Geçtiğimiz hafta Gürcistan protestolarla sarsıldı. İki gün boyunca sokaklara dökülen kitlelere karşı Gürcistan polisi biber gazı ve tomalarla saldırdı. Kitlelerin sokağa dökülmesinin arkasında ülkenin yıllardır Batı ile Rusya arasında süren emperyalist rekabetin bir sahasına dönüştürülmesi yatıyor.
7 Mart’ta gündeme gelen “Yabancı ajan” kanun tasarısı Parlamento’da ön onay almış; fakat 9 Mart’ta 50 polisin yaralandığı ve 133 kişinin gözaltına alındığı protestolar sonrasında geri çekilmişti. Bu yasa tasarısı fonlarının yüzde 20’sinden fazlasını yurt dışından alan Gürcü kuruluşların ‘yabancı ajan’ olarak kaydedilmelerini ve para cezalarıyla karşı karşıya kalmalarını öngörüyordu. Sivil toplum örgütleri bu yasanın Rusya’dan esinlendiğini dile getirirken; 2012’de Putin benzer bir kanun tasarısını onaylayarak birçok STÖ ve STK’ları kapatmış, bazılarının parasal kaynağını keserek pasifize etmişti. Basın özgürlüğünün kısıtlanması ve her türlü eleştiriye kapalı olma durumunu yansıtan bu yasa Gürcistan’ın AB ile entegrasyon sürecini de baltalayan bir karar olarak görülüyordu. Sokağa çıkan kitleler ve sivil toplum örgütleri, hükümetin Batı’dan gittikçe uzaklaşarak Moskova’ya yakınlaşmasından hoşnutsuzlar. Reuters haber ajansına konuşan bir protestocu “Hepimizin bildiği gibi bu bir Rus yasası. Eski Sovyetler Birliği’nin bir parçası olmak istemiyoruz. AB’nin bir parçası olmak istiyoruz. Batı’ya yakınlaşmak istiyoruz” dedi.
Gürcistan Cumhurbaşkanı Salome Zourabichvili her ne kadar Batı’ya ve Avrupa Birliği’ne entegrasyon sürecine en istekli kişi olsa da, hükümet bazında iktidarda olan Gürcü Hayali-Demokratik Gürcistan Partisi Moskova’yla yakın ilişki içerisinde. Partinin kurucularından olan Bidzina İvanişvili Gürcistan’ın en zengin, dünyanın ise 153. en zengin kişisi. İvanişvili Sovyet Rusya’nın son döneminde başlatılan özelleştirme politikaları sayesinde baş döndürücü bir hızla zenginleşmişti. O yüzden, kendisinin doymak bilmeden semirmesine yardımcı olan özelleştirme ustaları ve onların varisleriyle içli-dışlı olmaktan da çok memnun.
Protestolar karşısında Cumhurbaşkanı Zourabichvili “Ben sizin yanınızdayım, çünkü siz özgür Gürcistan’ı temsil ediyorsunuz: Kendi geleceğini Avrupa’da gören ve bu geleceği kimsenin engelleyemeyeceği Gürcistan.” diyerek protestolara hak verse de, Başbakan Garibaşvili Tiflis’teki gösterileri devlete karşı düzenlenen bir provokasyon olarak nitelendirdi.
Eski Gürcistan Cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili’nin kurucusu olduğu ana muhalefet partisini ve onu destekleyenleri ülkede kaos yaratarak Rusya’ya karşı “ikinci cephe” açmaya çalışmakla suçlayan Garibaşvili “Gürcü Hayali hükümeti iktidarda olduğu sürece burada ikinci bir cephenin açılmasına izin vermeyeceğiz. Bu, söz konusu bile olamaz.” dedi.
Gürcistan halkının Rusya’nın egemen politikasından duyduğu nefret anlaşılabilir nitelik taşıyor. Nitekim 2008 yılında Rusya Gürcistan topraklarını işgal etmişti. Stalinizmden kalan “Rus egemenliği” mirasını gayretle devam ettiren Putin, eski Sovyet coğrafyasının bir parçası olan Gürcistan’da da Batı yayılmacılığına karşı gerektiğinde askeri müdahalelerden kaçınmayacağını göstermişti.
Ülkeyi AB ve NATO üyesi yapmak isteyen egemenler açısından ise sorun demokrasi ve özgürlüklerle ilgili olmaktan öte kendi konumlarını sağlama almaktır. Mevcut durum ülkede emekçi sınıfların bu süreçte nasıl bir yıkıma uğradığını göstermektedir. Burjuva basının “Gürcistan halkı AB’ye katılmak istiyor” diyerek referans gösterdiği anketlere gelin birlikte bakalım. Aşağıdaki tablodan da görüleceği üzere son 12 ayda, nüfusun yüzde 30’unun her ay yiyecek alabilecek parasının kalmadığı dönemlerle karşılaştığı görülüyor.
Avrupa Birliği savunucularının “sosyal devlet”, “ekonomik refah”, “sosyal eşitlik” kavramları görüleceği üzere Gürcistan’ın yoksul emekçilerinin talep ve düşlerine yanıt verememektedir.
Gürcistan’da yaşanan eylemler ve AB ile entegrasyon süreci Azerbaycan gibi eski Sovyet ülkelerindeki solcularda bile heyecan ve umut yarattı. Bu eylemleri yere göğe sığdıramayan “solcular”, otoriter Aliyev rejiminden çıkış yolunu “demokratik” AB’de görüyorlar.
Soğuk Savaş’ın zihinlere kazıdığı “Demokratik Batı” ve “Totaliter Doğu” bloklaşması paradigmasının ötesine geçemeyenler liberal düşlerle bir çözüm aramaktadırlar. Kafkasya’yı bitmek bilmeyen kan levhasına getiren emperyalist kamplaşmanın hiçbir tarafı emekçi halklar için bir çözüm üretecek kabiliyette değildir. Gürcistan emekçilerine ve devrimcilerine düşen görev yoksullukla boğuşan emekçilerin öfkesini “Ne AB, ne Rusya; Bizleri semirenlerin hiçbirine geçit yok” diyerek öz mücadelelerini yükseltmeye; Moskova yanlısı milyarder İvanişvili’yi de, Batı yanlısı Zourabichvili’yi de tarihe gömmeye çağırmaktır.