Savaş Yorgunu Iraklı Emekçiler Çıkış Arıyor

Savaş Yorgunu Iraklı Emekçiler Çıkış Arıyor


Ortadoğu’da sokaklar yeniden ısınıyor. Geçtiğimiz hafta içerisinde Mısır’da Sisi’ye karşı protestoların ardından, bu kez on yılı aşkın bir süredir savaşın yıkımını üzerinde taşıyan Irak’ta sokaklar ısınıyor.

Irak’ta toplumsal ve siyasi istikrarsızlık yansımasını bu kez emekçi sınıflarda gösteriyor. Salı günü başkent Bağdat’ta 3.000 kişi işsizliği, hükümetin karıştığı yolsuzlukları ve kamusal hizmetlerde yaşanan problemleri protesto etmek için devlet kurumlarının ve yabancı ülke elçiliklerinin bulunduğu ve 2003’ten bu yana halka kapalı olan Yeşil Bölge’ye yürümek isterken, polisin ateşli silahlar da kullandığı bir saldırısıyla karşı karşıya kalmıştı ve ölümler meydana gelmişti. Çarşamba günü ise Bağdat, Nasıriye, Necef ve Basra başta olmak üzere birçok kentte halk sokağa dökülürken, yaşanan çatışmalarda Salı gününden bu yana en az 44 kişinin öldüğü, yüzlerce kişinin de yaralandığı belirtiliyor. Bağdat, Nasıriye, Amara ve Hilla kentlerinde sokağa çıkma yasağı ilan edilirken; hükümet gösterileri bir yandan yoğun şiddet kullanarak, diğer taraftan eylemlerin yayılmasında etkili olan sosyal medya organlarına ulaşımı kısıtlayarak engellemeye çalışıyor. Bağdat’ta protestoların kalbini ise Sadr ve El Amal gibi emekçi sınıfların yoğunlaştığı bölgeler oluşturuyor.
Yaşanan protestolar bir yandan savaş sonrası siyasi ve iktisadi  yapısı tamamen çöken, tamamen yolsuzluğa batmış siyasilerin eline teslim edilen ve ABD ile İran arasında süren emperyalist rekabetin ortasında kalan; diğer taraftan yoksulluk ve işsizlik gibi sıkıntılarla boğuşan Irak halkının kalıcı bir değişim isteğini bir kez daha su yüzüne çıkardı. Salı günü başlayan eylemlerin çıkış kaynağını işsizlik, hükümetin karıştığı yolsuzluklar, kamusal hizmetlerde yaşanan problemler, adam kaçırma ve işkence vakalarındaki artış, düzen siyasetinde bitmek bilmeyen politik çatışmalar ve Irak siyaseti üzerindeki İran nüfuzu oluşturuyor. Mushtaq Radhi Salih isimli bir gösterici görüşlerini şöyle özetliyor: “Yolsuzluk var, fakat 14 yıldır elektrik, su ve hizmet yok! Siyasi partileri istemiyoruz, onlardan hiçbir şey istemiyoruz. Bize sadece bir ülke verin, biz sadece yaşayabileceğimiz bir ülke istiyoruz!”

Ayrıca Başbakan Adel Abdul-Mahdi’nin geçtiğimiz hafta içerisinde, IŞİD’e karşı mücadelede ön plana çıkan Terörle Mücadele Birlikleri Komutanı Tümgeneral Abdul-Wahab al-Saadi’yi görevden alması kamuoyunda tepkiyle karşılanmıştı. Bu görevden alma, Irak’ın yönetici elitlerinin IŞİD’e karşı yürütülen savaşta ön plana çıkan al-Saadi’nin giderek artan popülaritesinden duyduğu rahatsızlığın bir sonucu olarak gösterilmişti.

Irak’ta protesto gösterileri yeni bir olgu değil. Geçtiğimiz yıl yaz aylarında yaşanan elektrik kesintileri sıcaklığın aşırı yüksek seyretmesiyle birleşince bir protesto dalgası patlak vermiş ve hükümetin istifa etmesine yol açmıştı. Abdulmahdi hükümeti bu sürecin ardından göreve gelmişti. Ancak ülkenin devasa petrol gelirlerine rağmen yoksulluğa ve işsizliğe çare bulunamaması ve ayrıca selefleri gibi yolsuzluk batağına saplanması Abdulmahdi’nin de kitlelerin gözünde yolun sonuna geldiğini gösteriyor. Geçtiğimiz yıl patlak veren siyasi krizin ardından ülkedeki etnik ve dini unsurların üzerinde uzlaştığı bir figür olarak ön plana çıkan Mahdi, bugün iki emperyalist kampın ateşi arasında belirsiz bir geleceğe doğru sürükleniyor. Zira protestolarda hükümetin istifası en sık dile getirilen taleplerden birisi olarak yükseliyor.

Irak’ın bütçesinden aslan payını, ülkenin istikrarsızlığını yansıtacak şekilde, güvenlik harcamaları oluşturuyor. Güvenlik için 2019 yılında yaklaşık 106 milyar dolar harcanırken (bütçenin % 19’una tekabül ediyor.); eğitim, sağlık ve altyapı için bütçenin % 8’i ayrılmıştı. Ayrıca bütçeden % 2’lik bir pay da devletin bir parçası haline gelen paramiliter güçlere aktarılıyor. IŞİD gibi bir güvenlik sorunu artık kalmayan Irak’ta kitleler hükümetten güvenlik harcamalarını kısarak sosyal harcamaları artırmasını bekliyor. Ülkede 2017 itibariyle % 13’e, gençler arasında da % 25,6’ya yükselen işsizliğe en ufak bir çözüm aranmaması; özellikle kamuda var olan kadroların da siyasi ilişkilere göre dağıtılması tepkilerin odağında.

Irak’ta başlayan gösterilerde şu an kadar herhangi bir siyasal unsurun liderliği ön planda görünmüyor. Irak’ta toplumun en önemli bileşimlerinden olan Şiilerin lideri Mukteda es-Sadr ve Irak Komünist Partisi taktiksel bir adım atarak protestolara katılmayacaklarını açıklamıştı. Aynı şekilde protestocular da Irak’ın hassas etnik ve dini fay hatları nedeniyle herhangi bir siyasal kimlikle özdeşleştirilmekten kaçınıyorlar. Kimlik çatışmaları üzerinden yükselen bir senaryonun nasıl bir yıkım getireceğini Ortadoğu halkları Suriye üzerinden acı bir şekilde deneyimlediler. Dolayısıyla Irak’ta sokağa dökülen kitleler böyle bir sürecin önünü açmak istemiyorlar. Bugün ise Iraklı Şiilerin dini lideri Ayetullah Ali al-Sistani ise protestocuları destekleyerek, hükümeti çok geç olmadan şiddeti durdurmaya ve taleplere kulak vermeye çağırdı.

Irak’ta kendiliğinden bir şekilde sokağa dökülen kitleler bir anlamda toplumdaki enerji birikiminin ulaştığı boyutu gözler önüne seriyor. 2010’da elektrik kesintilerine karşı Basra, Nasıriye, Kerbela, Küfe, Kut ve Bağdat’ta gerçekleşen isyan, 25 Şubat 2011’de gerçekleşen Öfke Cuma’sı bir anlamda Mısır ve Tunus’ta başlayan Arap Baharı’nın birer yansımasıydı. Yine 2015 yılında ve geçtiğimiz yıl neredeyse birbirinin kopyası taleplerle kitleler sokaklara dökülmüşlerdi. Bütün bu süreçlerde Sadr Hareketi’nin ciddi etkisi olmuştu. Fakat bu kez sadece Şiiliğin etkisinin yoğun hissedildiği güney kentleri değil, bugüne değin sessiz kalan Baquba, Kerkük ve Tikrit gibi kentler de küçük de olsa eylemlere ev sahipliği yapıyor. Saddam sonrasında kendisini Irak siyasetinden dışlanmış hisseden Sünni nüfus yakın geçmişte IŞİD’in güçlenmesinde rol oynamıştı. Ancak bugün eylemlerin Sünni nüfusun yoğun yaşadığı, hatta Saddam’ın memleketi Tikrit’e kadar yayılması toplumun sömürülen kesimlerinin yeni bir yol arayışında olduğunu ortaya koymaktadır.

Zira IŞİD’e karşı savaşın kazanıldığı günden bu yana geçen 2 yıllık sürede Irak’ta petrol üretimi ve ticareti tarihi seviyelere ulaşmasına rağmen, elde edilen zenginliğin bir avuç yönetici elit ve savaş ağası tarafından gasp edilmesi huzursuzluğun maddi zeminini hazırlıyor. Böylesine yaygın bir protesto dalgasını durdurabilmek ise pamuk ipliğine bağlı bir iktidar gücüne sahip Abdulmahdi hükümeti için mümkün görünmüyor. Zira Irak, uzun zamandır ABD ve İran arasında paylaşılamayan bir pastaya dönüşmüş durumda. Bu durum savaş yorgunu Irak toplumunun üzerinde ekstra bir gerilimin oluşmasına yol açıyor.

2003’ten beri milyonlarca Iraklı için yaşam koşulları Saddam dönemini aratacak kadar ağırlaşmışken, daha yeni IŞİD tarafından ülkenin üçte biri talan edilip ağır bir savaş ve göç dalgası yaşanmışken yeni bir iç savaş sürecine girmek kimseye çekici gelmiyor. Emperyalist güçlerin yürüttüğü savaşların kime servet, güç, iktidar kime kan ve gözyaşı getirdiğini yer küre üzerinde Irak’ta yaşayan halklar kadar deneyimleyen çok az coğrafya vardır. Ancak son dört günde yaşananlarda da görüleceği üzere Iraklı emekçiler haklarını alma konusunda da kararlı bir mücadele yürütmeye hazırlar.

Irak başta olmak üzere Ortadoğu’nun bütün ülkelerinde yaşayan halklar için kurtuluş reçetesi bellidir. Kimlik çatışması dinamiklerinin her an tetikte olduğu Ortadoğu’da çözüm ancak tüm kimliklerden emekçileri birleştirecek bir sınıf mücadelesiyle gelebilir. Aksi halde başlayan yangın hızlı bir şekilde kimlik çatışmasına dayalı iç savaş senaryolarını mümkün hale getirecektir. Her seferinde belirttiğimiz gibi: Ortadoğu halklarının Sosyalist Ortadoğu Federasyonu için sınıf mücadelesini yükseltmek ve sosyalist seçeneğe yüzünü dönmekten başka bir çaresi bulunmamaktadır.

KATEGORİLER
ETİKETLER