Sadece CHP mi Yetersiz? – V.U.Arslan
On milyonların korkulu bekleyişi karşısında ülkede tek adam rejimi adım adım kurumsallaşıyor. Yolsuzluk ve hukuksuzluğun, zorbalık, keyfilik ve yüzsüzlüğün tek parti rejimi… Tek adam rejimi ve İslamcı toplumsal mühendisliğin zaferi, hiç de kesin değil; zamana yayılan uzun soluklu, çetin bir mücadeleye hazır olmalıyız. Ama herşeyden önce doğru bir toplumsal muhalefet çizgisine sahip olmamız gerekiyor.
Karamsarlığa kapılmış on milyonlar, son süreçte MHP’nin saf değiştirmesine, HDP’nin devre dışı kalışına tanıklık etti. Her zamanki gibi hayal kırıklığı yaratan “doğal adres” CHP’ye ve lideri Kılıçdaroğlu’na sinirlendiler. CHP’nin etkisizliği, politikasızlığı, yetenek düşmanlığı… Bütün bu beceriksizlik, esas olarak, insanlardan değil, politikalardan kaynaklanıyor. Emek merkezli sol politikadan ısrarla uzak durup merkezine KOÇ-ABD-AB’yi alan, ılımlı, devlet adamı sorumluluğuna(!) bağlı CHP’nin silikliği ve başarısızlığı ne kadar “garanti” ise insanların kızgınlığı da bir o kadar haklı ve kaçınılmaz.
Muhasebe Zamanı
CHP’nin bu halleri AKP’yi ihya eden faktörler arasında başı çekse de biz sosyalistlerin CHP’ye sayıp-sövmekten daha önemli işleri olmalı. Bakınız yeni yılın başında OHAL bir kez daha uzatıldı, yeni KHK’lerle binlerce insan kamudan ihraç edildi. Barış imzacısı çok sayıda solcu akademisyen de bir kez daha araya kaynatılıp üniversiteden atıldı. OHAL sürecinde kapatılan dernekler, gazeteler, TV’ler, işten atılan KESK’liler, hapse atılan gazeteci ve aydınlar, demokratik haklara yönelik kapsamlı saldırılar…
Şimdi CHP’yi bir kenara bırakıp soralım: Memleketin sosyalistleri, CHP’nin solundaki bütün aktörler, KESK, DİSK, TMMOB, TTB vb’leri OHAL’e, KHK hukuksuzluğuna, binlerce insanın hayatının karartılmasına karşı anlamlı bir karşı duruş sergileyebildiler mi? Adını koyalım, sosyalist sol OHAL’e karşı ciddi bir kampanya bile düzenlemedi.
Sosyalist sol böyle bir perspektife mi sahip değil, yoksa enerjisini ve heyecanını mı toptan kaybetmiş? Yoksa sosyalist solun gücü mü bu kadar? Evvela meselenin güç meselesi olmadığını söylemek gerekiyor. Düşünün koca koca KESK’ten, DİSK’ten, TMMOB’dan, köklü sosyalist geleneklerden bahsediyoruz… Sosyalist solun AKP’yi durduracak fiziki gücü var olmasına var, ama doğru bir mücadele perspektifi yok. Perspektif hayatın ve mücadelenin çok gerisinde kaldığında enerji ve heyecan kaybı da kaçınılmaz oluyor.
Perspektif Sorunu
Perspektif meselesini bu köşeyazısında ancak ana hatlarıyla ortaya koyabiliriz. Ama vahim olan durumu betimlemek hiç de zor değil. Düşünün OHAL’e ve KHK hukuksuzluğuna karşı durum gereği mecburen yapılan bir iki basın açıklaması dışında elle tutulur bir çalışmadan dahi söz edemiyoruz. Çok da yeni bir durum olmayan bu uyuşukluk ve etkisizlik halinin perspektifle doğrudan ilgisi bulunuyor. Açıklayalım:
Sosyalist parti ve oluşumlar ile bunların etkili oldukları sendika ve kitle örgütlerinin önemli bir bölümü HDP’nin siyasi hegemonyasında bulunuyor. Bu da öyle veya böyle Kürt ulusal hareketinin öncelikleri ölçüsünde hareket edilmesini beraberinde getiriyor. Sınıfsal olmayan ulusal bir perspektif sol adına öne çıkınca emekçilerin geneline hitap eden bir toplumsal muhalefet çizgisi izlenemiyor. Yani sosyalist solun bahsetiğimiz bu büyük kanadı memleket meselelerinin genelinin çok uzağında. Sadece sosyalist parti ve yapılar değil, KESK’in yıllardır hali ortada örneğin. Kürt illerindeki savaşın şiddetlendiği, kent merkezlerinde bombaların patladığı şimdiki gibi durumlarda ise bu kesim siyasetin tamamen dışına kayıyor.
Sosyalist solun HDP hegemonyasında olmayan diğer kanadının siyasi perspektifi ise AKP karşısında laiklik ve cumhuriyetin kazanımları savunusunu merkeze alıyor. En az 25 yıldır süren “laiklik elden gidiyor” merkezli siyasi perspektifin nasıl politik bir intihara dönüştüğünü yaşayarak gördük. Laik-muhafazakar kutuplaşmasının yoksul emekçileri siyasal İslam’ın kucağına ittiğini, solu Alevi tepkiselliği ile eğitimli orta sınıflara hapsettiğine de aynı şekilde tanıklık ettik. Neticede sosyalist solu CHP siyasetinin içerisine çeken laiklik ve cumhuriyet temasının iddia ve heyecan kaybı yaratmaktan başka bir işe yaramadığını da gördük. Kendi hedeflerini ve orijinalliğini toplumun önüne koymak yerine salt tepkiselliğe ve takvim gündemlerine dönüşen bu tarz muhalefetin ne kadar sönük kaldığı da herkesin malümudur. Yaşam biçimleri üzerinden yürüyen siyasi ayrışmada geniş kitlelerin siyasal tercihleri yüzünden sol kesimlerde derin bir hayal kırıklığının gelişmesi ve “bu halk cahil” zırvasının etrafından umutsuz bir elitizmin mücadele iradesini felç etmesi söz konusu olmaktadır.
Anahtar Sınıf Mücadelesidir
Okuyucu bu noktada sorabilir: Laiklik önemli değil mi? Tabi ki önemli, ama laiklik AKP’nin yaşam biçimi ve kimlikler kutuplaşmasına tabi olunarak savunulamaz. Laikliğin esas savunusu, sınıf mücadelesi ile emek-sermaye çelişkisi üzerinden şekillenen farklı bir kutuplaşmayı yeşertmek ve AKP’ye destek olan geniş emekçi kesimlerin bu kutuplaşmada taraf olmasını sağlamaktan geçiyor. İşçi emekçi düşmanı AKP rejimini ilerici bir şekilde alaşağı etmenin tek yolu budur. Dolayısıyla laikliği savunmanın tek yolu da budur.
Tek adam rejimini geriletmenin yolu sınıf mücadelesinden geçmektedir. Ekonomik krizin ağırlaştığı, yolsuzluğun ve hak yemenin herkesin gözüne battığı bu dönemde emekçileri kazanmak için elverişli hale gelen şartlarla karşı karşıyayız. Zengin ile yoksul arasındaki uçurumun dünyada en derin olduğu ülkelerin başında gelen Türkiye’de sosyalistler zemin kazanmak için emekçilerle temas etmek zorundadır. Nitekim insan bilinci aşamalarla gelişmez, bunu unutmamak gerekir. Yani AKP’ye ya da MHP’ye oy veren bir emekçi önce laiklik, cumhuriyet ve demokratik değerleri öğrenecek, ancak bundan sonra sosyalizmi benimseyebilir diye bir fikir, kaba düz mantığın saçmalamasından başka bir şey değildir. Hayatında laiklik, türban vb gibi bir gündeme yer olmayan milyonlarca emekçinin geçim derdi gibi koca gündemleri vardır. İşçi-emekçilerin kazanılacağı yer, tam da sosyalist mücadelenin kalbi olan sınıf mücadelesidir. Sınıf mücadelesine kazanılan bir işçi, emin olun, bundan önceki bilinç duraklarını çoktan geride bırakmış olacaktır.
Siyasi perspektifin dışında izlenmesi gereken mücadele yöntemi de son derece önemlidir. Emek ve demokratik haklar mücadelesi, en etkili şekilde, birleşik enerjik kampanyalar aracılığıyla verilebilir. Yani sosyalist solun mevcut hali olan dar grupçu ve hantal yapının tam tersi bir durumu hayata geçirmek zorundayız. Somut gündemli ortak kampanyalarla emekçi mahallelerine, sanayi bölgelerine, kent merkezlerine, üniversite ve liselere ulaşmak zorundayız. Kestirme bir yol yok! Örgütlenmeli, kadrolar yetiştirmeli ve bunlarla yeni alanlara girmeliyiz. İşte o zaman sosyalistler olarak, kendi çevremizden etrafa doğru, herkese enerji ve heyecan saçmaya başlayacağız. Karanlıktan çıkışın yolu budur.