Kronştad 1921 – Güneş Gümüş

About Latest Posts Sosyalist Gündem Latest posts by Sosyalist Gündem (see all) Keşmir’in Kitlesel İsyanı: Ezilenlerin Ayaklanması – Umar Shadid – Ekim 2, 2025 Akbabaların Gazze’ye Çökme Planı – Emre Güntekin – Ekim 1, 2025 TRUMP VENEZUELA’YA SALDIRGANLIĞINI YOĞUNLAŞTIRIYOR! – Eylül 29, 2025 Doğu Bloku’nun yıkılması ve Stalinizmin pisliklerinin üstü örtülemeyecek şekilde etrafa saçılmasından sonra burjuva propagandanın da büyük yardımıyla komünizm, kapitalizmden daha iyisini vadetmeyen bir totaliter rejim olarak sömürülenler ve ezilenlerin hafızasına kazınmaya çalışıldı. Bu iddiaların en büyük anti-tezi daha 1920’lerin ortasından başlayarak gerçek sosyalizm deneyiminin bu olmadığını; Marks ve Lenin’e en büyük ihanetin Stalinizmden geldiğini ortaya koyan Troçki oldu. Bu nedenle de devrimci sosyalist hareketin bir geleceği varsa bu da Troçki’nin temsil ettiği geleneğin safından çıkacaktır. Halen yeni kuşak işçi ve gençlere devrimci Marksizm adına ilham kaynağı olma yeteneğinde olanlar Ekim Devrimi ile önderleri Lenin ve Troçki’nin geleneğinden olanlardır. Bu yüzden Bolşevikler ile Lenin ve Troçki’nin prestijini yok etmeye yönelik çabalar, bu açıdan, sadece onları değil, Marksizmi hedef alan saldırılar olarak görülmelidir. Bu bağlamda gerek Marksizme rakip ideolojik gelenekler gerekse burjuva propaganda açısından Kronştad ayaklanması hazine gibi değerlendiriliyor. Stalinizmin bir sapma değil, Marksizmin uygulamadaki ifadesi olduğu iddiasının en büyük kanıtı olarak özgürlük isteyen Kronştadlı bahriyeleri ezen, Stalin kadar despot Lenin-Troçki söylemi, bu çevrelerde oldukça popüler. Öyleyse bize de bu iddialara cevap vermek düşüyor. Kronştad’daki ayaklanmanın başlamasında, gelişmesinde, taleplerinde anarşistlerin etkisi oldukça (anarşistlerin ayaklanma ile bağlantılı olmadığını belirten Ida Mett gibi) tartışmalıdır. Ama anarşistler, Kronstad’ı kendi politik varoluşları için kutsal bir çıkış noktası haline getirmişlerdir. Bizler de gerçekle miti ayırmak için yine anarşist kaynaklara (ve bu arada Marksistlerinkine) başvuracağız. Yazı boyunca Türkiye’nin ünlü anarşist simalarından Gün Zileli’nin çevirdiği Paul Avrich’in Kronstadt 1921; önemli bir anarşist olan Ida Mett’in Kronştad 1921 kitapları ile Kronştad ayaklanma liderlerinin 3-16 Mart arasında Kronstadt Izvestia adıyla çıkardığı 14 bültenden sıklıkla yararlanacağız. Kronştad Ayaklanması Diyalektik materyalist anlayış, tarihsel olayları bir ana hapsetmez, onu bir sürecin ürünü görerek kavramaya ve açıklamaya çalışır. Biz de Kronştad ayaklanması için aynı yöntemle yol alacağız. Bu bağlamda, Kronştad isyanının yaşandığı 1921 yılı ve öncesinde Rusya’daki durumu ele alarak başlamak en doğrusu olacaktır. 1917 Ekim Devrimi, içinde yer aldığı yüzyıla damgasını vuracak bir tarihsel gelişmeydi. Birçok ülke ilerleyen süreçte Ekim Devrimi’nden esinlenen devrimci kalkışmalarla sarsıldı; bu durum emperyalist-kapitalizmi uçurumun kıyısına getirmişti. Daha 1-2 yıl öncesinde birbirlerinin boğazına sarılan emperyalist güçler, ilk işçi iktidarını yıkmak için Rusya içindeki müttefikleriyle birlik olarak 1918’den fiilen 1920 sonlarına kadar sürecek çok kanlı bir iç savaş başlattılar. İç savaş Rusya için toptan bir yıkım anlamına geliyordu. Almanya ile imzalanmak zorunda kalınan Brest-Litovsk anlaşması ile önemli sanayi bölgelerinin kaybının üstüne 3 yıl süren iç savaşın yarattığı yoksulluk, ülke kaynaklarının- sanayisi ve tarımının harabeye dönmesi eklenmiş; devrime adanmış yüz binlerce yürek cephede kaybedilmişti. Sovyet rejimi, iç savaş süresince ayakta kalabilmek adına katı eşitlikçi Savaş Komünizmi politikalarını uygulamaya koyarak şehirleri ve orduyu beslemek için köylüden zorla alımlara (karşılığının ödenmesi çoğunlukla yapılamayarak) girişmişti. İç savaş döneminde yeni rejimin hayatta kalmasını sağlayan Savaş Komünizmi karşısında köylüler, toprağını sadece kendini besleyecek ölçüde ekme, ürününü-hayvanını saklama gibi yöntemlerle pasif bir direniş gösterse de Kızıl Ordu’nun yenilgisinin Çarlığın ve onlarla birlikte büyük toprak sahiplerinin hükümdarlığının geri dönüşü olacağının bilinciyle dişlerini sıkmakla yetiniyordu. İşleri büyük ölçüde değiştiren ise iç savaşın fiilen 1920 sonlarında bitişi oldu. Artık Beyaz tehdit görünürde ortadan kalkmıştı; köylülerin zor alımlarına tolerans gösterme limitleri azalmıştı. Herkes daha iyi yaşam koşullarına ulaşma beklentisi içindeydi; ancak sanayi tesislerinin neredeyse harabeye döndüğü, tren hatlarının zarar gördüğü, hammadde ve diğer ekonomik kaynakların yağmalandığı, madenlerin su basmalarıyla kullanılamaz hale geldiği koşullarda yaşam koşullarının hızla iyileşmesi mümkün değildi. 1914’ten beri savaş halinin yarattığı yıkımın ürünü olarak 1922’de sokaklarda yaşamak zorunda kalan en az 7 milyon çocuk vardı. Sadece yoksulluk değil salgın hastalıklar da ülkeyi vuruyordu. 1920’de 3 milyon kişi tifüs yüzünden ölmüştü. 1921’de tarımsal üretim 1913’teki düzeyin yedide birine düşmüştü. 1921’de maden ve fabrikalardaki üretim, savaş öncesi dönemin %20’sine kadar gerilemişti. Pamuk üretimi 1913 düzeyinin %5’ine, demir üretimi ise %2’sine kadar inmişti. Rusya’nın yaşadığı yıkımın derinliği ve büyüklüğü toparlanmanın süresini de uzatıyor; ülkeyi ve halkını bir süre daha sefalete mahkum ediyordu. Ancak köylülerin artık tahammül sınırları aşılmıştı. İç savaş sırasında 5 milyonluk orduyu ve şehirleri beslemek, köylüler için çok ağır bir yük olmuştu. İç savaş sırasında da cepheden uzaktaki (Beyaz tehlikenin hissedilmediği) kırsal bölgelerde isyanlar çıkmıştı ve bunlar Kızıl Ordu tarafından ezilmişlerdi ama durum, rejimi tehdit edecek boyuta gelmemişti. Büyük köylü çoğunluğu, Kızıllara eski toprak sahiplerinin geri dönmesi korkusuyla ehveni şer olarak bakıyordu. Ancak iç savaşın bitmesiyle köylülük rengini çok daha açık bir şekilde gösterecekti. 1920 Kasım’ından itibaren yiyecek yükümlüğünden vazgeçilerek ürün üzerinden vergi uygulamasına geçilmesi yönünde köylü talepleri yükselmeye başlamıştı. Ancak Bolşevikler, iç savaşın tamamen geride kaldığından emin değildi. Polonya ile barış anlaşması daha imzalanmamıştı; karşı-devrimci Wrangel ordusu Fransa’dan aldığı destekle Türkiye’de konuşlanmaya devam etmekteydi. Bolşevikler bir yandan da rejime asıl tehdit olarak köylülük içinden yükselecek bir karşı-devrimin korkusu içindeydi: (Lenin) “Son derece tehlikeli, gizli bir düşmana, açıktan karşı devrimci olanlardan daha tehlikeli bir düşmana sahibiz: bu düşman, yaşamı bir tek düşünce – ‘Ben alabileceğim kadarını alırım, gerisinin ne olduğu umrumda değil’ – tarafından yönlendirilen… küçük mülk sahibinin yaratacağı anarşidir. Bu düşman, bütün Kornilov’ların, Dutov’ların ve Kaledin’lerin toplamından daha da güçlüdür.” (Cliff, s.160) Geçmiş devrimci deneyimler dünya çapında bunun örnekleriyle doluydu. Dolayısıyla Bolşevikler, meta ilişkilerinin tekrar canlanmasına, köylülük içinde zenginleşmenin kapısının aralanmasına ancak aşılamaz zorunluluk koşullarında razı olacaklardı. Ki bu da 1921’in başında ülke çapında etki gösteren köylü isyanları, şehirlerde daha fazla yiyecek talebiyle yürütülen grevler ve son olarak da gerçeklikle çarpıcı şekilde yüz yüze gelmelerine neden olan Kronştad ayaklanmasıyla olacaktı. 1920-1921 arasındaki kış mevsiminin ekstra soğuk geçmesi; verilen yakıt, giysi ve yiyecek miktarlarında artış talebini tetiklemişti. Ülke çapında 1920 Kasımı’ndan 1921 Mart’ına kadar çok sayıda köylü ayaklanması yaşandı; karşı devrim ve sabotajla mücadele komisyonu ÇEKA, 118 tane kırsal ayaklanma rapor etmişti. En ciddileri Tambov, orta Volga bölgesi, Ukrayna, Kuzey Kafkasya ve Batı Sibirya’da yaşanmıştı. Tambov’da Antonov öncülüğünde 50 bin köylüden oluşan güçlerin isyanı “ülkeye sefalet, ölüm ve utanç getiren Komünist-Bolşevik iktidarını alaşağı etmek” (Avrich, s.17) hedefiyle en ciddi tehditlerden biriydi; kızıl komutan Tuhaçevski tarafından bastırılması bir yıldan fazla zamanı almıştı. İsyanlar, ağır kış koşulları ve yakıt sıkıntısı nedeniyle Trans-Sibirya … Kronştad 1921 – Güneş Gümüş okumayı sürdür