20 Temmuz 1944: Hitler’e Darbe Girişimi (Çağın Erdinç)
20 Temmuz 1944’te en üst rütbelisi general; en alt rütbelisi teğmen olan bir grup subay Hitler’i devirmek istedi. Hükümet binası ele geçirildi. Probaganda bakanı Goebbels tutuklanmanın eşiğinden döndü. Yüzlerce asker Almanya sokaklarında “SS” komutanlarını tutuklamak için devriye gezdi. Bazı SS subayları tutuklandı; fakat darbe girişimi başarısız oldu.
Her 20 Temmuz’da Almanya’da “Direnişçi Subayları Anma Etkinliği” gerçekleşiyor. Hitler’i indirmek isteyen subayların kahramanlıkları anlatılıyor. “Tarihin seyrini değiştirmeye yeltenen kahraman ‘devrimci’ subayların” anıları yaşatılıyor.
Peki gerçekten bu subaylar tarihin seyrini değiştirmeye çalışan devrimciler miydi? Yoksa bu darbe girişimi, “kutsal Almanya’nın” Hitler’in takıntıları uğruna yok olmasına göz yummak istemeyen bir grup “vatansever” subayın giriştiği macera mıydı? Bu sorunun cevabını bulmak için darbe girişiminin tarihsel arka planına kısaca göz atmak gerekecek.
1944’e giden süreçte işler Hitler için iyi gitmiyordu. İkinci Dünya Savaşı’nda rüzgâr tersine dönmüş, Doğu Cephesi’nde Nazi birlikleri ciddi kayıplar vermişti. Batı’da ve Afrika’da da asker ve toprak kayıpları hızla artıyordu. (*)
Hitler’in dokunulmaz olduğuna inandığı Almanya’nın en önemli şehirleri bomba yağmuruna tutuluyordu.
Subaylar Harekete Geçiyor
“Başarısızlıklar” arttıkça ordu içerisindeki rahatsızlıklar da artıyordu. Savaşın “yenilmesi imkânsız bir düşmana” karşı devam ettiğine inanan subaylardan bazıları harekete geçme kararı aldı.
Harekete geçme kararı alan subaylardan biri Albay Stauffenberg’di. Stauffenberg, cephede ciddi şekilde yaralanıp gözünün birini ve elini kaybetmesine rağmen orduda kalmayı tercih eden fakat Hitler’in bir ruh hastası olduğuna inanan Nazi subayıydı. (**)
Stauffenberg yaralandıktan sonra iyileşip görevinin başına döndüğünde, ilk iş Hitler’e muhalif olduğunu bildiği subaylarla temasa geçip nabız yokladı. General Olbricht ve general Erwin Von Witzleben gibi isimler zaten Hitler’in ruh halinin iyi olmadığını ve Almanya’nın büyük bir felakete sürüklendiğini düşünüyorlardı.
Darbeci subaylar kısa sürede harekete geçilmesi gerektiğini kararlaştırdı. Operasyonun adı “Valkyrie” olarak belirlendi.
Plana göre, tüm işi ustaca hazırlanmış bir bomba çözecekti. Bu işin kilit noktasında Albay Stauffenberg olacaktı. Stauffenberg, Hitler’in güvenini kazanmış bir SS subayıydı. Hitler’in yakınındaki darbeci subayların çalışmalarıyla Hitler için harekât planları yazacak kadar Hitler’e yaklaşmayı ve güvenini arttırmayı başarmıştı. Hitler onun için “Bu subayı örnek alın. Almanya için her şeyini feda edebilecek bir subay” diyordu.
“Valkyrie Darbesi” Başlıyor!
Plan darbeci subaylar için gayet iyi işliyordu. Bomba hazırlanacak, Albay Stauffenberg, Hitler’in katıldığı bir toplantıya bombalı çantayla girip Hitler’i ve yanındakileri havaya uçurduktan sonra Nazi Almanyasının Yardımcı Birlikleri hükümet binasını ele geçirip Goebbelss başta olmak üzere SS subaylarını tutuklayacaktı.
“Yardımcı Birlikler” bizzat Hitler tarafından oluşturulan ve Hitler’in başına bir şey gelmesi durumunda faşist rejime yönelik tehlikeleri bertaraf etme amacını taşıyan birliklerden oluşuyordu. Bu birlikleri kuruluş amacının tam tersine kullanma görevi darbeci General Olbricht’e aitti.
İlk girişim 15 Temmuz 1944’te başarısız oldu. Hitler’in katıldığı toplantı kısa sürdü ve Hitler toplantıdan erken ayrıldı. 20 Temmuz’daki ikinci fırsatı Albay Stauffenberg değerlendirmeyi başardı. Bombalı çantayla toplantıya girip çantayı Hitler’in yakınına bıraktıktan sonra bölgeden ayrılan albay Stauffenberg bombayı zaman ayarıyla patlattı. Fakat işgüzar bir general, Hitler’e yakın olabilmek adına çantayı Hitler’in uzağına taşımış ve çantadan açılan boşluğa kendisi girip “Führer’ine” yakın olmak istemişti.
Yardımcı Birlikler “SS” Subaylarını Tutukluyor!
Hitler’in öldüğü konusunda Stauffenberg’den teyit bekleyen darbeci generaller zamanın her saniyesinin değerli olduğu darbe girişiminde dakikalarca bekleyerek hata yapmış oldular. Çünkü generaller olası başarısızlık durumunda bunun bedelini hayatlarıyla ödemek istemedikleri için “doğru tarafta” yer almak istiyorlardı.
Dakikalar geçtikçe zamanın aleyhlerine işlediğini gören bazı subaylar harekete geçme kararı aldı. Kurmay Başkanı Albay Mertz Von Quirheim, harekât emirlerinin yer aldığı planı general Olbricht’e verdi. Olbricht emirleri Yardımcı Birlikler’e iletti. Bu sırada telefonla Olbricht’e ulaşan Albay Stauffenberg, bombanın patladığını ve Hitler’in öldüğünü bildirdi. Bu noktadan sonra emirler daha kararlı bir şekilde iletildi. (Muhtemelen Albay Stauffenberg bir kumar oynadı. Hitler’in öldüğünden emin olmadığı halde öldüğünü söylemek zorundaydı. Harekete geçmeselerdi zaten öldürüleceklerdi. Harekete geçtiklerinde bir şansları olabilirdi)
Kısa zamanda darbeciler birçok stratejik bölgeyi ele geçirdi. Çok sayıda “SS” subayı tutuklanırken hükümet binasının kontrolü sağlandı. Fakat darbeci subaylar geri kalan stratejik mevzileri ele geçirmek konusunda hâlâ yavaş davranıyorlardı. Örneğin Nazi’lerin radyosu halka “Bir avuç vatan haini subayın Hitler’i öldürmeye çalıştığını, darbenin başarısız olduğunu” söylüyordu. Halbuki bu probaganda yapılırken Nazi’lerin en önemli adamlarından biri olan Goebbels’i tutuklamak üzere darbeci binbaşı Remer onlarca askeriyle harekete geçmişti. Sahada her şey darbecilerin lehineydi fakat radyolar ele geçirilemediği için psikolojik üstünlük genele yayılamıyordu. Ayrıca darbeci subayların Hitler’in ölmediği gerçeğiyle yüzleşmeleri fazla uzun zaman almayacaktı.
Darbe Girişiminin Kırılma Noktası: Goebbels, Darbeci Binbaşıyı İknâ Ediyor
Binbaşı Remer, Goebbels’i tutuklamak üzere gittiğinde darbecilerin eksik bıraktığı bir boşluk daha doldurulmuş olacaktı. Telefon hatları hâlâ SS’ler tarafından rahatlıkla kullanılabiliyordu. Goebbels, binbaşı Remer’i Hitler ile telefonda görüştürdü. “Führer” ile konuşan darbeci binbaşı kolaylıkla saf değiştirdi. Goebbels binbaşıya, Albay Stauffenberg’i tutuklamasını emretti. (***)
Hitler’in suikastten sağ kurtulması, Goebbels’in tutuklanamaması ve binbaşı Remer’in saf değiştirmesi darbe girişimindeki en önemli kırılma noktalarıydı. İşler tamamen tersine döndü. Başta darbecilerin yanında yer alan General Fromm da işler kötü gidince saf değiştirdi. Hatta arkadaşlarını tutuklamak için bir birlik hazırlayarak darbecilerin karagâhını bastı. Karargâhta çıkan çatışmada Albay Stauffenberg yaralandı. Kurmay Albay Mertz, General Olbricht, Albay Stauffenberg ve yaveri Teğmen Haeften yakalandı. General Fromm “ayaküstü mahkemeyle” darbeci subayların tamamını idama mahkûm etti. Halbuki Hitler onları sağ istiyordu; fakat Fromm kendisinin de en başta darbecilerin yanında yer aldığı gerçeğinin ortaya çıkmasını istemiyordu. Bu yüzden apar topar çoğunu kurşuna dizdi; kalanları asarak idam etti. Sonrasında bir cadı avı başladı. Darbecilerin akrabaları, tanıdıkları hatta darbeye sempati duyduğu düşünülen yüz binlerce kişi katledildi ya da tutuklandı.
Asılan generallerden biri olan Erwin Von Witzleben 1935’te 3. Kolordu Komutanıydı. Darbe girişiminden bir yıl önce Batı Orduları komutanıydı. İdam edilirken son sözleri şöyle oldu: “Yaptıklarınızla er geç yargılanacaksınız. Cesetleriniz sokaklarda sürüklenecek!”
Darbeci Subaylar: Kararlı Naziler mi? Devrimciler mi?
Şimdi başta sorduğumuz soruya geri dönelim: “Darbeci subaylar birer direnişçi miydi? Gerçekten tarihin akışını değiştirmek mi istemişlerdi?” Kocaman bir hayır! Darbeci subaylar son ana kadar Almanya’nın kutsal bir ülke olduğuna ve Almanların kutsal bir ırk olduğuna inandılar. Örneğin darbenin başını çeken Albay Stauffenberg’in kurşuna dizilmeden önceki son sözü “Yaşasın kutsal Almanya” olmuştu.
Darbeci subaylar 2. Dünya Savaşı’nda verilen toprak ve asker kayıplarından ve Sovyetler Birliği’nin karşısında “küçük düşmekten” rahatsızdı. Meseleyi derinlemesine irdelemiyorlar, mevcut ideolojiye eleştiri getirmiyorlardı. Aksine faşist ideolojinin Hitler tarafından yeterinde uygulanamadığından şikâyet ediyorlardı.
İnsanlığın Bunalımı, Devrimci Öncünün Yetersizliğinden Kaynaklanıyor
Yaklaşık 2 ay sonra bu subayların “kahramanlıkları” Almanya’da ve dünyanın çeşitli bölgelerinde bir kez daha anılacak.
Şunu bilmek gerekiyor. Almanya tarihinin katliama sürüklenen kırılma noktası Hitler’i indirmeyi hedefleyen darbe girişimleri değil, Rosa Luksemburg’ların devrimi ıskalamasıydı. Zaten faşizmi ortaya çıkartan koşullar da bu tarihsel fırsatın kaçırılmasından sonra serpildi.
Yazıda sözünü ettiğimiz darbe başarılı olsaydı Nazi’lerin temel doktrinleri yok edilmeyecek aksine onlar “sağlamlaştırılacaktı.” Örneğin darbeci general Von Witzleben, 1930’larda Komünistleri katleden “SA” birliklerinde yer alıyordu. (****)
1940’lara gelindiğinde çoğu darbeci subay gibi Von Witleben de “faşizmin haklılığından” şüphe duymuyordu.
Sonuç olarak egemen sınıfların çatışmasından emekçilerin lehine sonuç çıkmayacağı aşikâr. Bunu tarihin her kesitinde gördük. Aslolan devrimci öncüyü inşâ edebilmektir. İnsanlığın kurtuluşunun başka bir yolu yok!
(*) https://www.ushmm.org/wlc/tr/article.php?ModuleId=10007306
(**) William L. Shirer, Nazi İmparatorluğu –Çöküş, çev: Rasih Güran
(***) William L. Shirer, Nazi İmparatorluğu –Çöküş, çev: Rasih Güran S-325
(****) https://tr.wikipedia.org/wiki/Erwin_von_Witzleben