AKP’den Bir Yalan Daha: Taşeron İşçilere Kadro – Engin Kara
Başbakan Davutoğlu’nun salı günü “kamuda çalışan taşeron işçilere kadro verilmesine” ilişkin yaptığı açıklamanın ardından dün (çarşamba) konuşan Maliye Bakanı Nağci Ağbal, konuya ilişkin hazırladıkları tasarıdan bahsetti. Ağbal’ın açıklamalarına göre kamudaki taşeron işçiler için yeni bir statü oluşturulacak: özel sözleşmeli personel. Bu yeni statü, işverenin kamu olmasının dışında kamu personeli mantığına ilişkin neredeyse hiçbir şey barındırmayacak. Yani AKP, asgari ücret zammında olduğu gibi yine emekçileri aldatmaya hazırlanıyor.
Özel Sözleşmeli Personel Nedir?
Davutoğlu’nun “tek bir taşeron işçisi kalmayacak, yardımcı işlerde çalışanları da kamuya almayı kararlaştırdık” dediği konuşmasının ardından Bakan Ağbal kamuda taşeronun kaldırılmasına ilişkin planlarında, şu an taşeron olarak çalışan işçilerin yeni oluşturulacak olan “özel sözleşmeli personel” statüsü ile kadroya alınacağını duyurdu. Peki, nedir bu özel sözleşmeli personel?
Bu statüye alınacak taşeron işçilerin devlet memurluğu için gerekli şartları taşımak, emekli aylığı almaya hak kazanmamış olmak, tam zamanlı işlerde istihdam edilmek, 12 ay boyunca çalışıyor olmak gibi aranan genel özelliklerin yanı sıra -ki aranan bu şartlar tek bir taşeron işçi kalmayacak sözünü daha ilk elden boşa düşürmeye yetiyor- yapılan açıklamada ilk göze çarpan husus, taşerondan kamuya geçişte sınav yapılacak olması. Henüz meclise sunulacak tasarının netleşmemiş olması nedeniyle bu sınavın nasıl yapılacağını bilemesek de, KPSS başta olmak üzere pek çok sınavda iktidar tarafından yapılan hile-hurdayı göz önüne alırsak şimdiden şüphelenmemek elde değil.
Dikkat çeken ikinci mesele, taşeron işçilerin özel sözleşmeli personel statüsüyle kamuya geçtiklerinde de, mevcut maaşları almaya devam edecek olmaları. Taşeron çalışmanın otomatik olarak daha düşük ücret almak anlamına geldiği Türkiye şartlarında, maaşlarında hiçbir artış olmadan “taşerondan kurtulan” işçilerin geçim şartlarında değişen bir şey olmayacak.
Burada iktidarın “asgari ücret zammını” hatırlamak üzere bir parantez açmakta fayda var. 2016 Ocak ayında asgari ücreti 1300 TL’ye çıkaracağını duyuran AKP Hükümeti, bu artışı asgari geçim indiriminin ücrete dâhil edilmesi gibi aldatmacalarla dolu bir yolla gerçekleştirmişti. Üstüne temel yaşam ihtiyaçlarına art arda gelen zamlarla birlikte 2016’nın ilk ayları emekçiler için gelir artışından öte bir gider artışına, yani yoksullaşmaya yol açmıştı. Hal böyleyken emekçilerin, yoksulların hükümetin ortaya atacağı ve ilk bakışta göze hoş görünebilen vaatlere inanmadan önce birkaç kez düşünmesi gerekir. Zira son yıllardaki pek çok gelişmenin gösterdiği üzere, göz boyamak için bile olsa gerçek anlamda hiçbir olumlu dönüşüm yaratmayan AKP, diğer yandan medyada yarattığı manipülasyonlarla tüm zararlarını yarar gibi göstermeye çalışıyor. Ücretlerin gerçekte artmadığı, ancak tüketim ürünlerine sürekli zam geldiği Türkiye şartlarında, taşerondayken alınan ücretleri almaya devam etmek ve “kamu çalışanı” görünmenin pek de bir özelliği olmasa gerek.
Gelelim en can alıcı noktaya: özel sözleşmeli personel olarak “kamu çalışanı” haline getirileceği söylenen işçiler, gerçek anlamda bir kadroya sahip olmayacak. Zira bu işçilerle 3’er yıllık sözleşmeler yapılacak. Zaten kamuda yer alan mevcut statü farklılıklarının yarattığı sıkıntılar devam ederken şimdinin taşeron işçileri de “sözleşmeli personelle” aynı güvencesizliğe tâbi olarak kamuya girecek. 3 yıllık sözleşmesi sona eren işçilerin ne kadarının daha uzun süre kamuda çalışacağı belirsizleşecek. Bu düzenleme aynı zamanda örnek olarak siyasal nedenlerle iktidarın canını sıkan çalışanların, sözleşme süresinin sonunda işsiz kalmasına kapı aralayarak da işlev görmeye müsait olacak.
KESK’in yaptığı değerlendirmeye göre özel sözleşmeli personel statüsüne geçecek olan işçiler geriye dönük olarak başta kıdem tazminatı olmak üzere pek çok hakkını kaybedecek. “Buna göre yüz binlerce kamu taşeron işçisine ‘özel sözleşmeli personel’ statüsünde çalışabilmek için geçmiş birikimlerinden, özellikle kıdem tazminatlarından vazgeçmeleri dayatılmaktadır. Mevcut uygulamaya göre bir kamu taşeron işçisi yapmakta olduğu işin asıl iş olduğuna ilişkin dava açar ve bunu dava sonucunda ispatlarsa ilk işe başladığı tarihten itibaren asıl işçi gibi değerlendirilerek başta kıdem hakkı olmak üzere geçmişe dönük bütün haklarını asıl işverenden alabilmektedir. Ancak bu düzenlemeye göre eğer söz konusu kamu taşeron işçisi eğer yukarıda sıralanan şartları yerine getirerek ‘özel sözleşmeli personel’ pozisyonuna ‘atanma hakkına!’ kavuşursa mahkeme kararı ile verilen kıdem ve kadroya alınma başta olmak üzere geçmişe dönük kazanılmış haklarından vazgeçmek zorunda bırakılacaktır.”
AKP Güvencesizliği Derinleştiriyor
2015 yılının sonlarında hükümetin 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nu değiştirmeye hazırladığı duyulmuştu. AKP’ye yakın medya organları söz konusu dönüşümü “kamuda 657 devrimi” şeklinde haberleştirmiş ve yapılması planlanan değişimleri “kamuda memur-işçi ayrımı bitecek” şeklinde pazarlamaya çalışmıştı. Oysa AKP’nin getirmeyi tasarladığı dönüşüm kamuda memur-işçi ayrımını yoksullukta ve güvencesizlikte eşitleyerek gidermeyi hedefliyor. Basına yansıyanlar arasında ücretlerin performansa göre belirlenmesi ve kamu çalışanlarının arasındaki rekabetin ve yabancılaşmanın artırılması; memurluktan çıkarılma hallerinin genişletilmesi ve iş güvencesinin neredeyse amirin keyfine bırakılması; öğretmen gibi personellerin yaz aylarında da çalıştırılması; muhalif kamu çalışanlarının “terör örgütüne destek vermek” suçuyla toptan tehdit edilmesi gibi noktalar mevcuttu.
657’yi ne zaman değiştirmeye girişirler bilinmez ancak AKP’nin hedefi, kamuda özel sektöre nazaran daha yüksek olan iş güvencesi ve ekonomik-sosyal hakları tasfiye ederek kamu hizmetlerini de neoliberal piyasa anlayışına uygun bir şekilde yeniden şekillendirmek. Şu durumda kamuda çalışan taşeron işçilere vaat edilen “kadronun” da aslında yeni bir aldatmaca olduğu açığa çıkıyor.
KESK’in verilerine göre kamuda çalıştırılan sigortalı taşeron işçi sayısı 2004 yılında 3.183 iken 2014 yılında bu rakam 781.000’e çıkmıştır. Yani bu dönemde kamudaki taşeron işçi sayısı 245 kat artmıştır. Sadece bu rakamların AKP dönemleri boyunca gösterdiği artış eğilimi bile iktidarın kamudaki çalışma şartlarına ilişkin bakış açısını göstermektedir. Tek amacı henüz sermayenin dilediğince at koşturamadığı alanları da buna mümkün hale getirmek olan AKP’nin emekçilere daha iyi bir yaşam sunması mümkün değil.
Sonuç Olarak
AKP’nin hem özel sektörde hem de kamu sektöründe getirdiği bütün değişimler, emekçilerin daha kötü yaşam koşullarına mahkûm olmasına yol açıyor. Ancak iktidarın en büyük kozu, özellikle medya üzerindeki kontrolü aracılığıyla, gerçekleştirdiği bütün dönüşümler hakkında toplumda yanılsamalar yaratabilmesi. 1 Kasım seçimlerine hazırlık sürecinden itibaren asgari ücret üzerinden propaganda yapan hükümet, neticede asgari ücreti 1300 TL’ye çıkarsa da gerçek artışın hiç de öyle olmadığını yukarıda belirttik.
“Taşeronun sona erecek” diyerek her yıl, her seçim dönemi tekrarlanan vaatlerin bu defa gerçekleşeceğine dair yaratılan algı da, aynı asgari ücrette olduğu gibi koca bir yalandan ibaret. Yalanlara, aldatmacalara ve ekonomik-sosyal bütün saldırılara karşı, bütün işçi sınıfı gibi taşeron işçilerin de insanca bir yaşama ulaşması, AKP’den kurtulmaktan geçiyor. İktidarın yalanlarına karşı emekçiler, bizzat kendi mücadeleleriyle gerçekten haklarını artırabilecek ve zincirlerinden kurtulabileceklerdir.
bolsevik.org