Arap Devrimleri ABD'nin Komplosu muydu?

(21.09.11)
Bu yılın başında Tunus’ta başlayarak tüm Arap ülkelerini tesiri altına alan kitle hareketlerini ABD’nin Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmek için hazırladığı planın bir parçası olarak mı görmek gerekir?
Meseleye bizleri aydınlatacak olan olgulardan başlayalım. Libya’da Kaddafi’nin devrilmesi esasında NATO sayesinde mümkün oldu. Suriye’de de NATO güçleri var gücüyle Esad rejiminin düşmesi için çabalıyorlar. Bu iki ülkenin deneyimleri Arap Devrimlerinin esasında ABD’nin “işi” olduğunu düşünenlerin çıkış noktasını oluşturuyor.
Libya ve Suriye’de kitle hareketinin ABD ve müttefiklerine manevra alanı yarattığı muhakkak. Zira, gerek Kaddafi gerekse de Esad rejimleri ABD merkezli emperyalist blokla çelişkileri olan yönetimlerdir. Kitle hareketlerinin öndersizlik ve perpsektifsizlik yüzünden anti-kapitalist bir yönelime girmesinin koşulları da bulunmadığına göre bu ülkelerde “kitle hareketlerine müdahil olarak süreci yönlendirmek ve yönetim değişikliğini kovalamak” ABD dış politikasının esasını oluşturması bu yüzden doğal.
Libya ve Suriye’de durum buyken Arap coğrafyasının diğer merkezlerinde durum farklıdır. Mısır’da, Tunus’ta, Ürdün’de, Suudi Arabistan’da, Bahreyn’de, Yemen’de ABD nüfuzu bulunmaktadır. Burada gelişecek olan ayaklanmacı hareketler ABD etkisini tehdit etmektedir. Nitekim ABD Tunus’taki devrime tamamen hazırlıksız yakalanırken Mısır’da önce Mübarek’i destekledi, ne zamanki Mübarek’in kurtarılamaz olduğunu anladılar Mübarek’in kellesinin gitmesine razı oldular. Mübarek gitti ama sağ kolu Tantavi’nin önderliğinde eski rejim aynen duruyor, hem de demir yumruğuyla. Şimdi seçimlere gidilecek ama sınırları önceden belirlenen seçim sonuçları statükoyu özenle koruyacak ve de meşrulaştırılacak, planlanan bu. Mübarek rejimi İsrail’den sonra en çok ABD yardımı alan bölgedeki ikinci ülkeydi ve İsrail’in en yakın müttefikiydi. ABD şimdi bu durumun devam etmesi için çırpınıyor.
ABD, Yemen ve Bahreyn’de kitle hareketini demokrasi “aşkına” desteklemek şöyle dursun tam tersine muhalefetin kanla bastırılmasını organize etti. Bahreyn’de yani İran’ın dibindeki küçücük adada ABD’nin 5.Filosu bulunuyor. Yemen de ABD’nin bölgedeki en yakını olan Suudi’lerin arka bahçesi durumunda. Buradaki kitle hareketlerinin rejimleri devirmesi İran için büyük kazanımken bir yandan da böyle bir durumda sıra Suudi rejimine gelmiş olacaktır. Durum buyken ABD Yemen’de Suudi Arabistan’da ya da Bahreyn’de Libya ve Suriye’de olduğu gibi demokrasi ve insan hakları arayışında olabilir mi?
Kısacası Ortadoğu coğrafyası yekpare bir bütün değildir. Her ülkenin kendi iç dinamikleri ve dış bağlantıları doğal olarak birbirinden farklıdır. Dolayısıyla bölgeye hakim olmaya çalışan ABD’nin Arap Baharı’na ilişkin müdahalesi, emperyalist çıkarlarıyla uyuşmazlıklar yaşadığı rejimlerin zayıflatılması ve mümkünse düşürülmesi, emperyalist çıkarlarıyla uyum içinde olan rejimlerinse korunması yönündedir. ABD bu uğurda örneğin Mübarek’i feda etmek durumunda kalmıştır ama Mübarek rejiminin devamı için ağırlığını koymuştur. Ramazan ayında eylemciler Tahrir Meydanı’ndan sökülüp atılırken ya da eylemciler İsrail elçiliğini hedef aldığında etraf yine kan gölünü dönmüş, birçok kişi kolluk kuvvetlerince öldürülmüştü.
Bir diğer önemli nokta da gözden kaçırılmamalıdır. ABD’nin Libya ve Suriye’ye müdahalelerinin hedeflerinden birisi de Arap Devrimleri’nin ABD güdümlü olduğu izleniminin yayılmasıyla gözden düşürülmesidir. Arap Devrimleri, Avrupa’dan Azerbaycan’a ve hatta ABD’ye kadar tüm dünyada emekçiler ve gençlik üzerinde ciddi ciddi bir ilham kaynağına dönüştüğü için emperyalist dünya statükosunu tehdit eder hale gelmişti. Dolayısıyla ABD karşı devrim hareketini devreye sokarken Libya’ya yönelik NATO müdahalesi ve Suriye’ye yönelik girişimler en büyük silahlara dönüşmüştür, çünkü bunlar sayesinde ABD önderliğindeki güçler bir yandan da Arap Devrimleri üzerinde şüpheler ve şaibeler yaratmayı bilmiştir. Bunu çevremizde de gözlemleyebiliyoruz. Bir de ABD komplosu iddialarını dile getiren solcular var ki bunlar da aslında emperyalist kapitalist sistemin istediği propagandayı yapıyorlar, farkında değiller. Oysa Mısır’da grevlerle gösterilerle halen devam eden sınıf hareketi, Fas’tan Yemen’e ortaya dökülen Che bayrakları, Yemen’de ateşin üstüne yürüyen kitleler bizim ve aslında tüm emekçilerin ve gençliğin kanını kaynatmalıdır.
Aslında mesele fazla karmaşık değil. ABD önderliğindeki güçler, ya da rakibi emperyalist blok (Rusya, Çin, İran vd) çıkarları doğrultusunda işlerine geldiğinde göstericilerden yana işlerine gelmediğinde egemen rejimden yana tavır koyuyorlar. Kafa karışıklığına yol açan kitle hareketinin perspektifsizliği bizlere tarihsel problemi, önderlik sorununu hatırlatmalıdır. Emekçilerin ve gençliğin en iyileri anti-kapitalist, anti-emperyalist tek yol olan sürekli devrim programına kazanılmalıdır. Mücadeleye son derece açık olan yeni kuşak içerisinden enternasyonalist komünist kadrolar yetiştirilmeli ve Bolşevik öncünün inşası sürecine katılmalıdır. Bu alternatifin yokluğu durumunda emperyalist kapitalist sistemin istediği gibi at oynatmak konusunda geniş alanları olacaktır.
KATEGORİLER
ETİKETLER