış diplomatik/askeri zafer olarak nitelendiredursun operasyondan IŞİD’in yanısıra IŞİD’e sempati duyanlar da memnun görünüyor.
Operasyonun Uluslararası Hukuk Perspektifinden Yorumu
En sonda söyleyeceğimizi en başta söyleyelim: operasyon uluslararası hukuka aykırı. Zira uluslarasası hukukta yabancı ülke topraklarına yönelik kuvvet kullanımı eyleminin şartları açıkça sıralanmıştır. Yani, her ne sebeple olursa olsun bir ülkenin topraklarına elini kolunu sallaya sallaya girmenin yaptırımları mevcuttur. Türkiye’nin operasyon öncesinde Suriye’yi haberdar edip cevap beklemeden operasyon gerçekleştirmesi eylemin uluslararası hukuka aykırı olduğunu ortaya koyuyor.
Peki bu aykırılığın yaptırımı olur mu? Konjonktür gereği yaptırım doğurması zor görünüyor. Bir defa operasyon, uluslarasası kamuoyunda, hiçbir meşruiyeti olmayan IŞİD’e yönelik algılandı. İkincisi emperyalizmin ehven-i şer kabullendiği Esad’ın tepkisinin uluslararası kamuoyunda etki doğurması pek mümkün görünmüyor. Zaten uluslarasası hukuk dediğimiz şey, emperyalizmin atacağı adımların meşru olduğunu göstermeye çalışan maddeler serisinden ibaret. Emperyalizm için dün kötü olan, bugün iyi olabilir; fakat bugün iyi olan, yarın kötü de olabilir. Yani, AKP’nin bu hamlesi kısa ve orta vadede sonuç doğurmayabilir; ancak açıkça savaş suçları işleyen AKP’li muktedirlerin övünerek yaptıkları bu operasyon yarın uluslararası mahkemelerde karşılarına çıkabilir!
Sonuç
Yandaş medya bağıra çağıra operasyonu kahramanlık destanı gibi göstermeye çalışıyor; öte taraftan ulusalcılar “vatan toprağı elden gitti!” diye yaygarayı kopartıyorlar. Su hâlâ çok bulanık. Ancak net olan bir şey var ki, AKP tükürdüğünü yalamak zorunda kaldı. “Terörist” dediği PYD ile dolaylı ve dolaysız diplomasi trafiği yürüterek Kürt ulusal hareketiyle bağları kopartmanın olası sonuçlarını kaldıramayacağını göstermiş oldu. Aynı zamanda türbeyi PYD kontrolündeki Eşme’ye taşıyarak bu mesajı bir adım daha ileri taşımış oldu.
Tabi bu yaygara ve bulanıklığın altından AKP iç güvenlik paketinin maddelerini adım adım taşımaya devam ediyor. Sınır ötesinde Kürt hareketiyle sınırlı ittifak yapan AKP’nin iç güvenlik meselesinde kavga ettiği Kürt ulusal hareketiyle ilişkisi nasıl devam edecek bunu zaman gösterecek; ancak Suriye’ye operasyon yaygarasıyla maddeleri bir bir geçen iç güvenlik paketine karşı etkili kampanyalar örgütlenmezse yandaş medyanın operasyon masallarını dinlerken gözaltına alınan yoldaşlarımızın haberlerini daha çok duyabiliriz!