Kudüs Davası Size mi Kaldı? Güldürmeyin! – Çağın Erdinç
Tarih 3 Kasım 2002. AKP iktidarda. Türkiye ile İsrail arasındaki dış ticaret hacmi 1.2 milyar dolar. Aradan 7 yıl geçiyor. 2009 yılına gelindiğinde meşhur Davos çıkışıyla AKP ticaret hacmini 5 kat arttırıyor. Yanlış okumadınız! 2002’den 2009’daki “One Miniute” çıkışına kadar ve sonrasında AKP, İsrail ile dış ticaret hacmini 5 kattan fazla arttırdı. Dışişleri Bakanlığı’nın resmi internet sitesinde, Türkiye ile İsrail arasındaki ticaret hacminin 2010 yılında 5.5 milyar dolara yaklaştığına yer veriliyordu.
Tarih 23 Ağustos 2011. Radikal Gazetesi’nde bir haber yayınlanıyor. “Türkiye-İsrail ticareti kriz dinlemiyor” başlığıyla yayınlanan haberde “One Minute” çıkışının ticareti etkilemediği, aksine ticaretin yelkenlerine rüzgar olduğu yazılıyordu.
Aynı yıl Türkiye’den ithalat, İsrail otomotiv pazarında % 10’a ulaşınca NTV “Kriz İsrail’le Ticareti Etkilemedi” haberini 16 Eylül 2010’da duyurmuştu.
Şimdi de 2011’den 1 yıl geriye, Mayıs 2010’a gidelim. Mavi Marmara gemisine İsrail askerleri tarafından operasyon düzenleniyor. Tayyip durur mu? Yine esip gürlüyor. AKP’liler feveran ediyor! “Bunun hesabı sorulacak” diyorlar. Peki soruldu mu? Gelin bakalım.
Kasım 2014. Mavi Marmara olayından 4 yıl sonrası… Ekonomi Bakanlığı’nın resmî internet sitesinde bir yazı yayınlanıyor. Yazının başlığı “İsrail Türkiye Ticareti.” Yazının noktasına virgülüne dokunmadan aktarıyoruz: “İsrail’in ülkemiz ile yaptığı ticaret hacmi 2014 yılında %12 artarak 5.44 milyar Dolar olmuştur. İsrail’in, ülkemize yaptığı ihracat, bir önceki yıla göre %10 artarak 2.75 milyar Dolar; ülkemizden yaptığı ithalat ise %14 artarak 2.68 milyar Dolar olarak gerçekleşmiştir. 2014 yılında, İsrail’in en fazla ithalat yaptığı 10 ülke içinde, Türkiye’den yapılan ithalattaki artış oranı, diğer ülkelerden yapılan ithalatlardaki artışlara göre en yükseklerden biri olmuş ve Türkiye, İsrail’in en fazla ithalat yaptığı 8 inci ülke konumuna yükselmiştir. 2014 yılında, Türkiye, İsrail’in en fazla ihracat yaptığı 5 inci ülke olmuştur.” (www.ekonomi.gov.tr 2014 Yılı Türkiye-İsrail Ticareti Mal Ticareti)
Nasıl da övünüyorlar ticaret hacminin gelişmesiyle. Davos’un sıcak koltuklarında “One minute” diyenler ekonominin kızgın kumlarında 5 milyon dolar ticaret hacmi yaratarak “five million dollars” diyor. Fakat lâfa gelince en büyük İsrail karşıtı kendileri!
Bitti mi? AKP’de ayak oyunları biter mi hiç! Şimdi de Ağustos 2016’ya gidelim. Malum, 2016’nın Ağustos ayında İsrail ile Türkiye arasında bir anlaşma imzâlandı. Anlaşma, Mavi Marmara olayından sonra “İsrail’in özrü” olarak yansıdı yandaş medyaya. İsrail diplomatik dilde “kusura bakmayın” diyordu; ancak Türkiye’den koparttığı tavizler İsrail medyasında “kusursuz zafer” manşetleriyle yer aldı. Anlaşmanın detaylarına Türkiye’de hiç girilmedi. Zira şeytan ayrıntıda gizliydi. Bakalım anlaşmanın ana başlıkları dışında detaylarında neler vardı. Madde madde sıralayalım.
Gemiye saldıran İsrail askerlerinin cezai sorumluluğu olmayacak.
İsrail Türkiye’ye Mavi Marmara için 20 milyon dolar tazminat ödeyecek fakat bu konuda İsrail devletinin hiçbir sorumluluğu olmayacak.
Tazminatın dağıtımı Türkiye Cumhuriyeti, hükümet eliyle gerçekleştirecek.
Herhangi bir Türk vatandaşının ya da şirketinin İsrail’e dava açması durumunda oluşacak zararları Türkiye karşılayacak. (Söz konusu maddenin tam hali: Herhangi bir Türk gerçek ya da tüzel kişisince İsrail hükümeti, gerçek ya da tüzel kişilerine karşı para talebi öne sürülmesi halinde, İsrail hükümeti veya onun adına hareket edenler veya İsrail vatandaşlarının kayıpları, masrafları, hasarları ve harcamaları Türkiye tarafınca karşılanacak.)
Şimdi şunu sorabilirsiniz: Tazminat ödendi mi? Evet, ödendi. İsrail, Mavi Marmara mağdurlarının ailelerine ödenmesi için Türkiye’ye para verdi. AKP ne yaptı? Paranın üstüne kondu. Konuyla ilgili yapılan açıklamada “Gereksiz zenginleşmenin önüne geçilmesi için şimdilik paraların ödenmediği” söylendi.
Şimdi de tarihi 30 Haziran 2016’da durduralım. Darbe girişiminden 2 ay evvel Tayyip Erdoğan Mavi Marmara süreciyle ilgili açıklama yaptı. Bu kez “One Minute” sertliğinde Mavi Marmara mağdurlarını azarladı. Mavi Marmara sürecinde yaşananları kastederek “Dönemin başbakanına mı sordunuz?” dedi.
Tarih 3 Temmuz 2017. İsrail ile AKP arasındaki “flörtleşme” dönemi nihayet resmileşti! 2 ülke arasında gaz anlaşması imzâlandı. Bu ne demek biliyor musunuz? İsrail, Filistin’in gazını çalıp Avrupa’ya satacak ve bu satış Türkiye üzerinden gerçekleşecek. Berat Albayrak, İsrailli mevkidaşıyla fotoğraf çektirirken çok gururlu görünüyordu. İsrail’in Filistin’den çaldığı gazı Avrupa’ya satmanın eşsiz gururu!
Şimdi bu güruh “Kudüs, Kudüs” diye ağlıyor. Hadi oradan! Sevsinler timsah gözyaşlarınızı! Sizin para dışında hangi değer umurunuzda? Filistin davasını geçmişten bugüne devrimciler savundu. Savunmaya da devam edecek. Devrimciler Filistin kamplarında İsrail’le savaşırken siz yine ikbal peşinde koşuyordunuz. Bugün de aynı yoldasınız!
Emperyalistler Ateşle Oynuyor
Tarih 16 Mayıs 1916. Siyonizmi Ortadoğu’nun bağrına bıçak gibi saplayan emperyalizm, Sykes Picot Anlaşması’nı imzâladı. Ortadoğu’nun sınırları cetvelle çizilmiş gibi emperyalistlere peşkeş çekildi. Filistin’in bir bölümünün özel bir uluslararası yönetimin kontrolüne bırakılması bu anlaşmayla kesinleşti.
İsrail’in temellerini atan 1917 Balfour Deklerasyonu olarak bilinse de aslında Filistin’deki zulme kapı aralayan ve İsrail devletinin temellerini atan asıl anlaşma Sykes Pikot’tur. Nasıl mı? 1916’da Osmanlı, Filistin topraklarından çekildi. Kan kokusu almış köpekbalığı gibi Filistin’in nasıl paylaşılacağını tartışan emperyalist aktörlerden İngiltere, aradan fazla zaman geçmeden Filistin’i işgal etti. İngiltere’nin Filistin işgaline, Sykes Pikot Anlaşması’nda onay verilmişti. Buna göz yumma da diyebiliriz. Ardından, Filistin bölgesindeki Siyonist gruplar, işgalci İngiliz hükümetine, Filistin’de bir Yahudi yurdunun kurulması talebinde bulundular. Talep diyoruz fakat bu konuda, Siyonist grupların organize çalışmalarının olduğunu vurgulamak lazım. Velhasıl kelam, 2 Kasım 1917’de, İngilizler, Siyonist grupların talebine yanıt verdi. Balfour Deklerasyonu dediğimiz tek yanlı açıklamayla, Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulması kararlaştırıldı. Balfour Deklerasyonu resmî tarihte daima tarihsel bağlamından kopuk anlatılır. Balfour Deklerasyonu gökten zembille inmiş bir anlaşma değildir. Emperyalist paylaşım savaşında Ortadoğu’nun parsel parsel bölünmesi anlamına gelen Sykes Pikot Anlaşması, Balfour Deklerasyonu’nun temelini atmıştır. Ve nihayet, geçmişten bugüne Filistin’de sürekli akan kanın kaynağı Sykes Pikot ve dolayısıyla emperyalist kapitalizmdir.
Trump’ın bir sebep değil, sonuç olduğunu da vurgulamak gerekir. Ortadoğu’nun bağrına bıçağı emperyalist kapitalizm zaten sokmuştu; Trump sadece yarayan kanaya tuz bastı. İçeride sıkışmış olan Trump, sağ popülist bir hamleyle kendisine yönelen tepkileri azaltmaya çalıştı.
Sonuç
Filistin davasına sahip çıkmak boynumuzun borcudur; fakat bunu yaparken sağcı söylemlere kapılmamak gerekiyor. Siyonizm karşıtlığı ayrı bir şey, Yahudi düşmanlığı ayrı bir şey. İktidarda AKP olduğu için tüm Türkiye halklarını suçlayan zihniyetle İsrail çatısı altında yaşadıkları için tüm Yahudilere ateş püsküren zihniyet aynı saçmalığın ürünü. Ortadoğu’da Siyonizme ve emperyalizme karşı yürütülen mücadele anti kapitalist perspektiften olmalı ve Yahudi halklarını da kapsamalıdır. Aynı zamanda İsrail’le iş tutan Körfez ülkelerini ve AKP’yi de ifşâ etmelidir. Zira Körfez ülkeleri ve AKP, Suriye iç savaşı boyunca İsrail ile aynı perspektifte hareket etti. Aynı cihatçı örgütleri beslediler, aynı “davayı” güttüler.
101 yıl evvel emperyalistlerin imzaladığı planı 100 yıl önce kamuoyuna duyurup onları rezil eden Bolşevikler gibi kararlı adımlar atabilirsek her şey değişir.