Ekvador, Irak, Mısır, Sudan… Tek Yol Sürekli Devrim!-Emre Güntekin
Neoliberal politikaların yol açtığı sonuçlar tüm dünyada etkisini göstermeye devam ediyor: Geçtiğimiz yıl Fransa’da başlayan Sarı Yelekliler eylemleri Avrupa’nın birçok ülkesine yayılarak egemen sınıfları korkuya sürüklemişti. Hatta eylemlerin kendi ülkesine sıçramasından korkan Mısır diktatörü Sisi sarı yelek satışlarını yasaklatmıştı. Türkiye’de de Erdoğan rejimi sarı yelek satışları üzerine rapor hazırlatmıştı.
Bu kez dünyada kapitalist çelişkilerin en fazla yoğunlaştığı iki coğrafyada emekçiler sokaklarda. Önce Iraklı emekçiler yılların savaş yükünü artık sırtlanmayacaklarını her türlü saldırıya, ölümlere rağmen sokakları doldurarak ilan ettiler. Gösterilerde en az 110 kişi öldü, 6000’den fazla insan yaralandı. Gösterilerin bileşimi, talepleri yıllarca emperyalist savaşın ve işgalin ortasındaki Irak’ta yeni tür bir savaşın mayalanmakta olduğunu gösterdi. Şimdilik eylemler durulmuş olsa da siyasi istikrarsızlığı kronikleşen, yönetici sınıfların zayıf olduğu ve ülkenin devasa petrol zenginliğinin bir avuç yönetici elit ve sermaye tarafından yağmalandığı Irak’ta emekçilerin gelecekte yeniden sokaklara dönmesi hiç de şaşırtıcı olmayacaktır.
Diğer tarafta ise Ekvador örneği, krizlerle cebelleşen Latin Amerikalı emekçilere muazzam bir alternatif öneriyor. Adını gram hak etmeyen Ekvador Başkanı Lenin Moreno’nun IMF ile imzaladığı anlaşma çerçevesinde yapmaya çalıştığı sosyal kesintiler emekçi sınıflar ve yerli halklar arasında isyanın fitilini ateşlerken; Moreno isyan karşısında hükümetini toplayıp başkent Quito’dan ülkenin güneyindeki Guayaquil’e kaçmak zorunda kaldı. Parlamento ve devlet kurumları eylemciler tarafından basılarak işgal edildi, ordu içerisinde gösterilere saldıran polislere müdahale eden yarılmalar yaşandı, kısacası emekçiler rejimin bütün zayıflığını ortaya serdiler. Moreno, gösterilere kulak vermek zorunda kalırken, bugün yerli hareketinin liderleri ile BM ve Katolik Kilisesi aracılığıyla yapılan görüşmelerde anlaşma sağlandı; Moreno’nun akaryakıt sübvansiyonlarını iptal eden kararnamesi geri çekildi. Düzeni dağılma noktasına getiren yerli halkların militan mücadelesi ve işçi sınıfının genel grev gücü; egemen güçleri burjuva düzenin yakasını kurtarmak için geri adım atmaya zorladı. 90’lardan bu yana önce üç kez, ayaklanma ile başkanları deviren yoksul Ekvador halkı 11 ölü, yüzlerce yaralı ve sayısız gözaltı vermek pahasına uzun erimli bir şiddetli yoksullaşmaya karşı güçlü bir direnç ortaya koyacağını da göstermiş oldu. Ekvador’da düzen, “diyalog” ile ayakta kalmaya çalışsa da güçlü bir devrimci örgütlenmenin bu zinciri koparabileceğine dair potansiyeller muazzam bir güçle açığa çıktı.
Karayiplerin küçük ada ülkesi Haiti ise Şubat ayından bu yana yoksul emekçilerin isyanına tanık oluyor. Son olarak geçtiğimiz ay içerisinde 2005’te Venezuela tarafından petrol yardımı amacıyla uygulanmaya başlanan “Petrocaribe” destek fonu üzerinde dönen yolsuzluklara, açlığa, yüksek enflasyona ve yoksulluğa karşı yüzbinlerce insan sokaklara döküldü; bunların sorumlusu olarak gördükleri Devlet Başkanı Jovenel Moise’nin istifasını talep etti. Gösterilerde sadece 16-30 Eylül arasında 17 kişi öldü, 187 kişi yaralandı. Haiti’deki bu isyan dalgası sadece bu seneye özel değil: Özellikle 2010 yılındaki depremin yarattığı ağır yıkım hala telafi edilemezken, uluslararası yardımların halka ulaştırılmak yerine egemenler tarafından yağmalanması halkın öfkesini yükseltiyordu. Açlığın artık önlenemez bir gerçek haline geldiği Haiti’de bir dönem insanların topraktan kurabiyeler yaparak yemesi gündeme gelmişti.
Bir diğer hareketlilik de geçtiğimiz hafta Mısır’da yaşandı. 2011’de Hüsnü Mübarek’i deviren halkın başına musallat olan Müslüman Kardeşlerin fiyasko rejiminin başkanı Mursi, çok kısa bir süre içinde yine kitlesel bir isyan ile devrilmek üzereyken düzeni kurtarmak için ordu devreye girmişti. Eski düzenin artığı bir kadro ile 2013’te iktidara yerleşen Sisi, toplum üzerinde kurduğu muazzam baskı, yolsuzluğa bata rejimin ağırlığını artık kabul etmeyen Mısır toplumu öfkesini ifade edecek kanallar arayışında olduğunu gösterdi. Yurt dışında yaşayan sürgündeki bir burjuvanın internet üzerinden yaptığı “Sisi lük içinde yaşıyor” videosu ile yaptığı eylem çağrısı Mısır’ın pek çok şehrinde karşılık buldu. Dağınık da olsa cunta iktidarı altında insanların ilk kez sokak yasağını deldiği bir eyleme dönüştü. Korku duvarlarının çatladığı ayan beyan ortada. Yönsüz, programsız bir öfke ifadesi olan bu eylemlerden Sisi rejimi öylesine korkmakta. Öfkenin açığa çıkmasını engellemek için polis şiddeti ve güçlü bir tutuklama dalgası devreye sokuldu. Sokaklar, meydanlar kapatıldı. İki binden fazla kişi tutuklandı. Tutuklananlar arasında Devrimci Sosyalistler üyesi Mahinur El-Masri de bulunuyor.
Neoliberal politikalara karşı emekçi sınıfların bu tepkisi kaçınılmaz bir şekilde örnek oluşturacaktır. Nitekim Ortadoğu’da İran ve Türkiye gibi ülkelerde iktidarlar hâlihazırda yaşadıkları kriz sürecinde emekçi sınıflara saldırıları artırırken, toplumsal patlamalar çeşitli çatışma dinamikleri devreye sokularak önlenebilmektedir. Türkiye’de yoksulluk artışına, işsizliğe, sosyal hakların tasfiye edilmesine karşı yükselebilecek tepkiler iktidarın sistemli bir şekilde körüklediği kimlik çatışmaları, Kürt sorunu ve Suriye operasyonu üzerinden forse ettiği ırkçı-şoven atmosfer ve sokağa çıkanlara yönelik devlet baskısı tarafından frenlenmektedir. İran’da ise ABD ve müttefikleri (İsrail, Suudi Arabistan vs.) ile Ortadoğu üzerinde sürdürdüğü güç savaşı Molla rejimine emekçi sınıflar üzerinde baskı oluşturmak için bahaneler yaratmaktadır. Fakat şurası açıktır ki Irak’ta yaşanan toplumsal patlama gelecekte bu ülkelerin de kapısını çalacaktır.
Latin Amerika’da da Arjantin başta olmak üzere hemen her ülkede kriz süreçleri emekçi sınıfların Ekvadorlu kardeşleri ile kaderlerini ortaklaştırmaktadır. Arjantin’den Venezuela’ya kadar kıtanın hemen her ülkesinde emekçiler hızla yoksulluğa itilirken, mücadele dışındaki seçenekler giderek azalmaktadır. Egemen sınıflar cephesinde ise emekçilere verilebilecek bir yanıt yok: Şiddet dışında. Irak ve Ekvador’da bunun çarpıcı örnekleri görüldü. Tüm dünyada yapısal krizi ağırlaşan ve buna paralel olarak dünyanın hemen her bölgesinde savaşlar ve iç çatışmalarla insanlığı sonu gelmez bir şiddet sarmalına sürükleyen kapitalizm, devrimci süreçlerin oluşumuna uygun zeminleri hazırlamaktadır. Fransa gibi gelişmiş kapitalist ülkelerde emekçiler arasında örgütlü liberal, reformist sol unsurlar veya sendikalar sınıf mücadelesinin önüne düzenin kendisinden önce bariyer çekebilmektedir. Geçtiğimiz yıl Sarı Yelekliler eylemi sürecinde Fransa Komünist Partisi’nin veya sendikaların rolleri eylemleri mümkün olduğunca frenleyerek ehlileştirmek yönündeydi. Fakat Irak ve Ekvador örneğinde olduğu gibi geri kalmış ülkelerde bu tarz mekanizmaların yokluğu burjuva devlet aygıtlarını emekçi sınıfların radikalizmi karşısında zorda bırakmakta, hatta Ekvador örneğinde olduğu üzere devlet aygıtındaki çatlakları derinleştirmektedir. En basit bir talep bile emekçi sınıfların kitlesel radikalizmi ile birleşerek bu ülkeleri hızlı bir şekilde devrimci süreçlerin pençesine itebilmektedir. Örneğin Irak’taki elektrik kesintileri ve emekçilerin 50 oC’lik sıcaklıklara terk edilmesi düzene yönelik bütün öfke kanalarını canlandırmaya yetmektedir. Elbette nesnel koşulların bize sunduğu iyimserliği burada bölerek, tarihsel önemdeki bir çelişkiyi tekrar hatırlatmak gerekiyor: Troçki’nin Geçiş Programı’nda dile getirdiği üzere günümüzde “İnsanlığın tarihsel krizi devrimci önderliğin krizine indirgenmiştir.”.
Dünyanın hemen her coğrafyasını son dönemde sıkça ziyaret eden sınıf mücadelesi pratikleri, sürekli devrim perspektifiyle donanmış bir devrimci öncünün ne denli hayati olduğunu ortaya koymuştur. Mesela Cezayir’de emekçiler artık yaşayan ölü haline gelmiş olan Buteflika’yı devirdiler veya Sudan’da Ömer El Beşir diktası kararlı bir mücadeleyle tuzla buz oldu. Fakat düzen yerlerini hemen ikame etti ve iktidar boşluğunu doldurdu. Kitle eylemleri iktidarları devirebilse de ya örgütsüzlükten ya da eylemlerin içerisinde yer alan öncü unsurların iktidar perspektiflerinin bulunmayışından ötürü yeni bir düzen inşa edemediler. Fakat kitleler de bu deneyimlerinden öğrenmektedirler. En basit demokratik ve ekonomik taleplerin bile düzenle hesaplaşmayı gerektirdiği yüzlerine tekrar tekrar çarpmaktadır. Kapitalistler Ekvador örneğinde olduğu üzere iddialarından geçici olarak geri adımlar atsalar da bu saldırıları durmaksızın gündeme getirecek, çelişkileri daha da derinleştirmek zorunda kalacaklardır. Bu da gösteriyor ki emekçilerin, en temel talepler için bile burjuva düzeni aşmak zorunda oldukları bir dünyada sürekli devrim programından başka bir program herhangi bir gelecek vaadi taşıyamayacaktır.
Mısır’dan Sudan’a, Iran’tan Ekvador’a, Pakistan’dan Arjantin’e emekçilerin uluslararası mücadele örgütünü kurduğumuz takdirde emperyalist kapitalizmin dayanacak bir noktası bulunmayacaktır. Bizim sorumluluğumuz hızlı bir şekilde uluslararası proletaryaya öncülük edebilecek yetenekte, sürekli devrim programını kuşanmış bir öncüyü inşa etmektir. Türkiye’de SEP, uluslararası alanda Uluslararası Sosyalist Birlik (ISL) bu sorumluluğun altından kalkabilmek ve sosyalist devrime giden yolda uluslararası proletaryanın öncüsünü inşa edebilmek için var gücüyle çalışacaktır.