Cephe’deki kadın düşmanlığı

Cephe’deki kadın düşmanlığı

SERAY NEVİZADE –

Halk Cephesi, “çok devrimci bir tavır gibi” sunduğu kadına yönelik şiddet örneklerine bir yenisini daha ekledi. Sarıgazi’de bir kadını “Fuhuş pazarlığı yapıyor” diyerek dövdü, teşhir etti, fotoğraflarını sosyal medyaya verdi.

Ardından da övüne övüne bitiremedi. Gelen tepkilere de geleneksel Cephe anlayışıyla, “Tek ve en büyük devrimci benim. Benden ötesi burjuva” yanıtını verdi.

Aynı günlerde, IŞİD’in ele geçirdiği Rakka vilayetinde, bir kadın taşlanarak öldürüldü. Uluslararası basın o görüntüleri dünyaya geçti.

Gerekçe, Halk Cephesi’ninki ile aynıydı; kadın fuhuş yapıyordu ve tez canı alınaydı.

Kadına düşmanlık konusunda bir fark var mı?

Yok.

Ancak önemli bir ayrıntıyı not etmek gerekiyor.

Uluslararası basın ajanslarının Rakka’dan geçtiği fotoğraflarda, kadına el kaldıranlar arasında kadınlar yoktu. Ancak, Cephe’nin pratiğine bakıldığında “çok devrimci kadınlar” da “cezalandırma” eyleminde yer aldı. İnsanlık tarihi boyunca kendi cinsinin kırımına neden olan “namus ve ahlak” adına bekçiliği “bir erkek gibi yaparak” cellatlarına öykündüler.

Yazık gerçekten!

Ama gördük ki, kadın cins bilincine sahip olmak için, kadın olmak için biyolojik olarak kadın gibi görünmek yetmiyor. Bilinç ve vicdan gerekiyor. Tepeden tırnağa erkek olan Cephe gibi örgütte de bir kadın olarak “hayır” diyebilmek, bilinç ve vicdan istiyor.

Lafı gevelemeden söyleyelim; “fuhuş yapıyor” diye bir kadını sokak ortasında dövmek, kadın düşmanlığından başka bir şey değildir. IŞİD’in Rakka’da yaptığıyla da hiçbir farkı yoktur.

Bu topraklarda her gün en az dört kadın, en yakınlarındaki erkekler tarafından öldürülüyor. Nasıl ifade edilirse edilsin bütün cinayetlerin çıkış noktası; namus.

Daha net bir ifade ile söylersek, kadın bedeni üzerinde kurulan hegemonyadır. Kadın, sistemin ve onun evdeki temsilcisi erkeğin, bedeni üzerinde kurmak istediği tahakküme karşı çıktıkça öldürülüyor.

Erkek, o beden üzerinde öldürmek de dahil olmak üzere her türlü hakkı kendinde görüyor. Bu hakkı da, sosyalist devrimciler olarak yıkmak, değiştirmek istediğimiz özel mülkiyete dayalı ekonomik-siyasi sistem ve ilişkiler sistemi yaratıyor.

Evde “iyi yemek pişirmedi” ya da “iyi sevişmedi” diye kadınları öldüren erkek ile sokakta “fuhuş yapıyor” diye kadınları döven erkeğin çıkış noktası aynı yerdir.

İkisi de, kadın bedenini kendi isteğine göre şekillendirmek istiyor.

Kadının iradesi, istediği dışında kadın bedeni üzerinde kurulacak her türlü tahakküm -fiziksel şiddet içersin ya da içermesin- kadın düşmanlığıdır.

Bu kadın düşmanlığını istediğiniz “büyük devrimci ahlak” ifadeleri ile tanımlayın. Hiçbir “devrimci” lafı bu saldırının, kadın düşmanı olduğu gerçeğini değiştiremez.

Eleştiri getirenlere karşı savrulacak tehdit ve hakaretler de gerçeği değiştiremez.

Nasıl ki, sokak ortasında “fuhuş yapıyor” diye bir kadını dövmek devrimcilik değilse, “yozlaşma ile mücadele adı altında” AKP iktidarının yaptığı gibi insanların yaşamlarına müdahale etmek de devrimcilik değil, gericiliktir.

Bugün sokak ortasında kadın döverek, mahallelerde “alkol satılmayacak” diyerek yaşamlara müdahale eden “büyük devrimcilerin”, kadınların etek boylarının, göğüs dekoltelerinin hesabını yapmayacağının garantisi var mı?

Devrimci siyasette, bu gerici ve tehlikeli yaklaşımın önü alınmazsa, yok!

Bu dünyada milyonlarca kadın, gönüllü ya da gönülsüz, zorunlu ya da istekli bedenlerini satıyor ya da satmak zorunda kalıyor.

Buna ister fuhuş deyin, ister seks işçiliği deyin, dünyadaki en eski meslektir bu.

Milyonlarca kadın fabrikadaki bir işçi gibi iş gücünü satıyor. İşçi, bir metayı “emek” dediğimiz bedensel bir eylem ile üretiyorsa, bedenini satan bir kadın da “hizmeti” bedensel bir eylem ile üretiyor. İkisi arasındaki fark, kullandıkları uzuv farkı kadardır.

Biri diğerinden üstün değildir, biri diğerinden aşağıda değildir.

Bir insanı alıp işçileştirdiğiniz her durum, insana aykırıdır, yabancılaşmadır. İşçide yüceltilmesi gereken, insanın hapsedildiği işçilik değil, kullandığı emeğin dünyayı değiştirme gücüdür.

Komünizm mücadelesi burjuvaziye olduğu kadar işçiliğedir de. Burjuvazi yok olduğunda işçilik de yok olacaktır.

Devrimcilik ise insanlaşma mücadelesidir.

Bu insanlaşma mücadelesinin içinde, kadını sokak ortasında dövmek yoktur.

Bunu yaparsanız, sadece ve sadece kadın düşmanı olursunuz, ahlak zabıtası olursunuz.

Özgür Genç Kadınların yaptığı açıklamadan alıntılarsak; “Halk Cephesi erkektir, erkekliğin simgeleşmiş, sol’a yerleşmiş halidir.”

Hayatımızda, gardiyanlar ve zabıtalar istemiyoruz.

Seks işçisi kadınlar için nasıl bir politika yürütülmesi gerektiği ayrı bir yazının konusu.

Son söz niyetine; kapitalist sisteme karşı mücadele ederken, dışımızda olduğu kadar içimizdeki erkekliğin tüm hallerine karşı mücadele etmek, biz kadın sosyalistlerin boynunun borcu!

* Atılım Gazetesi’nin 25 Temmuz 2014 tarihli 131. sayısında yayımlanmıştır.

Yorum yapabilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız gerekmektedir. Giriş

Yayın tarihi: 25 Temmuz 2014, Cuma 19:57
Kategoriler: Haberler, Kadın, Makaleler, Özgür Kadın, Politika