Sosyalizm Kazanacak!
/ Dünyadan / Avrupa Kriz ve Sınıf Mücadelesi Kıskacında – Emre Güntekin

Avrupa Kriz ve Sınıf Mücadelesi Kıskacında – Emre Güntekin

on 22 Ekim 2022 - 10:03 Kategori: Dünyadan, Emre Güntekin, Kriz

Dünya ekonomisi koşar adım resesyona doğru sürükleniyor. Yakın zamanda uluslararası emperyalist kapitalizmin iki merkezinden bu konuda dikkat çekici çıkışlar geldi. Dünya Bankası Başkanı David Malpass ve IMF Başkanı Kristalina Georgieva IMF-Dünya Bankası Yıllık Toplantıları’nda dünya ekonomisi için resesyon seçeneğinin gelecek yıl önemli bir tehlike olarak karşılarında durduğunu vurguladılar. Georgieva toplantılarda dünya ekonomisinin üçte birinin bu yıl içerisinde veya gelecek yıl arka arkaya en az iki çeyrek negatif büyüme göstereceğini hesapladıklarını aktarırken; ekonomik yavaşlamanın 2026 yılına kadar 4 trilyon dolarlık bir kayba yol açmasını beklediklerini dile getirdi. IMF’nin Dünya Ekonomi Görünümü Raporu’na göre 2021 yılında % 6, 2022 yılında % 3,2 olarak gerçekleşen küresel ekonomik büyümenin 2023 yılında % 2,7’ye düşmesi öngörülüyor. Gerçekleşmesi halinde bu 2000’lerin başından bu yana en zayıf büyüme olacak.

Küresel çapta 1300 CEO arasında yapılan araştırmaya göre ise her 10 CEO’dan 8’i önümüzdeki 12 ay içerisinde bir resesyon beklediğini aktarırken, 7’si bunun büyümeyi sekteye uğratacağını düşünüyor. Dahası CEO’ların % 39’u işe alımları durdururken, % 46’sı önümüzdeki 6 ay içerisinde işgücünü küçültmeyi düşünüyor.

Dünyanın gelişmiş ekonomileri ekonomik krizi aşmanın yolu olarak faiz artışına gidiyorlar. Geçtiğimiz Mart ayında, 2018 yılından bu yana ilk kez faiz artışına giden ABD Merkez Bankası (FED), son olarak Eylül ayında politika faizini 75 baz puan artırarak yüzde 3-3,25 aralığına yükseltmişti. 2022 yılı yılsonu faiz beklentisi ise 4,4 olarak güncellendi. ABD’den başlayan sıkılaşma tedbirlerine gelişmiş ekonomiler de eşlik ediyor. İngiltere Merkez Bankası da politika faizini Eylül ayında 75 baz puan artırarak 2008 yılından sonraki en yüksek oran olan 2,25’e yükseltmişti. Avrupa Merkez Bankası ise Ağustos ayında 2011 yılından sonra ilk kez faiz artışına giderken, 2014 yılından bu yana süren negatif faiz oranlarına veda etmişti. 

Egemen sınıflar Batı’da uzun yıllardır görülmeyen ölçüde yapılan faiz artışlarıyla enflasyonu frenlemeye çalışırken bunun ne derece işe yarar bir yol olacağı ise tartışmalı. Birincisi hızlı faiz artışları özellikle gelişmekte olan ülke para birimlerini çökerterek, bu ülkeleri ciddi bir borç krizinin içine sürüklüyor. Bunun nasıl bir etki yaratacağını görmek için yakın zamanda ciddi bir isyanla sarsılan Sri Lanka örneğine bakmak yeterli. Türkiye de hem değer kazanan doların etkisi hem de TL’nin değerini dibe çekmeye kararlı olan Erdoğan yönetiminin özel çabasıyla derin bir kriz içerisine yuvarlanan ülkeler arasında epeydir yerini koruyor. Gelişmiş ülkeler enflasyonu, ekonomiyi resesyon tehlikesiyle baş başa bırakma pahasına frenlemeye çabalarken; bunun maliyetinin cin şişeden çıktıktan sonra alınacak önlemlerden daha düşük olacağını düşünüyorlar. Türkiye’de ise enflasyon cininin uzun süredir şişeden çıkmış olduğunu yaşayarak tecrübe ediyoruz.

Öte yandan Ukrayna Savaşı’nın uzaması ve OPEC+’ın petrol kesintisine gitmesi gibi etkenler mevcut krizi daha da derinleştiriyor. Avrupa’da enerji krizinin sanayi üretimini doğrudan vurduğu bir dönemde petrol üretiminde kesintiye gidilmesi, özellikle emekçi sınıfların belini büken enflasyonun daha üst seviyelere ulaşmasına yol açacaktır. Liz Truss’ın da 45 günlük başbakanlığının ardından istifa etmesinin yarattığı depremle sarsılan İngiltere’de tüketici fiyatları enflasyonu şimdiden 40 yılın zirvesine ulaştı. 

Derinleşen krizin siyasi ve toplumsal yansımaları da etkisini gösteriyor. Avrupa’da sınıf mücadelesi dalgası yeniden yükseliyor. Enflasyonun yoksullaşmaya ittiği milyonlar uzunca bir aradan sonra sistemi sarsan eylemlere imza atıyorlar. Fransa’da rafineri işçilerinin üç haftayı aşan grevi ülkede toplumsal hayatı derinden vururken, Macron yönetimi grevi durdurmak adına zor kullanma seçeneğini devreye almaya karar vermişti. İngiltere’de liman, demiryolu ve taşımacılık işçileri yaz başından bu yana düzenli aralıklarla greve gidiyorlar. Liz Truss göreve gelirken greve giden sendikaları tehdit etmiş ve greve gitmeyi zorlaştırma vaadinde bulunmuştu. Ancak işçi sınıfı zenginlerin ödediği vergilerde kesintiye gitmeyi vaat eden Truss’ın tehditlerine mücadeleyi sürdürerek yanıt vermişti. Son olarak demiryolu sektöründe Demiryolu, Denizcilik ve Taşımacılık Sendikası (RMT) öncülüğünde 3, 5 ve 7 Kasım’da yeniden grev kararı alınmıştı. Almanya’da Lufthansa Havayolları’nın alt şirketi olan Eurowings şirketine bağlı pilotlar 19 Ekim’de başlayarak 3 gün greve çıktılar. Avrupa’nın birçok ülkesinde yüksek enflasyona ve artan hayat pahalılığına karşı irili ufaklı pek çok eylem gerçekleşiyor.   

r/europe - Welcome to Britaly - The new Economist coverSokaklarda yükselen mücadelenin yansımaları yüksek siyasete de yansıyor. İtalya’da uzun yıllardır çözülemeyen ekonomik ve siyasi sorunlar 25 Eylül’de gerçekleşen seçimlerde Mussolini hayranı aşırı sağcı Giorgia Meloni liderliğindeki İtalya’nın Kardeşleri’ni iktidara taşımıştı. İngiltere’de yeni bir Thatcher olma hevesindeki Lis Truss’ın başbakanlığı 45 gün sürdü. İngiltere’deki siyasi krizi Economist dergisi “Welcome to Britaly” manşetiyle kapağına taşıdı. Muhafazakar Parti Brexit’ten bu yana İngiltere’deki ekonomik ve siyasi sorunlara çözüm bulamazken, sürecin nereye evrileceği gerçekleşecek erken seçimlerde yanıt bulacak. Aşırı sağdan kaçma arayışı geçtiğimiz yıl Fransa’da Le Pen karşısında Macron’a bir şans daha yaratırken; sınıf mücadelesinin göstereceği radikalizm belki de ülkenin bir sonraki döneminin nasıl şekilleneceği belirleyecek. Kısacası Avrupa’nın merkez ülkelerinde ekonomik kriz derinleştiği ölçüde siyasal aşırılıklar aşırı sağ ve sınıf mücadelesi sarkacında bir yere bağlanacaktır.

En nihayetinde belirleyici olan toplumun mücadeleye açık emekçi katmanlarının krize karşı devrimci seçeneği öne çıkarabilecek bir öncü ile buluşup buluşamayacağı olacaktır. Avrupa’da grev hareketleri yaygınlaşırken, Fransa örneğinde olduğu üzere bunlar sendikal uzlaşmacılığın ördüğü bariyerleri aşmakta zorlanmaktadır. Öte yandan öne çıkan reformist figürler bir alternatif olamadıkları gibi yarattıkları hayal kırıklığı aşırı sağa bir fırsat yaratmaktadır. 

Yorumlar Kapalı

Yorumlar Kapalı