Tahrir Ayaklanması’nın 5. Yılında Mısır – V.U. Arslan
Mısır’ı demir yumrukla yöneten, emperyalist sistemin adamı Hüsnü Mübarek 5 yıl önce bugün halk ayaklanması sonucunda devrilmişti. Arap Baharı önce Tunus diktatörünü devirmişti, şimdiyse çok daha büyük bir baş (Mübarek) kitlelerin önünde duramayarak devriliyordu. Dalga dalga yayılan iyimserlik sadece Arap coğrafyasını değil tüm dünyayı etkilemekteydi. Emekçiler ve gençler büyük umutlar içerisindeydi. Herkes diktatörlüklerle beraber işsizlik, yoksulluk, rüşvet ve çürümeden kurtulmayı arzuluyordu. Kadınlar nefes almak istiyor; gençler iyi bir gelecek, işçiler hakları peşinde…
Ama çok geçmeden hayaller suya düştü! “Merkez ülke” Mısır’da devrim dalgası, kendi önünü açamadı ve tıkandı. Devrim dalgasının bağımsız çizgisinde kendi yolunu açacağı esas ülke Mısır’dı. Ama işçi sınıfı ve halk hareketinin örgütsüzlüğü çok pahalıya mâl oldu. Bu sayede emperyalist güçler sürece müdahil olarak ipleri ellerine geçirdiler. Suriye, Libya, Yemen ve Irak büyük güçlerin vesayet savaşı yürüttükleri korkunç iç savaş alanlarına dönüştü.
Şimdilerde Arap Baharı’nın esintileri iç savaşlardan pek etkilenmemiş, mezhep ve etnik düşmanlıklarının uzağındaki kuzey Afrika ülkelerinde görülüyor. Örneğin Tunus ve Fas. Ama örgütlülük olmadan emekçiler ve gençler önlerini göremeyeceklerdir. Bu da kaçınılmaz olarak bu ülkelerde de temkinliliği doğuracak.
Mısır’daki Tıkanma
Mısır’da Mübarek devrildi, ama yerine geçen Müslüman Kardeşler kendileri dışında kimseyi tatmin etmedi. Gençlik eylemleri ve işçi hareketi bu sefer Mursi’yi devirmek için harekete geçecekti. Devrime öncülük edenler sol,sosyalist, liberal, laik gençlik grupları siyasi arenada bir hayli yeniydiler ve yaygın örgütlülükleri yoktu. Eylemlere öncülük etmede başarılı olduklarını Müslüman Kardeşler’e karşı da ispatladılar; ama daha fazlası için çok yetersiz kaldıkları da apaçık ortadaydı. Durum böyle olunca milyonları harekete geçiren kitle hareketi kendiliğinden, örgütsüz ve perspektifsiz kaldı. Müslüman Kardeşler ve Mursi karşıtı hareket, aylarca sokaklarda polisle ve İhvan’ın adamlarıyla çarpıştı. Özgürlük isteyen yığınlar Mursi’nin İslamcı ve aynı zamanda otoriter çizgisine karşı giderek büyüyen bir kampanya başlattılar.
Nisan 2013’te başlayan Temarüd Kampanyası, hızla büyüdü ve Haziran ayında zirve yaptı. Haziran sonunda Mursi’nin istifası için 22 milyon imza toplanmıştı. 30 Haziran’daki gösteri 14 milyonluk katılımla dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük eylemi oldu, ama Mursi yine de istifa etmedi. Bu anı fırsata çevirense Sisi önderliğindeki Mısır ordusu oldu ve darbe yapıldı. Sisi, başarılı bir darbe için her şeyin olgunlaştığını düşünüyordu ve yanılmamıştı. Darbeye bariz bir halk desteği yakalayabilirdi. Nitekim Tahrir bir süre sonra Mursi’nin düşürülmesini kutlayan on milyonlara ev sahipliği yapacaktı. Uluslararası koşullar da uygundu, zira emperyalizme adapte olan istikrarlı yeni bir rejimi ABD ve geri kalan büyük güçler de destekleyecekti.
Beklenmeyen şeyse Müslüman Kardeşler’in direnmesi oldu. Uzun yıllar boyu iktidar olmadan, yönetimle iyi geçinerek ekonomik ve siyasi açıdan güçlenmesini bilmiş olan Müslüman Kardeşler, durumu kabullenip uzlaşmaya yanaşmadılar ve kazanmalarının mümkün olmadığı bir savaşa girdiler. Sonuç kendileri için bir felakete dönüştü. 2 bine yakın İhvan üyesi öldürüldü, liderler hapse atıldı, örgütün mallarına el konuldu. Müslüman Kardeşler’in ezilmesinin bir anlamı da Sisi yönetiminin daha işin başında demokratik hakları askıya alması ve İhvan ile beraber diğer tüm toplumsal muhalefeti bastırması oldu.
Mısır, bir nevi başladığı noktaya dönmüştü. Mübarek gitmiş, ama Sisi gelmişti. İhvan ezilmiş, sol-laik güçler bastırılmış, halk yorulmuş, sokak hareketi denenmişti. Mısır’da artık alternatifsizlik vardı, Suriye örneği vardı, polis kurşunu vardı, IŞİD katliamları vardı…
Sisi yorulan kitlelerin istikrar özlemine cevap vermiş oldu. Devrimin öncülüğünü yapan ilerici-sol-demokratik gençlik önderliği ya hapse atıldı ya da sönümlenen protestolarda kurşunlandı. Bazıları ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Mahalla gibi merkezlerde yoğunlaşan işçi hareketi ise yer yer canlılık emaresi gösterse de izole olmuş durumda.
Müslüman Kardeşler, Sina’da Sisi’ye karşı savaşan IŞİD yandaşlarına taban kaybediyor. Sina’da ise Mısır ordu ve polisi mütemadiyen kayıplar verse de bu saldırılar Sisi’nin polis devletini meşru kılmaktan öteye gidemiyor. İçeride demir yumrukla yöneten Sisi’nin en büyük müttefiki Suudiler, Mısır’a büyük miktarlarda yardım yaparak Sisi’yi rahatlattılar. Yine Mısır’da oldukça etkin olan Selefi Nur Partisi Suudilerin direktifiyle Sisi’ye tam destek veriyor. Bu şekilde kurulan iç ve dış dengeler düzleminde Sisi düzenini oturtmuş durumda.
Yine de Mısır’da işler iyi değil. Sisi, bozulan ekonomi ile baş etmekte zorlanacak. En büyük şansı kitlelerin alternatifsizliği ve 3.5 yıl boyunca hop oturup hop kalkan, kanla yıkana ülkenin yorgunluğu. Bu sayede en azından bir süre daha gemisini yüzdüreceğe benziyor.
Sonuç
Emperyalist kapitalist çağda iki ana sınıfın iki düzeni olabilir. Şayet kapitalist sınırlar içerisinde kalınacaksa az gelişmişlik, diktatörlük, iç savaşlar, yoksulluk, işsizlik, geri kalmışlık, kadınların ezilmişliği, yolsuzluk, çürüme… Kötü seçenekler arttırılabilir! Düzen içerisinde kalındığı sürece, tüm bu seçeneklerden kaçış olmayacak!
Şayet işçi sınıfının bir çözümü olacaksa devrimci sosyalist hareketin örgütlülüğünü ve toplumsal etkisini arttırması şart. Bizler bu iş için Türkiye’de görece elverişli bir pozisyondayız. Başarılarımız çok geniş bir alanda yankılanacak ve Ortadoğu’da kendisini gösterecektir.
bolsevik.org