Sosyalizm Kazanacak!
/ Devrimci Perspektif / Sendikal Bürokrasi Tekel Direnişini Nasıl Bitiririmin Derdinde – Türkel'in Buram Buram İkiyüzlülük ve Satıcılık Kokan Açıklamaları

Sendikal Bürokrasi Tekel Direnişini Nasıl Bitiririmin Derdinde – Türkel'in Buram Buram İkiyüzlülük ve Satıcılık Kokan Açıklamaları

on 20 Şubat 2010 - 12:33 Kategori: Devrimci Perspektif

Türk İş liderliği başından beri Tekel direnişini hesapta olmayan bir baş ağrısı olarak algıladı. Hatta AKP’ye yakınlığı ayan beyan ortada olan Kumlu’nun AKP’lilerle kafa kafaya verip direnişi nasıl etkisizleştirir ve sonlandırırızı müzakere ettiklerinden emin olabiliriz. Durum buyken Tayyip Erdoğan’ın Kumlu’ya randevu verip özel görüşme alması nasıl oluyor da Tekel direnişi adına bir “bekleyişe”, bir umuda dönüşebiliyor?

Direnişin ilk günlerinde sendikal konfederasyonlar bir eylem programı açıklamıştı. En ciddisi her cuma başlangıçta bir saat olmak üzere her hafta birer saat artmak üzere grevler örgütleme kararı idi. Cuma gününün seçilmesi ikinci cumanın yılbaşı tatiline denk gelmesindendi, yani sonraki haftada cuma tatildi ve grev yapılamazdı, böylelikle iki hafta geçmiş olacaktı. Yani sendikal bürokrasi kendi dar görüşlülüğü ile bir saatin hesabını yapıyor ve direnişin iki hafta daha sürmeyeceğini hesaplıyordu. O zamanlar sendikal bürokrasiye karşı daha bağımsız ve güvenli olan işçiler bu cılız eylem takvimini protesto etmek için  “Kumlu istifa”, “Türk İş Şaşırma Sabrımızı Taşırma” sloganlarını attıklarında işçileri yatıştırmak için devreye giren Türkel “gaz almak” adına “ölüm orucuna var mısınız, açlık grevine var mısınız” diye işçilere seslenerek ayak oyununa girmişti. İşçilerin açlık grevi yapması gibi garip bir durum işte bu manüplasyon sonucu ortaya çıkmıştı. O zamanlar işçilerin yoğun tepkisini çeken bu cılız eylem takvimi bile samimi şekilde uygulansaydı direniş şimdiye zafere ulaşmış olurdu. Aradan kaç cuma geçti? Sadece birinci cuma gününde grev (o da kısmen uygulandı) yapıldı ve saniyeleri hesap eden özel sektör patronları bir saatlik grevde bile ayağa kalktılar. Ama yılbaşından sonraki cuma grev örgütlemej çoktan unutulmuştu.

Daha sonraları Tekel direnişinin yarattığı basınç karşısında ayak oyunlarından başka çaresi olmayan Türk İş liderliği diğer konfederasyonların da katılımı ile sözde “dayanışma grevi” örgütleyecekti. 4 Şubat “genel grevi” bunun neticesi idi. Bunun basit bir aldatmaca olduğu ortadaydı, çünkü siz buna istediğiniz kadar grev deyin örgütlemediğiniz zaman grev felan olmaz, hayat durmaz. Türk İş’in grev gibi bir derdi yoktu. Türk İş’in grev örgütlememesi durumunda da ne KESK’in ne de DİSK’in bir tesiri olabilirdi. Tabi ne KESK ne de DİSK durumu gayet bilseler de bu gerçeği kamuoyuna söylemediler. Sonuçta haftalardır yapılan müzakereler neticesinde ortaya çıkan “dayanışma grevi” aldatmacası, AKP’nin elini güçlendirmekten başka bir şeye yaramadı. Çünkü CHP’li İzmir belediyesinin hoş görüsündeki belediye otobüs şoförlerinin grevi dışında gerçek bir grev olmadı. Büyük umutlar bağlanan 4 şubat “genel grevi” direnişi daha da çaresiz hissettirmekten başka bir şeye yaramadı. İşin kötüsü öncesinde sonucu ayan beyan açık olan bu sözde genel grevi sosyalistler de allayıp pulladılar ve Türk İş’in ekmeğine yağ sürdüler. Süreci anlamaktan ziyade durumla alakası olmayan sloganları ezberden yükseltmek maalesef solun Tekel direnişindeki temel çizgisi olmuştur.

Tek Gıda İş Bürokrasisi Tekel Direnişini Uyutma Peşinde

Tek Gıda İş bilindiği gibi Türk İş içerisinde AKP güdümünde olmayan sendikalardan birisi. Daha mücadeleci görünümünden ötürü Tekel işçileri içerisinde en ileri işçiler dışında belirli bir saygıya sahipler. Öte yandan Tek Gıda İş’in mücadeleciliği aslında laftan ibaret. Bir yandan taban basıncının dürtüklemesiyle gerçekleştirilen direnişin prestijini kapmaktan geri kalmazken diğer yandan olayların fazla radikalleşip kontrollerinden çıkmasından derin endişeye kapılmakta ve işçilerin tabandaki dinamizminin çanına ot tıkamaktalar. Tek Gıda İş liderliğinin marifetlerinden en önemlisi de Sakarya’da çadırlarda yapılan direnişi salt bir beklemeye dönüştürmekti. 4 haftanın sonucunda Sakarya Caddesinde turlar ancak atılmaya başlandı. Burada bile yürüyüşün trafiği kesecek şekilde genişlemesini ısrarla engelliyorlar. Binlerce kişiyi dar bir caddeye getirip yürüyüşü boğuyorlar ve polis müdahalesi ve “provokasyon” tehlikesi safsataları ile işçilerin tabandan yükselen iradesini boğmaya çalışıyorlar. Oysa kararlı binlerce işçi ve onlara destek veren emekçi halk Ankara’yı tümden kilitleyecek güce fazlası ile sahip.

Tek Gıda İş lideri Türkel, Tekel işçilerinin tabandan gelen basıncını ensesisinde hissettiği sıralarda “bu iş artık bizden çıktı, Türk İş ve diğer konfederasyonlar devrede” deyip genel grevi ima etmişti. Hemen hemen tüm sol bu hinoğlu hinliğe alet olup ilk andan itibaren genel grev sloganını diline doladı. Bu hinoğlu hinlikti, çünkü Türkel bu açıklamasıyla sorumluluk savmaya çalışıyordu. Amaç Tekel işçilerinin mücadeleci çizgisine fren koymak ve Tekel işçilerini salt bekleme düzeyine çekebilmekti. “İş bizden çıktı, genel grev!”

Sonuçları sermaye ile emek arasındaki ilişkilerde, hatta ülkenin geleceği açısından bu kadar önem taşıyan bir işçi eylemine mücadeleyi mantıksal sonuçlarına taşıyacak şekilde önderlik etmek bedeller ödeme riskini taşır. Tek Gıda İş başkanı Türkel ve elinin altındaki bürokratik tabaka için bu alınacak bir risk değildir. Bu yüzden de genel grev deyip topu Türk İş’e atmak ve sonra da binlerce işçiyi pasifliğe sürüklemek onların ayrıcalıkları açısından çıkar yoldur. Açlık grevi de çaresizlik imajını güçlendirmiş ve Tek Gıda İş liderliğini rahatlatmıştır. Solun durumu da gerçekten ancak aymazlıkla tariflenebilir. Genel grev sloganı gerçeklikle ne kadar uyuşuyor diye bakmadan genel grev ezberden tek mücadele talebine dönüştürüldü. Oysa Türk İş yönetimi devrilmeden genel grevin gerçekleşmeyeceği ortada idi. Genel grevi bırakalım dayanışma grevi dahi örgütlenemedi. Boş laflarla kaybedilen zaman sonucunda özellikle 4 şubattan sonra  şimdilerde moraller düşük.

Tek Gıda İş bürokrasisi, 17 Ocak mitinginde işçileri alanı terk ettirmeyi başararak ve ertesindeki Türk İş binasının işçilerce işgal girişimini savuşturarak olaylar üzerinde mutlak otoritesini tesis edebildi. İşçi dinamizmini kırabildiler. İşçiler merkezi olarak Ankara’ya gelmeden önce İzmir’de feribot kaçırılıyor, İstanbul’da boğaz köprüsü kapatılıyordu. Ankara’da ise 17 Ocak’tan sonra bütün bu taban inisiyatifi boğuldu. Tek Gıda İş özellikle Kürt işçiler üzerinde büyük bir otoriteye sahip. Diyarbakır temsilcilerinden Macit Amaç sendikanın iki numaralı ismi durumunda ve başta Diyarbakır olmak üzere Kürt illerine büyük ölçüde hakim durumda. Bu, Kürt kimliği, hemşericilik, dini duygular ve maddi ayrıcalıklar yoluyla elde edilmiş gayet güçlü bir otorite. Tek Gıda İş sendikasının bürokrasisi böylelikle Kürt işçilerin radikalliğini kontrol altına almayı başarmış durumda ve bu en çok da alternatif bir işçi komitesi oluşturma girişimleri karşısında kendisini gösterdi.

Şimdi Türkel tv’lere çıkıp “artık iş doktorlara, esnafa, diğer emek örgütlerine düşüyor” diyebiliyor. Yapacak onlarca eylem ve etkinlik varken, binlerce Tekel işçisinin müthiş azmi ve kararlılığı varken sürekli olarak yılgınlık havası yaratıyor Türkel ve şürekası. Sonra da hiç sıkılmadan şunu diyebiliyor: “ 4-C’yi kabul eden arkadaşlarımıza saygı duyuyoruz, onları suçlamıyoruz” İşte ihanetin kendisini ele verdiği sözler bunlar. Direnişin yumuşak karnı, 4-C’yi kabul eden işçilerinin sayısının artması. Bu şekilde bakın işçiler direnişi bırakıyor denecek. Sayı en son 700’lü rakamları aşmıştı. Türkel de biliyor direnişi bitirdik arkadaşlar diyebilmesinin yolu bu sayının artmasına bağlı. İşte tv’lerde canlı yayında verdiği bu demecinde amacı memleketlerinde olan direnişe aktif katılmayan kararsız ama arkadaşlarını satmayacak olan Tekel işçilerini 4- C’ye imzalamak konusunda cesaretlendirmek. Oysa Türkel bu arkadaşları kınadıklarını açlık grevindeki arkadaşlarını satmak demek olduğunu vb söyleyeceğine saygısını dile getiriyor. Bu eylem kırıcılığı teşvikten başka bir şey değildir.

Şimdi yapılması gereken etkili eylemler içeren acil bir eylem takvimi belirlemektir. Yeni bir merkezi eylem neticesinde topyekün alanı terk etmeme tavrının geliştirilmesi sonuç alıcı olacaktır. Yüz binler Ankara’ya dolacak ve sonuç almadan gitmeyecekler. İşte bu durumda direniş zafere giden yolun kapısını aralayabilir.

Zaman Daralıyor

1 Marttan itibaren işçiler işsiz kalmış olacaklar. Bu durumda işçilerin son ana kadar bekleyip ardından işsiz kalmamak adına 4-C’yi imzalamaları ihtimali boşa geçen her saniyenin ardından gittikçe artıyor. 4 Şubattan beri göstermelik işlerin dışında hiçbir şey yapılmadı. 20 Şubatta sendika şube sorumlularını Ankara’da toplama kararı alındı. Yani 16 günün sonunda alına alına bürokratları Ankara’ya getirme kararı alınıyor. Yani, sendikal bürokrasi etkili hiçbir şey yapmamaya kararlı. Tayyip de bu yüzden kendinden bu denli emin gözükebiliyor.
Tek Gıda İş başkanı Türkel de bunun ardından polis saldırısı karşısında direnmeyeceğiz, Gandi taktitği uygulayacağız diyor. Mücadeleci birisi böyle pasifist konuşur mu? Demesi gereken “böyle bir işe kalkışırlarsa kendileri altında kalır” olmalıydı. Tabi ki biz böyle bir açıklamayı Türkel’den hiçbir zaman beklemedik. Ne var ki Halkevleri gibi kimi sol kurumlar bu şahsiyeti allayıp pullamaktan geri durmamışlardı. Tekel direnişi kimin gerçekte ne olduğunu göstermesi anlamında da derslerle dolu.

Yorumlar Kapalı

Yorumlar Kapalı