19 Aralık ve Maraş Katliamları Unutulmayacak!
Bundan 17 yıl önce 19 Aralık’ta Türkiye’nin dört bir yanındaki hapishanelerde, 40 yıl önce ise Maraş’ta yüzlerce insan devrimci veya Alevi olduğu için katledildi. O günlerden bu yana Türkiye’de devlet geleneğinin katliamcı özelliğinde değişen hiçbir şey yok.
19 Aralık 2000’de devletin gece vakti devrimci tutsaklara yönelik gerçekleştirdiği katliamda 30 devrimcinin katledilmesinin 18. yılındayız. Onların tek “suçu” işkencenin kol gezdiği, tecritin uygulandığı F Tiplerine karşı direnmekti.
Ölüm orucunun tam 2. ayında, 18 Aralık’ı 19 Aralık’a bağlayan gece, devlet cezaevlerindeki devrimcilere yönelik büyük bir operasyon başlattı. Operasyonla birlikte, direniş de başladı. Operasyon sonrası açıklanan raporlarda, “öldürücü oranda” gaz kullanıldığı ifade edilecekti. Dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün, içeriden ateş açıldığı için askerlerin silaha sarıldıkları iddiası da, aynı raporda yalanlanacaktı.
Aslında devlet, operasyonu kendince “meşrulaştırmak” adına, operasyondan sonra olduğu gibi, önce de türlü yalanlara başvurmuştu. Örneğin “cezaevindeki tutukluların örgütlerin zorlamasıyla ölüm orucuna girdikleri” yalanı bunlardan sadece biriydi. Operasyonun adı da bu yalan üzerinden kurgulanmıştı. Devrimciler, örgütlerin zorlamasıyla ölüm orucuna girdikleri için onları hayata döndürmek adına yapılmıştı bu operasyon(!). Bu yüzden operasyonun adına “Hayata Dönüş Operasyonu” dediler. Gece vakti cezaevlerini kuşatan askerler, koğuşlarda bulunan devrimcilere kurşun yağdırdı. Devletin “hayata döndürmekten” kastı tam olarak buydu! 4 gün süren operasyonun ardından dönemin “solcu”, “halkçı” başbakanı Bülent Ecevit askerleri kutlayacak, devletin yayın organları (başta TRT olmak üzere) tutsakların kendi kendilerini yaktığı yalanını yayacaktı.
Katliam operasyonu süresince 30 devrimci katledildi, yüzlercesi yaralandı. Birçoğu yanarak ya da kullanılan kimyasal gazlar sonucu can çekişerek öldü. Devlet öldüremediği devrimcileri ise F Tiplerine gönderdi. F Tiplerindeki tecrit ve işkence koşulları altında “yaşamaya” zorladı.
Amaç tabi ki cezaevlerine giren devrimcileri örgütlü yaşamdan uzaklaştırmak, onları psikolojik baskı altına almak ve dirençlerini kırmaktı. Hayata Dönüş Operasyonu’nun 18. Yılında Türkiye’de manzara değişmiş değil. Cezaevleri gazetecilerle, akademisyenlerle, öğrencilerle, muhalif olan, Erdoğan’ı eleştiren kim varsa hınca hınç doldurulurken; yeni cezaevleri inşa edilmeye, toplum dört bir yandan kuşatılmaya devam ediliyor. AKP’nin mantığı da “eski Türkiye”ninkinden bu yönüyle hiç farklı değil.
Maraş’ta Neler Yaşandı?
Maraş Katliamı da devletin bu kez maşaları aracılığıyla yönettiği bir katliamdı. 19 Aralık-26 Aralık 1978 tarihleri arasında Maraş’ta Alevilerin yoğun olarak yaşadığı mahallelere faşistler tarafından düzenlenen saldırıda 105 kişi katledilirken, Alevilere ait yüzlerce ev ve işyeri yakılmıştı.
Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit başlangıçta katliamın kontrgerilla tarafından gerçekleştirildiğini açıklarken, daha sonra bu açıklamasından geri dönmüştü. Yıllar sonra Ecevit öldüğünde arşivinden çıkan bir belge katliamın arka planında MİT’in önemli bir rolünün olduğunu ortaya çıkarmıştı. Dönemin Maraş Emniyet Müdürü Abdülkadir Aksu da AKP iktidarı sürecinde milletvekilliği ve İçişleri Bakanlığı yapmıştı. Katliamın birinci dereceden sorumlusu Ökkeş Kenger, önce soyadını Şendiller olarak değiştirmiş daha sonra da milletvekili seçilebilmişti.
Bu toprakların değişmez kurallarından biridir. Katliamcılar ödüllendirilirken, katledilenlerin hesabı geleceğe kalır. Maraş’ın da 19 Aralık’ın da hesabı üzerinden on yıllar geçmesine rağmen sorulmayı bekliyor.