31 Mart’tan 23 Haziran’a: Tarihi bir Kırılma mı? – Derya Koca

31 Mart’tan 23 Haziran’a: Tarihi bir Kırılma mı? – Derya Koca

AKP, 31 Mart seçimlerini 13 bin oy farkla İstanbul’da kaybetmiş; İzmir, Antalya, Ankara gibi ülkenin üretim ve dinamizminin merkezi olan tüm şehirleri de kaptırmıştı. Henüz krizin etkileri dahi tam hissedilmezken enflasyon, yükselen işsizlik ve AKP iktidarının aleni başarısızlıkları emekçi halkta oy tepkisine dönüşmüştü. Erdoğan daha yıllar boyu seçim olmayacağına güvenerek “ne kaybederim” dedi ve İstanbul seçimlerini iptal ettirmek gibi bir kumar oynadı. Son düzlükte de özellikle fena çuvalladı. Muhafazakar seçmeni ikna etmek bir yana daha da öfkelendirdi. AKP iktidarı, öyle zannettiği gibi muhafazakar yoksul kitleleri “çantada keklik” görmemesi gerektiğini görmüş oldu. Tersinden düşünecek olursak, halkın bu kesimi, birilerinin düşündüğü gibi “koyun” olmadığını da göstermiştir.

Sonucu Nasıl Okumalı?

Seçime dair bazı detaylar denklemi daha iyi anlamak için yardımcı olabilir: İmamoğlu tüm ilçelerde oy oranını artırırken, Binali Yıldırım’ın aldığı oy oranı tüm ilçelerde düştü.

Tuzla, Fatih, Eyipsultan, Esenyurt gibi muhafazakar emekçi bölgelerinde CHP ciddi bir yükseliş yaşadı. Fatih gibi siyasal İslam’ın oldukça güçlü olduğu bir merkezde CHP ilk kez birinci çıktı. Kürt seçmenin, seçime girmeyen partilerin totali bile hesaplansa çok açık ki AKP seçmeninden İmamoğlu’na bir kayma yaşamadan yaklaşık 800 bin oyluk fark alınamazdı. Tam 12 ilçede birincilik AKP’den CHP’ye geçti. Ama AKP halen Bağcılar, Esenler, Gaziosmanpaşa, Kağıthane, Ümraniye vs geleneksel muhafazakar yoksul bölgelerde düşüşe rağmen kemikleşmiş oyu elinde tutuyor. CHP ise en oyunu en çok geleneksel oy deposu olan Adalar’da arttırıyor. Yani tüm dengeler alt üst olmuş durumda da değil.

İşte bu verileri iyi okumak gerekiyor. AKP iktidarı zayıflamış olabilir ancak muhalefetin AKP rejimi ile savaşmak konusundaki programı ne olmalıdır? Asıl soru budur. Her şey çok güzel olacak demenin kendisi gerçekten sorunlara cevap üreten bir siyasi profil gerektiriyor.

İşsizliğe karşı çalışma saatlerinin düşürülmesi ve herkese istihdam mı öneriliyor?

Özelleştirilen şeker fabrikaları, BOTAŞ, TÜPRAŞ gibi kamusal varlıklar mı kamulaştırılacak? Asgari ücrete enflasyon oranında her ay güncelleme dile geliyor mu?

Bunların hiçbirisi konuşulmuyor. Eğer bir şeyler yoluna girecekse bu, bugün AKP karşıtı enerjide birleşen milyonların emek hakları için yan yana gelmesi ile olacak. Yoksulların, ezilenlerin sesi ancak böyle çıkar.

Ülkede bugün dile getirilmeyen sorunların çözümü için emekçilerin birliğinin emek mücadelesi temelinde nasıl devam ettirileceğine kafa yormak gereklidir. Moral üstünlük sahibi olmuşken realiteden kopmadan bir mücadele programı oluşturmalıyız. Bu ise bugün sadece sosyalistlerin dert ettiği bir konu. Çünkü krizden çıkışı sermaye de dört gözle istemekte ve bunun için halkın aleyhine bir sürü icraata girişmek, hakları tırpanlamak için pusuda beklemektedir. Asıl mücadele bu gündem temelinde gerçekleşecek ve biraz sekteye uğrasa da AKP’nin yoksul halktan aldığı desteğin sürüp sürmeyeceğini bu mücadele belirleyecektir.

KATEGORİLER